Seksenli yılların ortalarında tanışmıştık Andreas’la. O orta yaşlarında üniversite hocası ve barış savunucusu, ben ise baharında bir Kürt aktivisti.
Almanya Barış Hareketi’nin en güçlü olduğu yıllardı. Soğuk savaş sürmekte, karşılıklı silahlanma çılgınlığı doruktaydı. Barış Hareketi’nin düzenlediği eylem ve gösterilere ise yüzbinler, milyonlar katılıyordu.
Andreas Buro, 1960’lı yıllarda Paskalya yürüyüşlerini organize eden pasifist biri olarak silaha, silahlı çatışma ve krizlere sivil tepkiyi örgütlemekle başlamıştı, yarım yüzyılı aşan barış mücadelesine. Ardından Frankfurt’ta Sosyalist Büro ile Demokrasi ve Temel Haklar Komitesi’nın temel taşlarını döşeyerek devam etti uzun mu uzun yürüyüşüne.
Bu tanışıklık barış etkinliklerinde yanyana yürümeye dönüştü zamanla. Saddam dikatörlüğünün 1988 yazı ile 1991 baharında Kürt halkına kimyasal silahlar da dahil vahşice saldırısıyla yüzbinler vurdu kendini İran ve Türkiye sınırlarına. Bu saldırılara karşı tepkiyle ve ‘Kein Blut für Öl’ (Petrol için kan akıtılmasın) kampanyasıyla serpilip gelişti mücadele arkadaşlık ve dostluğumuz.
1990’lı yıllar, aynen bugün olduğu gibi Kürt halkına karşı sürdürülen savaşın iyice kirletildiği; sivil halkın, aydın, gazeteci ve siyasi temsilcilerin hedef alındığı, nişangaha konduğu yıllardı. 1994 Newroz’u vesilesiyle gönderdiğimiz parlamenter, insan hakları savunucuları, sivil örgüt temsilcilerinden oluşan kalabalık bir heyetle Andreas da gitti Amed’e. Oradan bir pasifist olarak panzerler eşliğinde geçti Kulp’a ve gözlemlerde bulundu. Döndükten sonra kamuoyu ile paylaştı bunu. Aynı heyette yer alan başka bir arkadaşımız ise Alman panzerlerinin Kürt halkına karşı kullanıldığını belgeleyerek Almanya Savunma Bakanı’nın çekip gitmesine ve Türkiye’ye yapılan silah yardımı ve satışının bir süreliğine de olsa durdurulmasına vesile oldu, o dönemde.
Aynı yıl otuzu aşkın barış ve insan hakları örgütü ile ‘Schweigen tötet, Frieden jetzt’ (Susmak ölümdür, hemen barış) kampanyasıyla başladık işe ve kampanya çerçevesinde turizm boykotu da dahil bir dizi eylem ve etkinlik içinde olduk, yıllarca.
Bir yıl sonra, 1995 yılının Mart ayında ise biraraya gelerek bir çağrı hazırladık. ‘Türkiye’de savaş: siyasi çözümün tam zamanıdır’ başlıklı bildiriye bir hafta içinde 150 aydın, bilim insanı, sanatçı ve politikacının imzasını kazandık. Aralarında Jürgen Habermas, Johan Galtung, Günter Grass, Jürgen Becker, Dieter Hildebrandt, Herbert Grönemayer, Peter Maffay, Dorothee Sölle gibi bilim insanı, yazar ve sanatçının yanısıra Oskar Lafaontaine, Joschka Fischer, Heiner Geissler, Claudia Roth, Cem Özdemir, Herbert Schnoor, Wolfgang Thierse, Heidemarie Wieczorek-Zeul, Heide Simonis, Heidi Alm-Merk ve Herta Daeubler-Gmelin gibi siyasetçi, bakan ve eyalet başbakanları yükselttiler seslerini Kürdistan’da süren Türk devlet terörüne. Çağrı’yı federal düzeyde çıkan Frankfurter Rundschau gazetesinde ilan olarak verdik ve yaygınlaşmasını, Almanya’nın her yerine ulaşmasını sağladık sonra.
Aynı yılın Mayıs ayında ise imzacılardan kimilerinin de katılımıyla Dialog-Kreis’ın oluşumuna gittik. Andreas’ın koordinatörlüğünde o günden buyana birşeyler yapmaya çalıştık, elimizden geldiğince. Pratik işe ise Nützliche Nachrichten adlı Almanca bir bültenle başladık. Yirmi yılı aşkın bir süredir düzenli bir şekilde çıkarmaya özen gösterdik, yaklaşık beşbin adrese ulaştırarak varolan bir boşluğu doldurmaya çalıştık.
Bonn’un başkent olduğu yıllarda Federal Parlamento, parlamento grupları ve eyalet temsilcilikleriyle içli dışlıydık. Tüm toplatılarımızı, basın açıklamaları, sempozyum ve konferanslarımızı ya Federal Parlamento’da ya da Eyalet temsilciliklerinde gerçekleştirdik.
