Türkiye, Cumhur’un başını ilk kez halk oylamasıyla seçiyor.
10 Ağustos’da yapılacak seçimde Cumhur’un başı olabilmek için üç aday yarışıyor.
Adaylardan ilk ikisi Türk, üçüncüsü de Kürt.
Türk olan iki adayın ikisi de hem milliyetçi, hem de muhafazakar…
Aralarındaki tek fark, birinin gerçek kimliğiyle ortaya çıkmış olması, diğerinin ise hormonlu olmasıdır.
Türklerin Cumhuru için baş olmaya aday olan Kürt ise, hem demokrat, hem sosyalist hem de enternasyonalist.
Ancak üç adaydan hangisi seçilirse seçilsin, özellikle de Kürtler için fark eden hiç bir şey olmaz.
Ne Türkiye bugünden daha fazla muhafazakarlaşır, ne de daha fazla demokratik bir cumhurriyete dönüşür.
Ne Kürt sorunu başka bir bahara ertelenir, ne de bir gün için de sorun olmaktan çıkar.
Ne bayrağı değişir Türkiye’nin, ne de ortadan bölünüp parçalanır.
Bugüne kadar nasıl ki topal bir ördek gibi yol aldıysa, cumhurun başına seçilen kişiyle de aynı tempo ve aynı hızla yoluna devam eder.
Kürdün cumhurbaşkanlığındaki bir Türkiye, Kürt ve Türk halklarının ortak devleti olamayacağı gibi, her iki Türk’den birinin cumhurbaşkanlığıyla da Kürtler, bugünkü konumlarından daha öteye de itilemezler…
Dolayısıyla ha Erdoğan, ha Ekmeleddin, ha Selehaddin, değişen pek bir şey olmaz.
Ortaya çıkabilecek tek fark, Erdoğan’ın seçilmesi halinde, mensubu olduğu partinin iktidar olması nedeniyle, devletin tepesinde daha uyumlu bir tablo ortaya çıkacak, diğerlerinden herhangi birisinin seçilmesi durumunda ise, birbiriyle uyuşmayan renklerden olusan bir resim misali, karmaşık bir tablo…
Dolayısıyla, Türklerin cumhuruna bir baş seçmekten daha önemli bir işim olmasa, 10 Agustos’da sandık başına gitmem halinde, bir Kürt olarak herşeye rağmen oyumu Selehaddin’e atacam ve seçim akşamı da sandıktan çıkan Kürt oylarından birisi de „benim oyumdu“ diye kendime de bir pay çıkaracam.
Bu kadar basit…
Türk ve Kürtlerin seçim tavrına gelince.
Türkler için bu seçimin önemini de, birbirleriyle kıyasıya bir yarış içinde olmuş olmalarını da gözardı ediyor değilim.
Çünkü onlar kendi devletlerine, kendilerinden oluşan cumhur’a bir baş seçiyorlar.
Anlam vermekte zorlandığım tek şey, Kürtlerin kendi dertlerini bir tarafa bırakarak, başkaları için bir baş olmaya bu kadar hevesli olmuş olmaları.
Kimi Selehaddin’in etrafında kümelenerek oyuna dahil oluyor, kimileri de oyun kuruculara küserek dışarıdan gazel okuyor.
Ne oyuna katılanların söylem ve tutumlarında bir tutarlılık var, ne de oyunun dışında kalarak boykot edenlerin gerekçelerinde…
Bir taraftan kendin için bir devlet istemeyeceksin, devlet fikrini dahi çöpe attığını söyleyeceksin, diğer taraftan başkasına ait olan bir devlete baş olmaya bu kadar istekli ve bir o kadar da şevk ve azimle ter dökeceksin.
Bir taraftan başkalarına ait olan bir devlet de milletvekili, belediye başkanı, hatta muhtar olmak için canla, başla çalışacaksın, diğer taraftan, cumhurun başı için aday bile olamayacak güç ve kuvvetten yoksun olduğun için, kazanamayacağı oyunu bozmak için çırpınan çocuk misali, “çizdım, oynamam“ diyeceksin…
Eğer oyunun kuralları sana uygun değilse, ya hiçbir oyuna dahil olmayacaksin, ya da sana rağmen konullan kurallara boyun eğip oyuna dahil olacaksın…
Dolayısıyla, bir Kürdün Türklerin cumhur’una aday olması ne kadar anlamlı ise, seçimi boykot eden Kürtlerin tavrı da bir o kadar anlamsızdır…
Al birini, vur ötekine…
Kimin cumhur’a baş olaçağına gelince…
Adayların açıklandığı gün tahminimi, Erdoğan % 52-54, Ekmeleddin, % 36-38, Selehaddin, % 8-10 arası oy alırlar, diye yazmıştım.
Öyle sanıyorum ki, bu tahminim üç aşağı, beş yukarı doğru da çıkar ve ilk tür da Erdoğan cumhur’un başı olur.
Buna rağmen, siyaset yapan Kürtler, hangi partiye mensup olurlarsa olsunlar, eğer birgün kendilerine de oy verebilecek seçmen sayısını öğrenmek istiyorlarsa, sandığa gidip oyunu Selehaddine atmakla, aynı zamanda kendileri için bedeva bir anket de yapmış olurlar. Çünkü Kürtlerden ve de Kürt mahallesinde boy gösteren üçbuçuk Türkten başka, Selehaddin’i cumhur’un başına layık gören Türk olmadığı gibi, ona oy veren Türk de kolay kolay çıkmaz…
Sorun halayın başı olmaksa, onun için de kavga etmeye değmez…
27.07.2014
firataras@navkurd.eu