Osmanlı saraylarında yüz, yüzelli Sultan, Şehzade, Wezir-i Azam, Wezir katladildi. Baba oğulun, kardeş kardeşin, ana yavrusunun kanına girdi. Kimi arkadan, sırtından hançerlendi. Kimi hamamda boğazlandı. Kimi zehirlendi, kimiyse beşikte can vermek zorunda kaldı.
Daha çıraklık aşamasına yeni adım atmışken mentörü ve önünde secde durduğu Hoca’sını sırtından hançerleyerek, partisini parçalayarak başladı işe, hem de partisi Anayasa Mahkemesi tarafından yasaklandıktan sonra.
Sonra yanına aldıklarlarıyla koyuldu yola. Biraz tüylenip palazlandıktan sonra depreşti yeniden ejdadından edindiği refleksler. Bu kez en yakın yol arkadaşlarına geldi sıra. Ne kendisini para ve pula boğan, ne de lobi çalışmalarıyla uluslararası koridorlara açılmasını sağlayanlara aman verdi, hançerledi arkadan teker teker.
Salt yanında, sağında solunda olanlara, kendisine bir dönem de olsa eşlik edenlere yönelmedi. Kendisine arka çıkan, onu içerde ve dışarda meşrulaştırmaya çalışan liberaller, aydınlar, bakanlık koltuğuna oturttuğu gözde “sosyal demokratlar” hışmına uğradı birer birer. Gün geldi terketmek zorunda kaldılar gemiyi neçar. Ve nihayetinde on yılı aşkın bir süre can-ciğer olduklarına geldi sıra. Ona devlet kapılarını ardına kadar açan, mülkiye amirlerini, komiser ve savcılarını, kilit konumdaki tüm bürokratlarını emre amade eden Cemaat’e hançer çekti sonunda. “Ne istediiler de vermedik, ne istedilerde yapmadık ki” dediklerini, gün geldi terrorist mertebesine çıkarmakta beis görmedi. Ne de olsa kaynak aynı, ejdadsa ortaktı.
Şimdilerde Esed diye ismini teleffuz ettiği Esad’la Şam, Ankara ve İstanbullarda kuzu çevirmişlerdi bir zamanlar, koklaşıp öpüşmüşlerdi kardeşler. Emine ile Esma hamam sefası yapıp kahve falına baktırmışlardı fazla ırak olmayan tarihlerde. Ortak kabine toplantıları, vize muafiyeti, ekomomik ilişkilerle kardeşlik perçinlenmişti bir zamanlar.
Ne zaman ki Tunus’tan kalkan çöl rüzgarı sökün etti, içindeki Müslüman Kardeş depreşti, ejdadından edindiği tikler harekete geçince aldı eline paslı hançeri ve sapladı kardeşine arkadan.
Bununla da yetinmeyip sağdan soldan topladığı lümpenleri eğitip donattı, her türlü ihtiyaçlarını görüp kardeş Esad’ın başına saldı. Buna ek olarak sınırdan geçirdiği cellatların ceplerine Kürt, Hıristıyan, Alawi ve Sunni-Arap olmayan kim varsa o topraklarda, adreslerini yerleştirdi. „En önce bunlar, sonra Esed“ dedi.
Sonra gün döndü, devir değişti. Avrupa ile ipler sarpa sarmaya başlayınca aldı soluğu solculara, aydın ve demokratlara „Moskof dölü“ diye adres olarak gösterdiği Moskova’da. Putin’le içli dışlı oldu. Vizeyi kaldırıp Şanghay Beşli‘sinin yanında olmak için atmadığı takla kalmadı.
„Stratejik derinlik“ ve „komşularla sıfır sorun“ politikasıyla tökezleyip tepe takla gidince ve Suriye’de adı IŞİD’le anılır olmaya başlayınca şirazeden çıktı iyice.
900 kilometrelik sınır hattının 800 kilometresi Kürt güçlerinin denetim ve kontrolüne geçince telaşa kapıldı, provakasyonlarla oldu-bitti yaratarak Suriye çöllerinde pehdahladığı evlatlarına sahip çıkmak için çılgınca girişimlere, provakasyonlara yöneldi.
Evdeki hesap Antakya sınırından döndü, kardeşim dediği Putin’ın uçağını düşürerek, sırtından hançerledi. Ve başkasını vurmak için savurduğu bumerang dönüp dolaşıp kendisini buldu sonunda.
Bu atakla, bu provakasyonla Suriye çöllerinde iyice sıkışan kardeşlerine sahip çıkmayı, NATO ve ABD’yi işin içine çekerek rahatlatmayı amaçladı. Kirli niyeti okuyan NATO ve ABD oyuna gelmeyerek kardeşleri kendi kaderine terketti.
Başkası ne yapar bilemem. Ancak Rusya ve Putin’in bu işin peşini bırakmayacağı aşikar. Gürcistan horozunun başına gelenler ortada. Efelenen horozun dilini kesti, kümesinden bir kısmına el koyarak Osetya’yı, Alanistan’ı birleştirdi.
Ardından sıra başka efelere geldi. Ukrayna’dan Krım’ı aldı ve topraklarına kattı. Ukrayna topraklarının üçte birinde ise Ukrayna’nın egemenliği son buldu, Rusya yanlısı güçlerin eline geçti. Ve son zamanlarda ise Rusya el attı Suriye’ye. IŞİD’e karşı oluşturulan ve onlarca devletten oluşan koalisyon güçlerinin bir yılda yapamadığını birkaç hafta içinde yaptı. Fiili durum yaratarak işin içine Şam ve Baas Partisi’ni çekti. İran ve Irak’ın elini güçlendirdi. Bozulan Sunni-Şii dengesini yeniden sağlamak için hamle üstüne hamle yaptı. Ve herkes Esad’la, rejimle, Baas’la geçiş süreci güzergahına, kulvarına gelmek zorunda kaldı.
Müslüman Kardeşlerin Türkiye Emir’i Rus uçağını düşürerek gerçekleştirmek istediği provakasyon geri tepince bir hamla daha yaptı. Irak’a asker ve tank göndererek sınırlarını, hareket alanını birkez daha test etmek istedi. Ne Irak, ne NATO, ne de Amerika arka çıktı, göz yumdu bu kirli oyuna.
Tek kurşun kaldı şarjöründe. Onu da Kürt güçleri Cerablus’a yöneldiğinde kullanacak. Pirince giderken evdeki bulgurdan olmaya az kaldı.
Ve Usta sonunda ejdadının akibetine uğrayacak, hem de en yakınındakilerden birinin zehirli hançeriyle. Ve gün gelir, bakar hal çaresine Türk devlet aklı, Özal’lar, Eşref Bitlis’ler, Kahveci ve Ecevitlerde olduğu gibi…
msahin1@web.de