Erdoğan talimat verir, ölen madenciler şehit olur…
Türk basınından bir gazetenin itinayla seçerek attığı haber başlığı:
„Erdoğan talimat verdi, ölen madenciler sivil şehit ilan edilecekler.“
Ne kolay değil mi, yeter ki ülkenin başbakanı talimat versin, şehit de olursunuz gazi de…
Başbakanın bir işareti, diyanet işleri başkanlığına üç cümlelik bir talimat vermesi yeterli olabiliyor, bu dünya da cehennemi yaşayan insanların öbür dünya da cennetle müjdelenmesi için…
Eh, işin içinde şehitlik mertebesi olunca, insanların canları pahasına maden ocaklarının karanlıklarında ölüme koşması, pek de yadırganacak bir durum olmaz…
Çünkü bu onların kaderidir…
Alınlarına kazılmıştır…
Ölümleri gibi, şehit ilan edilmeleri de yönetenlerin iki kelemına bağlıdır.
O kelam ki önce ölüme gönderir, ardından şehit ilan eder…
Sadece bugüne, Soma’da ölenlere özgü bir durum da değildir.
Tarih boyunca bu çark hep böyle işlemiştir.
Bundan böyle de devam edecek gibi görünüyor.
Sizin de hiç ilginizi çekmiş midir?
Türkiye’nin tüm şehirlerinde çokça türbe vardır. Bu türbelerin tümünün bulundukları şehirlerin en ucra ve de en geri kalmış semtlerinde bulunuyor olmaları, sadece bir tesadüf mudur?..
Tıpkı bulundukları semtler gibi, bu türbelerde yatanların ortak özellikleri de, hepsinin şu ve ya bu şekilde şehit olmuş ya da şehit ilan edilmiş olmalarıdır.
Sözümona kimi Diyarbakır’ı fetheden Peygamber ordusunun bir komutanı, kimi Istanbul’un surlarına ilk Osmanli bayrağını göklere çeken bir suvari, kimi Yunan’a, kimi Kürtlere karşı hayatını kaybeden bir asker. Kimileri de son olayda olduğu gibi birilerinin cennetı iyi aydınlasın diye, yedi kat yerin altında hayatını geçiren ve günün birinde de o karanlığın izbe dehlizlerinde can veren maden işçileri…
Mesela Istanbul Eyüp’teki türbelerin bir benzerini, ya da herhangi bir türbeyi Bebek’te, Nişantaşı’nda, Beykoz Konakları’nın bulunduğu bölgelerde bulamazsınız.
Tıpkı şehit ilan edilen bir askerin tabutunun bu semtlerin camilerinde kaldırılmamış olması gibi…
Nîye?
Çünkü, şehitlik ancak ve ancak fakirlere özgü bir mertebedir.
Yaşadıkları cehennemden kurtulmaları için ölmeye, şehit olmaya, ihtiyaçları vardır.
Onların cehennemi üzerinden kendilerine cenneti inşa eden zenginlerin, yöneticilerin ne şehitlik mertebesine ne de kutsal kitaplarda tarif edilen cennete ihtiyaçları vardır.
Onlar, sadece yaşadıkları yeryüzünde kendilerine inşa ettikkleri gerçek cennetlerinde yaşar, bu uğurda can verenleri de şehit ilan edip hayali cennete göndermekle mukelleftirler…
Hani derler ya, cehennem ile cennet arasındaki mesafe ince bir çizgiden ibarettir.
Ya cennetesindir, ya da cehennemde…
Aslında ikisi arasında öyle cetvelle çizilmiş bir çizgi de yoktur.
Her ikisi de yeryüzünde, hatta bir arada ve içiçedirler.
Bunun içindir ki birilerinin zevk û sefa içinde yaşamaları için, başka birilerinin de açlıkla, sefaletle terbiye edilmeleri, kor ateşte yanmaları gerekir.
Tıpkı Soma’da yanan ve başbakanın talimatıyla sivil şehit ilan edilecek madenciler gibi…
Onlar, onların mirasçılarının bugün ve yarınlarda çıkaracakları kara elmas olmasa birilerinin cenneti nasıl aydınlanır ki…
19.05.2014
firataras@navkurd.eu