Geçtiğimiz günlerde “yetmez ama evet” sloganıyla bir imza kampanyası başlatıldı.
Ali Nesin, Baskın Oran, Ferhat Kentel, Kezban Hatemi, Alper Görmüş, Oral Çalışlar, Nazlı Ilıcak, Emre Aköz, Yasemin Çongar, Lale Mansur, Zeynep Tanbay, Orhan Miroğlu, Şerafettin Elçi, Ümit Kardaş gibi akademisyen, aydın ve gazeteciler daha ilk günden imzalarıyla bu kampanyayı desteklediklerini açıkladılar.
“Yetmez ama evet” sloganıyla imzaya açılan metinde, “12 Eylül Anayasası’ndan ve ruhundan tümüyle kurtulmamızı sağlayacak yeni bir Anayasa istiyoruz. Mevcut Anayasa değişiklik paketi 12 Eylül Anayasası’ndan tümüyle kurtulmak yönündeki taleplerimizi karşılamıyor. Ama bu paket darbe anayasasının çöpe atılması yönünde önemli ilk adımdır; bu yüzden ‘yetmez ama evet’ diyoruz” deniliyor.
“Yetmez ama evet”, 12 Eylül’de yapılacak referandumda, 12 Eylül mağdurlarının takınmaları gereken tavrı, doğru tanımlayan iyi bir slogan.
Çünkü darbelerden zarar gören kesimlerin normal koşullarda istemeleri gereken şey, darbelerin topluma giydirmiş oldukları elbisenin tümüyle çıkarılıp çöpe atılması olmalıdır. Ne yazık ki, bu ne geçen 30 yılık sürede mümkün olabildi, ne de önümüzdeki kısa bir süreçte olabilecek.
Bunun böyle olmasının tek nedeni, sistemin katı ve baskıcı kurallarının sonucu da değil. Buna, değişim ve dönüşümü her fırsatta dile getiren, ama pratikte hala dar bir çerçeveden dünyaya bakan sol’un yetersizliğini de katmak gerekir.
Türkiye’de darbelerden en büyük zararı kimler gördü?
Kürtler…
İşci ve emekçiler…
Sağcı ve Solcular…
Aydınlar ..
Öğrenci ve akademisyenler…
Toplumun hemen hemen tüm kesimi şu ve ya bu şekilde darbelerden nasibini aldı.
Bugün darbe hukukunu kısmen de olsa değişmesini sağlayacak olan bu referanduma karşı, bu kesimlerin sergileyecekleri tavır nedir?
Kısaca bakalım.
Kürtler, “ne evet, ne de hayır“ diyor ve boykot çagrısında bulunuyorlar. Gerçi niye boykot dediklerini onlar da bilmiyorlar. Bana kalırsa bu konuda da „Erken öten horoz“ misali çok aceleci davrandılar ve bunun İmralı duvarına çarpabileceğini hesaba katmadılar. Öcalan’ın son avukat görüşmesi, Kürtlerin tavır değişikliğine gidebileceklerini gösteriyor. Büyük ihtimalle, „boykot“un rengi değişecek.
Evet mi, hayır mı olacağına bir Allah, bir de Öcalan bilir.
Sendikalar, 12 Eylül Anayasası ile ilgili değişikliği, „12 Eylül mantığının bir ürünü“ gibi akla ve mantığa sığmayan bir gerekçe ile tanımlıyor ve bu sakat mantık sonucu referandumda „hayır“ diyorlar.
Solcular; her zaman olduğu gibi neyin yapıldığına değil, kimin yaptığından hareketle, işkenceden geçirildikleri kışlayı tercih ediyor ve işkencecilerinin yanında saf tutuyorlar.
Öğrenciler, yarın devrim olacakmışçasına küçük kırıntılarla uğraşma gereğini duymuyor ve devrim sonrası süreçte uygulamayı düşündükleri program üzerine kafa yoruyorlar.
Bu ülkede sayıları az da olsa, kimin değil, neyin ve nasıl yapıldığına bakarak doğru tavırda ısrar eden bir aydın kesimi var.
Ne Erdoğan’ın gözyaşlarıyla sulandırarak anlattığı 12 Eylül ile ilgili hikayeler, ne de Kılıçdaroğlu’nun „Hayır’da Hayır var“ı referandum sonucunu belirler.
Referandum sonucunu belirleyecek olan tavır ve slogan bence; „yetmez ama evet“ olacaktır.
Ben de bu değişikliği yeterli bulmuyor onunla yetinmiyorum.
AKP gerçelkleştirdi diye de bakmıyorum.
Herşeye rağmen olumlu bulduğum için 12 Eylül’de „yetmez ama evet“ diyorum…
26 Temmuz 2010
firataras@navkurd.eu