Prof. Dr. Andreas Buro’nun koordinasyonunda onlarca sempozyum, konferans, basın toplantısı düzenledik; ona yakın kitap çıkardık. Parlamento Bonn’dan Berlin’e taşındıktan sonraki ilk yıllar bu faaliyetlere orada devam ettik. Aradaki 600 kilometrelik mesafe ve maddi olanaksızlar Federal Parlamento nezdindeki ağırlığımızı giderek azalttı ve bu nedenle de son yıllarda açıklama, mektup ve bültenle yetinmek zorunda kaldık. Gün oldu cuzi miktardaki telefon ve kira giderlerini bile karşılayamaz olduk. Her sıkıştığımızda elini cebine ilk atan Andreas oldu hep.
Kürdistan’a birçok heyet gönderdik, yaşanan devlet terörünü gözler önüne sermeye çalıştık. 2002 yılının Aralık ayında iktidara yeni gelen ve değişim ve dönüşümden bahseden AKP ve Erdoğan’ı tabii tuttuk samimiyet testine. Andreas’ın sözcülüğünde Erdoğan tarafından karşılanan delegasyon Kürt sorununun barışçıl çözümü için memorandum sundu AKP kurmaylarına. Memorandumdan sonra suratı ekşimeye, bozulmaya başladı kimyası Erdoğan’ın. Onun suya sabuna dokunmayan konuşmasını tercüme etme işi ise Cüneyt Zapsu’ya düşmüştü, o günlerde.
1999 yılında PKK lideri Öcalan uluslararası bir komplo sonucu TC’ye teslim edildiğinde Almanya’daki PKK yasağını konu edinen bir dizi etkinlik içinde olduk. PKK’nin legal plandaki temsilcisiyle iktidardaki Hristiyan Demokrat Parti’nin (CDU) dış politika sözcüsü Karl Lamers’i parlamentoda düzenlediğimiz bir sempozyumda biraraya getirerek farklı yönleriyle tartıştık konuyu.
Almanya’da Türkiye’nin ‘hassasiyetini’ gözeterek sürdürülen Kürtçe isim yasağını 2000 yılında gündemimize alarak Eyalet ve Federal İçişleri Bakanlarıyla tartıştık konuyu. Hazırladığımız isim kitabını göndererek yasağın kalkması için girişimlerde bulunduk ve yasağın Bavyera Eyaleti dışında 15 Eyalette kaldırılmasını sağladık, bu çaba sonucu.
Ve 2008 yılı başında yoklandı büromuz karanlık yüzlülerce. Başka hiç birşeye dokunmayanlar, alıp gitmişlerdi bilgisayar ve eski cep telefonlarını. Sonradan öğrendik ki Kürt halkının mücadelesiyle dayanışma içinde olan başka bürolarda yoklanmış gece karanlıklarında.
Yirmi yılı aşkın bir süre çok yakın çalıştık Andreas’la. Çok şey öğrendim Andreas’tan. Düzeyli, duyarlı ve verimli bir ilişki içinde olduk bu zaman zarfında. Her Pazartesi ve Cuma günleri telefonlaşmalarımızda, ‘ne yapabiliriz’ sorusuna yanıt aradık 20 yıl boyunca.
İki kişilik bir örgüttük biz; Andreas Frankfurt yakınlarındaki Taunus’ta, ben ise Köln’de. Yirmi yılı aşan yoğun, intensif bir ilişki ve çalışmanın sonunda, yok artık Andreas. 1995’te PSK ve Komkar’la yolumu ayırmak zorunda kaldığımda yüzlerce, binlerce arkadaşım var sanıyordum çevremde. Böyle değilmiş meğer. Gizliden gelip görüşenlerle ise ben kestim ilişkimi sonradan. Başımı omuzlarına yaslayacağım üç arkadaşım kalmıştı geriye; Andreas Buro, Mani Stenner ve Jürgen Neitzert. Onlar can kurtaran simidi oldu, o zifiri karanlık ve yalnızlıkta, örgütten ayrıldıktan sonra.
İkisi yok artık. Mani birbuçuk yıl önce göçüp gitti ansızın. Andreas ise yakalandığı sinsi hastalığa üç ay sonra yenik düştü, 19 Ocak 2016’da, 87 yaşında.
Gulê ‘bizi koruyup kollayan melek yok artık’ dedi, Andreas gittiğinde. Zana ise Andreas’ın 15 Ağustos’ta yapılan yaşgünü kutlamasına katılamadığı için kendini suçlu hissedip hıçkırıklara boğuldu. Rênas’la siyasi konular tartıştı Andreas ve mutlu oldu onun duyarlılığıyla. Ve kendi çocuklarının ilgisizliğine iç çekip şad oldu onlarda bulamadığını Rênas’ta bularak. Ve ayrılırken ‘destek olun Rênas’a’ dedi usulca.
Evet, Andreas’la Mani yok artık. Her ikisinden de çok şey öğrendim, en başta da dostluk ve arkadaşlığı, sıcaklık ve duyarlılığı, paylaşımcılık ve yoldaşlığı. Bazen yetersiz kalır kelimeler; anlatamaz, veremez duygularını insanın. Ve yitirir sözcükler anlamını; yavan ve çorak kalır.
Ruhları şad olsun, toprakları yumuşak! Tanıyanların başı sağolsun!
Kürt halkı, samimi, hesapsız-kitapsız bir dostunu daha kaybetti. Başımız sağolsun!