Türkiye’yi garip ve ilginç kılan salt sosyal ve kültürel dokusu veya demografik yapısı değil.
Cografik konumunun da bunda büyük bir payı var…
Kendisini Türk olarak tanımlayan nüfusunun büyük bir çoğunluğu melez.
Dolayısıyla onları bir potada biraraya getiren tek ortak payda, sadece Türk ve kimi Türklük sembolleri.
Türklerden sonra ikinci büyük grubu oluşturan Kürtler ha keza öyle. Türklükle Kürtlük arasında gelgitleri yaşıyorlar.
Ne tam Türk olabililiyor, ne de Kürt kalabilmeyi becerebiliyorlar. Önemli bir kesimi şeklen Kürt, ancak ruhen Türklük dünyasına dahil olmuşlar.
Geriye kalan diğer azınlıkların durumu ise, içler acısı…
Kökleriyle ilgili tek bağlantıları, aile ve dost sohbetlerinde, atalarının konuşmuş oldukları dil ve inançlarıyla ilgili yaptıkları göndermelerden ibaret.
Toplumsal katmanları itibariyle durum aynı.
Ne solcuları evrensel anlamda solcu gibi davranabiliyor, ne de dincileri dini kurallara göre hareket ediyorlar.
Liberal ve sermayedarları desen, göbekten devlete bağlılar.
Devleti kim yönetiyorsa, ona göre konumlanıp, ona göre kıblelerini belirliyorlar.
Bu bileşenleriyle, coğrafik olarak iki kıta arası bir köprü özelliği taşımasına rağmen, Türkiye ne Avrupa’ya ait, ne de Asya’ya ait olabiliyor. İklimi dışında , her iki kıtayı şekillendiren sembol ve özelliklerden uzak…
TC’nin kuruluşuyla siyasi olarak yönünü Batı’ya çevirmesine rağmen, bu yönde kayda değer tek bir adım atamamıs, olduğu gibi yerinde durakalmıs. Sırtını Doğu’ya çevirmiş, yüzyıldan beri yerinde sayarak Batı’yı sadece uzaktan seyretmekle yetinmiş. Tıpkı Kürtlerin Türklükle Kürtlük arasında kalması gibi, Türkiye’de bir bütün olarak ne Batı değerlerini alıp icselleştirerek Batılı olabilmiş, ne de Doğulu kalabilmeyi başarmış…
Aksine Batılılaşayım derken, Doğu’nun değerlerinden de uzaklaşarak, her yönüyle ucube bir yapıya burunmuş.
Böylesi bir Türkiye’de Doğu ve Batı’nın bir sentezi gibi görünen, halka tepeden bakan devlete karşı, halkı koruma gibi bir refleksle ortaya çıkma görüntüsü veren AKP, toplumda beklenmedik bir destek gördü, iktidar oldu.
Salt bu görüntü sonucu da olsa, 2002- 20012 dönemini kapsayan 10 yıllık süreçte başta Kürt sorunu olmak üzere, AKP bir çok temel konuda önemli işlere imza attı.
Toplumun her kesiminden aldığı güçlü destekle, demokratileşmenin önünde en büyük engel olan Askeri Vesayet’e son vermek için, harekete geçti. Ve bu konuda belli bir aşama da katetti.
Tam da bu aşamada, derinden gelen dip dalga ile, sistemin gevşeyen vidaları yeniden fabrika ayarlarına göre sağlamlaştırıldı.
Yeni ittifaklar oluştu, düşman kardeşler dost, dost kardeşler de birbirleriyle düşman oldu.
AKP’nin ortaya çıkışı, 14 yıllık iktidar serüveni, bu serüvende önemli bir yer işgal eden (ETÖ) Ergenekon Terör Örgütü’den (FETÖ) Fetullahçı Terör Örgütü’ne geçiş, Türkiye’nin tarihten gelen ve cumhurriyetin temel kodlarından bağımsız bir şekilde ele alınamaz. Aksine son çeyrek yüzyılda yaşanan zikzaklar, bir adım ileri, iki adım geri gidip gelmeler de, geçmişin bugüne bıraktığı mirasın doğal sonuçlarıdır.
Son 50 yıllık süreçte Türkiye’yi yöneten aktörlere yapıldığı gibi, devletin temel kodlarına hakim olan güçler, AKP’yi de kuştmaya aldılar.
Bu kuşatma sonucu, önce ETÖ’nün önüne bir harf eklenerek FETÖ’ye dönüştürüldü.
ETÖ kirlerinden arındırılırken, sistemin bekası için, oluşan toz-duman sadece FETÖ’ye fatura edildi.
Ardından da belli bir aşmaya gelen Çözüm Süreci önce buzdolabına kaldırıldi, bir süre sonra da hendek açtırma-kapatma politikasıyla da sorun farklı mecralara kaydırıldı.
Ancak hesap kapanmadı, kapanacağa da pek benzemiyor.
Bugünden sonra ortaya çıkacak olan kir ve pasın faturası kime çıkarılacak, henüz belli değil…
29.03.2016
firatarasl@navkurd.net