Bu gün 1 Mart 2014.
Yerel Seçimler’in yapılmasına 30 gün kaldı.
Ortalık toz duman.
Bırakın halkı, seçimlerin baş aktörleri olan siyasi partiler bile, seçim çalışmalarını bir kenara bırakmış, toplumu sarmalayan bu toz ve dumanın altında, yolunu kaybeden sürü misali, birbirlerine çarpa çarpa, kendi etraflarında dönüp dolaşıyorlar.
Seçim meydanlarının, meclis kürsülerinin, basın toplantılarının değismeyen gündem maddeleri; „yolsuzluk“, „hırsızlık“, „rüşvet“, „ses kayıtları“ ve „paralel yapı“…
Her parti, her grup, din adamları, bakanlar, başbakan, daha doğrusu herkes kendi pisliğini örtme derdinde…
Ne demokratikleşme, ne çözüm süreci, ne de Urla’da yaşanan olaylar kimsenin umurunda…
Herkes iktidar ile cemaat arasında yaşanan savaşa odaklanmış…
İktidar, bulaştığı hırsızlık ve yolsuzluklarını, dün, „alnı secdeye değenlerden topluma zarar gelmez“ diye tanımladıkları yol arkadaşlarının bu gün kendilerine ihanet ettiklerini söylemekle perdelemeye çalışıyor…
Paralel Yapı olarak adlandırılan Cemaat ise dünyevi ihtiraslarının ne denli bir boyut kazandığını gizlemek icin, dün, „Allah’a inananlar kul hakkı yemezler“ diye övdükleri yol arkadaşlarının işlemiş oldukları günahları bu gün bir bir ortaya dökerek, kendilerini arındırmaya çalışıyorlar.
Ancak ne iktidar kendi hırsızlık ve yolsuzluklarını örtbas edebiliyor, ne de cemaat işlediği günahlarını gizliyebiliyor.
Her şey o kadar açık ve aleni ki, tarafların birbirlerine yönelik her yeni suçlamaları, beraberinde yeni pisliklerin, hırsızlıkların, yolsuzlukların, riyakarlıkların ortaya saçılmasına yol açıyor…
Çünkü pislik, pisliği ortadan kaldırmıyor, aksine birbirine eklemlenerek çığ gibi büyüyor.
Türkiye’nin ana ve yavru muhalefet partileri olan CHP ve MHP, temiz toplum, adil bir yönetim, tüm vatandaşlarına eşit muameleyi esas alan demokratik bir devlet söylemi yerine, iktidar ile cemaat arasındaki kavgada, cemaate yaslanarak kendilerine yönelebilecek üç-beş oyun hesabını yapıyorlar.
Her iki tarafın topluma bulaştırdıkları pislikleri temizleyeceklerine, kendileri de bir o kadar kirleniyor ve toplum nezdinde her geçen gün altrenatif olmaktan uzaklaşıyorlar…
Bu süreçte, „Ne Şam’ın şekeri, ne de Arab’ın yüzü“ misali cemaat ve iktidar arasında tercih yapmayan bir kesim varsa, o da parlamentoda BDP ile temsil edilen Kürt muhalefeti olmakla birlikte, o da farklı bir mecrada gel gitleri yaşıyor.
Ne Kürdistanileşebiliyor, ne de Türkiyelileşmeyi becerebiliyor
Kendi toplumunda hiç bir karşılığı olmayan, üç-beş solcuyu vitrine çıkarmakla Türkiyelileşme sevdasına kendini kaptıran BDP’nin bu karşılıksız sevdasi, Ege’de, Trakya’da ve Karadeniz’de kin ve nefret olarak karşılık buluyor.
Hiç kuşkusuz, Kürtler sadece Kürdistan’da yaşamıyor, önemli bir kesimi Türkiye’nin çeşitli illerine dağılmış bir şekilde yaşamlarını sürdürüyorlar. Dolayısıyla Kürt partilerinin bir görevi de, onların her türlü sorunlarına eğilmek ve hatta salt bu nedenle de olsa Türkiye’nin genel politikaları üzerinde söz sahibi olabilecek şekilde siyaset yapmaları da gerekir.
Ancak bunun yolu, vitrine çıkarılan üç-beş Türk ile Türkiyelileşmeden ziyade, Kürdistanileşmekle, gerek Kürdistan’da ve gerekse Türkiye metropollerinde yaşayan Kürtlerin güçlü bir desteğini arkalarına almakla mümkün olur.
Son günlerde gündemi işgal eden hırsızlık, rüşvet ve kaset savaşları nedeniyle güme giden Urla ve benzeri yerlede Kürtlere yönelik yapılan saldırılar da bunu açıkça ispatlamaktadır.
Dolayısıyla kendi toplumunda etkili bir güç olamayan siyasi bir yapının, kardeş olarak da adlandırılırsa, başka bir toplum üzerinde olumlu bir etkiye sahip olması, onları etkileyebilmesi olanaklı değildir.
Yanıbaşımızda yaşanan Güney Kürdistan örneği, ders alınması gereken bir örnektir. Düne kadar tek meskenleri dağlardan ibaret olan Güneyli Kürtler, Kürdistan’da sahip oldukları güçle, bugün Irak’ın genel politikası üzerinde de ciddi bir etkiye sahipler.
Kuzey’de de, ister demokratik özerklik, ister yerel yönetimlerin güçlendirilmesi temelinde önlerine koydukları hedeflere ulasabilmeleri için, öncelikle Kürdistanileşmeleri gerekir. Bunu başarabildikleri ölçüde aynı zamanda siyasi güç anlamında Türkiyelileşebilir ve Türkiye’nin genel politikaları üzerinde de etki yapabilme gücüne sahip olabilirler.
Umarım bu yerel seçim sonuçları, Kürtler tarafından bu yönüyle de ele alınır ve yönlerini belirleme konusunda kendilerine ışık tutar…
01.03.2014
firataras@navkurd.eu