IŞİD’in elindeki „gönüllü Türk rehineler“ 101. günlerinde serbest bırakıldılar. İŞİD’in Kobani’ye saldırıya geçmesinin akabinde, rehinelerin sağ salim bir şekilde Suriye üzerinden Türkiye’ye teslim edilmeleriyle, başından beri içinde bir çok soru işareti barındıran ve bir muammaya dönüşen oyun sona erdi.
Çünkü, ABD’nin öncülüğünde İŞİD’ê karşı oluşturlmaya çalışılan uluslararsı koalisyonda aktif olarak yer almak istemeyen Türkiye’nin en büyük gerekçelerinden biri, İŞİD’in elinde olan, bu 49 kişiden oluşan „gönüllü rehineler“ oluşturuyordu.
Bugün itibariyle bunların bırakılmış olmalarının, üstelik hiçbirisinin burnu bile kanamadan ve herhangi bir operasyon yapılmadan, adeta bir turist kafilesi gibi, Akçakale sınır kapısından Türkiye’ye giriş yapmalarının sırrı da süreç içerisinde gün ışığına çıkar.
Ancak bu 49 kişiden oluşan „gönüllü rehine“ olayının nasıl ve ne şekilde gerçekleştiği, bu güne kadar nerelerde tutuldukları ve hiç beklenmedik bir anda nasıl serbest bırakıldıklarını iki olasılık dahilinde değerlendirmek mümkün.
Bunlardan biri; „gönüllü rehine“ olayını başından beri Türkiye kurguladı ve bölgede bir oyun kurucu olarak bu oyunu nasıl sahnelediyse, başından beri kurguladığı gibi yine kendi isteğiyle sonuçlandırdı.
Bir diğeri ise, her ne kadar Türkiye tarafından kurgullandıysa da, sahne aşamasında oyuna yeni oyuncular dahil oldu. Türkiye’ye rağmen oyunun kurgusu yeni oyuncular tarafından değiştirilerek, beklenmedik bir anda ve kurgulayanın tahmin edemeyeceği bir şekilde sonuçlandı…
Birinci olasılık doğruysa, bu, Türkiye’nin kötü bir oyun kurucu olduğunu gösteriyor.
Eğer ikinci olasılık doğruysa, bu da, Türkiye’nin oyun kuruculuğunun, daha güçlü ve bir o kadar da usta olan oyuncular tarafından bozulduğunu açık bir şekilde gözler önüne seriyor…
Ancak, her iki ihtimalde de oyunu kurgulayan Türkiye açısından sonuç pek değişmiyor. Kurguladığı ve belli bir aşamaya kadar sergildeği bu kirli oyunun son bulmasıyla, en önemli gerekçesi elinde alınan Türkiye’nin önünde iki seçenek var.
Bunlardan biri, ABD’nin kendisine biçeceği rol gereği, İŞİD’e karşı mücadelede aktif bir tutum alması…
Ya da yeni bahaneler üreterek mevcut konumuyla tamamen oyun dışında kalması…
Derler ya, „bir müsibet, bin nasihatten evladır“.
İŞİD müsibeti ve Türkiye’nin kötü oyun kuruculuğu olmamış olsaydı, Ortadoğu, Irak, Suriye, Güney Küsrdistan ve Rojava daha mı huzurlu olurdu?
Bu günden bu soruya sağlıklı bir cevap vermek elbette mümkün değil. Ancak bu günden geriye bakınca, İŞİD’in ortaya çıkışı, Türk devletinin anti-Kürtçü tutumu ve İŞİD’e verdiği destek, İŞİD’in ilkel ve hunharca saldırıları, Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmek isteyen güçlerin elini güçlendirdi, son yıllarda kaderine terkedilmiş olan bölgeye bir kez daha el atmalarına ciddi bir gerekçe oluşturdu.
Kürtlere gelince, başta Şengal olmak üzere Kürdistan Bölge Yönetimi’nin dışında kalan şehir ve kasabalardaki Kürtler ve bu günde Kobani’deki Rojava Kürtleri bir vahşetle yüzyüze geldiler. Evlerini, köy ve şehirlerini terk ederek, göç etmek zorunda kaldılar. Aç ve susuz kalarak, açı çektiler.
Ancak onlara karşı sinsice kurgulanan oyun bozuldu. Kürtlerin asli unsur olarak içinde yeralacakları yeni bir oyun başladı.
Yeni başlayan bu oyundan Kürtlerin başarılı birer oyuncu olarak ortaya çıkmaları, bizzat onların sergileyecekleri performansa bağlıdır.
Bakur, Başur, Rojava ve Rojhılatıyla bir bütünlük içinde davranmaları ve ortak bir irade ortaya koymaları halinde, bu müsibetten en fazla karlı çıkan taraf hiç kuşkusuz Kürtler olurlar…
İŞİD’in Musul’a saldırısıyla, daha önce dışarda kalan Kürt yerleşim alanları, Kürdistan Bölge Yönetimi’nin denetimi altına girdi.
Kürdistan Parlamentosu, akabinde bağımsızlığını ilan etmek için referanduma gitme kararını aldı.
İŞİD’in geriletilmesiyle, şu an bile uluslarası düzeyde bir devlet gibi kabul gören Kürdistan Bölge Yönetimi’nin atacağı adım, bağımsız Kürdistan’ın ilanı olacak, akabinde özgürleşme sırası Rojava’ya gelecek ve onu da diğer parçalar izleyecektir…
Bugüne kadar parçalı ve birbirleriyle uyuşmayan tutumlarını devam ettirmeleri halinde ne olur?
Onu düşünmek dahi istemiyorum…
20.09.2014