Faili meçhul cinayetler olarak anılan cinayetlerle 1980 den günümüze kadar, öldürülen veya kaybolanların sayısının 17 500 kişi olduğu söyleniyor ki, bunların tamamı TC Devleti’nin eliyle işlendi. Resmi olan bu rakam, ancak gerçek rakam kesinlikle çok daha fazladır. Bu cinayetlerin neredeyse tamamı Kürdistan işlendi, öldürülenlerin tümü de Kürt.
Kürdistan’da ki bu cinayetler genellikle kaçırılma ve sokak infazları yoluyla yapıldı. Hizbullah genelde sokakta ve tekbir sloganıyla insanları enselerinde kurşunlayarak ya da satırla saldırarak öldürdü. Bir kısmını da devlet, teslim olan ya da işkence ve baskı sonucu, itirafçı olan PKK’lı militanlara yapıtırdı. Cinayetlerin tümü Devlet’in bir organizasyonu olan JITEM’in kontrolünde işlendi.
Bu cinayet ve kayıpların soruşturulması, ne yazık ki bugüne kadar parlamento tarafından yapılamadı. Oysa Türkiye toplumunun rahat ve huzuru için, Kürt sorunuyla ilgili atılacak demokratik adımlar için bu yapılmalıydı.
Bu cinayetlerin ortaya çıkarılması açılan davalar da, kamuoyunun duyarsızlığı nedeniyle sonuçsuz kaldı. Başta IHD olmak üzere, kimi parti ya da Kürt olan milletvekillerinin çabalarıyla, edip iç ve dış kamuoyunun desteğiyle bir sonuca gidebilinirdi.
Haklı olarak oturma eylemleriyle ve seslerini duyurmak için her Cumartesi meydanlarda toplandılar. Günümüze kadar, Cumartesi Anneleri’nin eylemleri dışında katilerin bulunması için, partiler ve demokratik kitle örgütleri, bu konuda ciddi bir şey yapmadılar.
Devletin yaptığı faili beli cinayetler, hemen her hafta Cumartesi Anneleri’nin oturma eylemleriyle gündeme geldi. Halende bu oturma eylemleri devam etmektedir.
Aslında yapılacak çok şey vardı. Mesela binlerce kişiyle, ilgili mahkemelerin önünde sesiz oturma eylemleri, mağdur ailelerle birlikte topluca, basta Cumhurbaşkanı, Başbakan, ilgili kurum ve kişiler üzerinde baskı yapılabilinirdi. Uluslararası kurumlara, AB, BM ve Uluslararası insan hakları kuruluşları nezdinde girişimde bulunabilinirdi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne binlerce kişisel başvurular yapıldı. Ancak bu davalar hep karşılıklı para tazminatlarıyla sonuçlandı. Aslında üzerinde durulması gereken en önemli meselelerden biri de bu. Devletin mahkumiyeti yerine, tazminat yoluyla davların düşmesi tercih edildi.
Diyarbakır, Malatya ve Şirnak’ta, JITEM ve İtirafçıların tutuklanıp yargılanması başlı başına bir fırsattı. Ama bu tutuklama ve yargılamalarda, maalesef başta IHD olmak üzere, Kürtler adına ne bir parti ne de örgüt ilgi gösterdi. Davaların takibi için bir caba bile harcanmadı.
Mesela sadece Diyarbakır ve çevre illerde mağdur ailelerden, on, yirmi bin dilekçe, yüzlerce Avukat ile davaların görüldüğü mahkemeler üzerinde çok ciddi baskı oluşturulabilinird. Mahkeme önlerinde sivil itaatsiz eylemler organize edilebilinirdi.
Mesela, itirafçı katillerden Hamit Yıldırım yakalana kadar yirmi sene çok rahat bir şekilde Şirnak’ta yaşadı. Hiç kimse bir gün kapısını çalmadı. Ama bu şahıs Sabah Gazetesi muhabiri Abdurrahman Şimşek tarafından fotoğraflandıktan sonra. Orhan Miroğlu’nun çabalarıyla kamuoyuna delillerle, yansıtıldıktan sonra tutuklandı. Bununla ilgili bile ciddi bir şey yapılmadı.
Devlet her zaman yaptığı gibi, olayları hep kendi lehine kulandı. Her alanda, yani başta parlamento üzere, sivil kurum ve partiler aracılığıyla oyalama yoluna gitti. Açılan davalar da zaman aşımına uğradı. Faillerin üzerine gidilmediği gibi, faili devlet cinayetlerine yenileri ekledi.
Hangi pazarlıklar ve kazanımlar sonucu olduğu bilinmez. Birkaç yıl önce, Kürtleri parlamentoda temsil eden Ahmet Türk ve Sırı Sakık, 17 500 faili meçhul olayları unuttuklarını alenen deklare etiler. Bu ve benzeri söylevler haliyle Devlet için altın değerinde bir fırsata dönüştü.
Yeni Parlamentonun ilk ve en acil görevlerinden biri de, faili devlet cinayetlerini ortaya çıkarmak olmalı. Bunun için komisyonlar kurulmalı.
Bu türden adımların atılması ile bir nebze olsun, hem mağdur ailelere bir umut hem de bugün içinde bulunduğumuz kaotik durumun son bulmasına neden olabilir. Kürt sorununun çözümü ve demokratik bir ortamın sağlanması için bir fırsat, belki bir ilk adim da atılmış olur.
En önemlisi Başbakan’ın, „geçmişte faili meçhullerin, beyaz Toroslarla nasıl işlendiği“ yönündeki açıklaması önemlidir. Bunun üzerinde durulması gerekir. Kendisini kınamak ve protesto etmek yerine, onun bu açıklamasından hareketle ve makul delil ve önerilerle o syölemleri, yargıya taşımak gerekir.
Başta Kürt Milletvekilleri ve diğer parlamenterler, bu konuda insani görevlerini yerine getirirlerse, hem ahlaki ve de vicdani yükümlülüklerini yerine getirmiş olurlar, hem de bu kaos ortamının sona ermesine ve yeni cinayetlerin işlenmesinin önüne geçebilirler.
siracoguz@web.de