Son bir kaç yıldır Türkiye’de çok komik siyasi olayların ardından, eşi benzeri bulunmayan bir diktatörlük hikayesi başını almış gidiyor. Sanki Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hep demokrasi ile yönetildi. Ne diktatörlük ve darbeler oldu, ne de saraylar kuruldu.
Halbuki, Türkiye Cumhurriyet zaten bir diktatörlük rejimi olarak kuruldu ve 1950’lere kadar tek parti ile yönetildi.
Cumhuriyetin ilanında hemen sonra 1930 da tasarlanan, bugün adı, Çankaya ve Pembe Köşk olarak bilinen saraylar, Clemens Holzmeister adındaki bir Alman mimara yaptırıldı. Çankaya Köşkü Atatürk ve İnönü ve daha sonra, günümüze kadar 11 veya 12 Cumhurbaşkanı tarafından devlet konuk evi olarak kulanıldı.
Kürtlere yönelik tüm katliamlar da, bu Pembe denilen, aslında kapkaranlik olan bu uğursuz köşklerde karar altına alındı.
Başlıca Kürt ulusal hareketleri olan, Koçgiri, Şeyh Said, Ağrı, Zilan, Dersim gibi ulusal başkaldırılarda, sayısı halen bilinmemekle beraber yüzbinlerce Kürt katledildi. Kürtlerle ilgili soykırım ve katliam fermanlarının Çankaya ve Pembe Köşklerinde verildiği, dünya –alem tarafından bilinmekte.
Yaşanan bu tarihi katliamlardan sonra, Türklerin suskun kalmalarını anlayabiliriz. Onlar dedelerinin, geçmişte, Saray ve Köşklerinde ne tür kirli, kararlar aldıklarını, işlerine gelmediği için de bu kirli tarihlerini konu etmeyi ve tartışmayı istemeyebilirler. Özellikle Kart Kemalistler TV ekranlarında hararetle bu döneme övgüler diziyorlar. Ne televizyon konuşmalarında ne de yazdıkları makalelerinde bir gün dahi Kürtlerin ulusal taleplerini asla söz könusu etmezler. KDP ve bagımsız Kürdistan isteyenlere karşı düşmanca tavır alırlar, ancak sinsice rojava devrim söyleviyle birebir HDP ve KCK savunuculuğuna soyunuyorlar. Temel nedeni, her iki tarafın da bir Kürt devletini istememeleri. Kürtlerde de bu Kemalist takıma safça inanıyor, onları baş tacı ediyorlar, hata parti başkanı ve miletvekili yaparak onları ödüllendiriyorlar.
Bugün, solcusu, dincisi, kemalisti, faşisti ve entel liboş takımıyla, Kürt, Ermeni, Rum, Suryani gibi azınlık ve halklara yönelik yapılan katliamları unuturmak için, yeni diktatör ve sarayla , asıl dikta Kemalist Cumhuriyetin katliamlarını örtbas etmeye çalışıyorlar.
1960, 1972 ve 1980’ yıllarında yapılan faşist askeri darbelerde, milyonlarca kişi tutuklandı, yüzlerce genç idam edildi, işkence, imha ve inkar politikaları şidetle uygullandı. Bu darbelerin kararlarını da yine Çankaya ve Pembe köşkte oturanlar tarafından verildi. CHP’li kemalistleri, MHP’li faşistleri, Feto ve yobaz tarikatcıları anlamak mümkün. Geçmişte yapılan katliamları savunuyor olmalarını anlamak gayet dogüal, çünkü iktidar olmaları halinde yine o köşklerde dedeleri gibi ferman ve katliam kararlarını hiç şüphesiz vereceklerdir.
Bu cumhuriyetçi kemalitslerin arkasına takılıp ilericilik, devrimcilik, demokratlık, barış ve kardeşlik adına, kemalist ve solcu olan alevileri de anlamak mümkün, ama dedeleri ve babaları katledilmiş Kürt alevileri anlamak mümkün degil.
Yine binlerce faili mechuleri, otuz yılık savaşın ağır bedellerini unutup, tek lider, tek parti, tek ideoloji ve tek teklerle sömürgeci partilere benzeşip, Türkiye Türklerindir diyen medya ve kemalist solun ardıcı olan Kürtleri de anlamak zor.
Haliyle bugün sözkonusu olan hali hazırdaki köşk ve saray politikaları sadece bir aldatmaca ve oyalamadan ibaretir. İster eski ister yeni hiç bir sarayın Kürtlere bir hayrı yok. Bu saraylar, olsa olsa Kürtlere ferman ve katliam kararlarının alınacağı birer canlı tarihi zulüm ve mekandan ibaret kalırlar.
Toplumu yeni diktatör propagandası ile asıl sorunlarında uzaklaştıran, Türk veya Kürt, sağ, sol, legal veya illegal parti ve liderlerine bir bakın, kendilerinde olmayan insanları hain, alçak ve akla gelmeyecek iftira, karalama ve diktatörlere rahmet okutacak şeyler yaparlar.
Halbuki Kemalistlerin aksine, Kürtler AKP ile ittifak yaparak, AKP’nin refomlarına destek vermekle, daha fazla ulusal kimi hakları elde edebilirlerdi. Güney Kürtistan ile Türkiye arasında yapılan Petrol ve Gaz antlaşmasından hareketle, Kürdistan hükümetiyle ortak bir çalışmada yer alarak bugün istediklerinde daha ileri bir yerde olmaları gerekirken, Türkiyeli Kürtler, tam tersine sol ve kemalislerle stratejik itifak kurdular.
Geçmişten günümüze yaptığı reformlarla, TC yöneticilerinden farklı ve iyi bir politika izleyen iktidar varsa o da Erdoian ve AKP iktidarıdır. Çünkü PKK başta olmak , kimi parti ve Kürt şahsiyetlerle diyalog kurdu, okullarda tercihli de olsa Kürtçe eğitimın verilmesini sağladı. AKP iktidarında Kürtçe müzik, Tv yayını serbest hale geldi, kimi azınlık haklari, Ermeni, Suryani, Keldani, Rum vb vakıf malarının iadesi yapıldı.
Kemalistler, karşı çıktıkları bu reformların hayata geçirilmemesi, kemalist vesayetin devamı için, dış ve iç kamuoyu, desteğiyle, aynı zamanda Kürtlerin de saflığından faydalanılarak, faşist, dinci güçlerle birlikte, zoraki diktatörlük senaryosuyla Kürtleri de kendi emelerine ortak etiler.
Sonunda ulusal davadan uzak Kürtler, bir diktatörlük hikayesine inandırılan kesimlerle buluştular, hepbirlikte kendilerine göre zoraki de olsa, bir diktatör de yaratıp ona karşı konumlandılar.
Eh Türk ırkcı ve kemalistlerine, göre bu diktatör varken yapacak ya da yapılacak bir şey de olmaz.
Ne Kürdistanda Kürt bebek ve gençlerin ölümü, ne yasak ve baskılar ne de Kürde yapılan zülüm ve işkenceler.
Varsa yoksa tek çabaları, menfaatlerini korumak ve Kemalist Cumhuriyet’in bekçiliği için kendilerini meclise taşımak.
siracoguz@web.de