Bir süre önce Türkiye’nin hava sahasını ihlal eden bir Rus askeri uçağı düşürüldü. Erdoğan ile mevkidaşı Putin’in arkadaşlıkları sona erdi. Uçağın düşürüldüğü güne kadar her iki liderin arasına su bile sızmazken, koskoca bir Jet daldı. Enkazın oluşturduğu delik nedeniyle her ikisinin de kabadaylık damarları kabardı, ilişkileri limonileşti.
Erdoğan, Rusları hava sahalarını ihlal etmekle suçladı, Rusya’nın modern Çarı olmaya çalışan Putin de, Türkiye’nin kendilerini arkadan hançerlediklerini dünya aleme ilan ederek cevap verdi.
Ne olduysa, tam da bundan sonra oldu.
Türk solcuları ile onlarla kardeş olan Kürtler arasında da Putin’e yönelik oluşan sevgi seli, düşen Jet’in hızını bile katbekat aşan bir hızla yayılmaya başladı.
Uzun süreden beri kendilerini sarmalayan umutsuzluk rüzgarı bir anda dağıldı, Putin rüzgarıyla, terkedilmeye yuztutmuş umutları yeniden yeşerdi.
Kemalizim kapanına sıkışıp kalan, kendilerini bir türlü bu kapanın dışına atamayan, Esad’dan bile umut arar hale gelen Türk solcularının nihai kurtluşu Putin’e bağlamalarını bir ölçüde elbette anlamak mümkün.
Ancak sözkonusu olan Kürtler olunca, işin rengi bir hayli değişiyor.
Türkler, Erdoğan ve AKP’den bir an önce kurtulmak için, son çare olarak Putin’in olası vuruşlarında görüyorlar.
Peki ya Kürtler.
Erdoğan ve AKP iktidarının son bulmasıyla Kürtler özgürlüklerine mi kavuşcaklar?
Ya da kardeşleşmeye çalıştıkları kesimlerin iktidara gelmeleriyle, ordusuyla, polisiyle Türk devleti Kurdistan’dan çekilip, kendilerine açacakları alanda, istedikleri yönetimi kuracaklarına mı inanıyorlar?..
Eğer bu türden bir garanti almışlarsa, açıklasınlar ki, biz de onlar gibi bir an önce Putinci olalım…
Oysa Kürtler bugün, tarihleri boyunca hayal bile edemedikleri fırsatlara sahipler. Ne Putin’e, ne de Esad’a ihtiyaçları var.
Arkalarındaki güçlü halk desteği…
Dört parçadaki Kürtleri birbirine yakınlaştıran, daha önce çizilmiş olan sünni sınırları bile adeta ortadan kaldıran bölgesel ve teknolojik gelişmeler…
Ve doğru kullanılması halinde bunları besleyen uluslararası dayanışma…
Bu ve bunlara benzer fırsatlar elimizin altındayken, salt Erdoğan ve AKP iktidarını sıkıntıya sokar, hatta iktidardan düşmelerine sebep olabilir diye Kürtlerin Putin’e umut bağlamış olmalarının bir nedeni, onların da tıpkı kardeşleri gibi körleşmiş olmalarıysa, bir diğer nedeni de, olsa olsa yakın tarhi bilgilerden bile yoksun oluşlarıdır.
Kürtler, altmışlı yıllarda da yine bugün ku gibi benzer bir hastalığa yakalanmış, o gün de Brejnev ve Brejnev sonrası Sovyetler’de Devlet başkanı olan yaşlı generallere umut bağlamışlardı.
Üstelik 11 aylık Mahabad Cumhurtiyeti’nin Stalin’in mariferiyle yıkılmış olmasını…
Güney Kürdistan’daki zengin petrol yataklarının devletleştirilmesiyle kullnanım haklarını Sovyetlere devredilişini…
Rojava’daki Kürtlere Suriye Vatandaşlığını dahi çok gören Baba Esad’ın, yine aynı Sovyetler tarafından ayakta tutulmuş olduğunu bilmelerine rağmen, Sovyet generallerine yönelik umutlarını sürdürmüşlerdi.
O gün; „Dünya Sosyalist Sistemi’nin Genel Çıkarları“ gibi ucube bir gerekçeye kendilerini inandirarak, Sovyetlerin anti-Kürt siyasetini ve uygulamalarını bile alkışlamışlardı.
Bu gün de, Putin’nin bölge diktatörleriyle kolkola girdiğini, başarılı olması halinde, zaptırımlarının sonuç vermesı halinde Türkiye’de de benzer bir dikta rejimine kapa aralayacağını göremiyorlar.
Kürtlerin düşünsel anlamda altmışlı yıllardaki tutumları ile bugünku tutumları arasındaki tek fark var ise, o da, o gün kardeş olarak görmek istedikleri kesimlerin peşine takılarak yola çıkmışlardı.
Bugün ise, kardeşleşmeye çalıştıkları kesimlerin çıkarına göre, çıkmış oldukları düz ve engelsiz yollarında, yalpalayarak, yürümeye devam ediyorlar…
07.12.2015
firataras@navkurd.net