Umut fakirin ekmeğidir.
Onunla oyalanır, onunla hayaller kurar.
Rüyaları bu hayallerle süslenir.
Kurduğu hayal aleminde kendisine, Hızır gibi, darda olanın yardımına koşan hayırsever, iyilik meleği, fakir fukaranın dostu gibi roller biçer.
Her yıl sonu yaklaştığında büyük ikramiyeye sahip plmak isteyenlerde bu duygular olabildiğince yoğunlaşır.
Önce tam bir biletle, en büyük ikramiyeye tek başına sahip olmak ister. Buna sahip olacak ekonomik gücü yoksa, yarım ya da çeyreğe de razı olur.
Hızır rolünün ilk adımını, büyük ikramiyeyi kendisi gibi ihtiyaç sahibi olan üç kişiyle paylaşarak atar.
Umudu gerçekleşipte hayal aleminden gerçek yaşama döndüğünde ise, bir başkası oluverir.
Darda olanın, çevresindeki fakir fukaranın, birlikte hayal kurdukları yakın akrabaların, en ufak yardım taleplerine klasik bir sözle; „çalış senin de olsun“ deyip yeni yoluna devam eder.
Yılın ilk günlerini, eş, dosttan gizlenerek geçirir.
En güvendiğı yakın çevresiyle kapandığı yerden günlük gazete ve televizyon kanallarının büyük ikramiyeyle ilgili haber ve yorumlarını sıkı sıkı takip eder.
Bankaların büyük ikramiyeye yönelik ilan ettikleri faiz oranları üzerine kafa patlatır.
Bir yaşam boyu hayal ettiğı bu umudunun karşılığını, teslim edeceği bankayı seçtikten sonra, kimseye görünmeden mekan değiştirir.
Küçük bir şehirde yaşıyorsa, kapağı kimsenin bulamayacağı büyük bir şehire atar.
Can Dündar’ın da daha önce yaptığı araştırmada belirttiği gibi, önce saçını boyar, bıyıklarını kökten kazıtır, kılık kıyafeti de bir güzel değiştirdikten sonra, hızlı bir şekilde gece alemine dalar…
Bu alemin müdavimleri gibi içki, kumar, dost hayatı derken, farkına bile varmadan alemin bir parçası haline gelir.
Artık önünde iki yol vardır. Birinden birini tercih etmek zorundadır.
Ya bu alemde, kendine hazırda bekleyen üç beş çapulcu bulup, racon keser ve bir süre daha bu alemin kendisine sunduğu nimetlerden beslenmeye devam eder, ya da kediye yüklediği sermayeyi kısa sürede bitirir, hayal öncesi dünyasına dönmeyi de içine sindirmediği için, çareyi öbür dünyaya göçmekte bulur…
AK Parti iktidarı, Erdoğan‘ın Başbakanlığı, Gül’ün Cumhurbaşkanlığı da, bana bu piyangozadeleri hatırlatıyor.
Gerek AK Parti’nin kuruluşunda ve gerekse her seçim öncesinde kendilerine ve topluma biçtikleri roller, tıpkı hayal aleminde yaşayan fakirin kendisine biçtiği Hızır rolüne benziyor.
Erdoğan ve Gül, geçmişte hayal ettikleri iktidarın nimetlerinden, kendileri gibi mazlum gördükleri Kürtlere pay vermeyi vaad ettiler. Bir süre Kürt açılımı, demokratikleşme, yeni anayasa falan derken, bugün iktidarın sahipleri olarak, yanlarına aldıkları üç-beş askerle birlikte Kürtlerin karşısına geçip, tek dil, tek bayrak ve tek millet diye racon kesiyorlar.
Ancak bilmeleri gerekir ki, racon kesmenin de bir sonu vardır.
Eğer tek dil, tek bayrak ve tek millet raconu işe yarasaydı, bu sorun bugün onlara miras olarak kalmazdı…
Kürtlere gelince; Kürtler artık başkalarının hayallerinden pay sahibi olmayı bir yana bırakıp kendi gerçekleriyle yüzleşmeli, tıpkı yeni bir yılın başlangıcı gibi, umutlarını gerçeğe dönüştürmenin ilk adımı olarak, iki dilli toplum projesini hayatın her alanında uygulamakla başlamalılar…
Bunun için ne hayal kurmaya, ne de başkalarının hayalinden pay sahibi olmayı beklemeye gerek var…
02.01.2011
firataras@navkurd.eu