Kabullenmek gerekir ki, Türklerle Kürtler tarihsel, sosyal ve kültürel olarak farklı kökenlere sahip olmalarına rağmen, son yüzyıllık süreçte yaşananlar, Kürtlerin Türklerle benzeşmelerine yol açtı.
Bu süreçte Kürtler salt Tükçeyi kullanmakla sınırlı kalmadılar, hayatın her alanında Türkler gibi düşünmeye, Türkler gibi giyinip kuşanmaya, hatta bu benzeşmeye karşı çıkanlar bile, bir kurtuluş reçetesi olarak başvurdukları siyaseti de adeta Türkler gibi yapmaya başladılar.
Gelinen aşamada, iktidar ve muhalefetiyle Türkiye’de siyasi tablo ne ise, Kürdistan’daki tablo da odur.
Ne Erdoğan ve çevresinin bulaştığı yolsuzluklar Türk toplumunda bir karşılık bulabiliyor, ne de Öcalan’ın bilinen söylemlerinin dolaşıma sokulması Kürtlerin üzerinde bir etki yaratıyor.
Nedeni gayet açık.
Alternatifsizlik…
Her iki toplumda da değişim ve dönüşüme öncülük edebilecek herhangi bir gücün olmayışı…
Bir tarafta her türlü yanlışlarına ve eksikliklerine rağmen toplumun önemli bir kesiminden destek alan iktidar, diğer taraftan bir türlü alternatif olmayı beceremeyen, kimi doğrularını bile topluma anlatamayan, halk kitlelerinden uzak, salt iktidarın yanlışları üzerinde siyaset yapmayı marifet sanan ve sözde halkçı olan seçkinci bir muhalefet…
Son iki aylık süreçte Türkiye’de yaşanan yolsuzluk, rüşvet ve bunların üstünü örtmeye yönelik uygulamalara rağmen AKP hala halktan aldığı güçünü koruyor ve yoluna devam edebiliyorsa, bunun en büyük nedeni, proje ve politikalarıyla AKP’ye alternatif olabilecek bir muhalefetin olmayışıdır.
Doğru ya da yanlışlarıyla Türkiye’nin gündemini belirleyen AKP, belirlenen bu gündemin peşinden sürüklenenler ise, muhalefet partileri.
AKP Kürtlerle savaşırken muhalefet partileri, olmayan barış projeleriyle savaşa karşı tutum takınıyorlardı.
AKP Kürtlerle barışmayı seçerken, bu gün, „Erdoğan Büyük Kürdistan’ı kuracak“ diye avaz avaz bağırıyorlar.
AKP yolsuzluğa, rüşvete bulaşırken, temiz bir toplum vaad etme yerine, daha büyük yolsuzluklara imza atabilecek siyasi figürlerle kolkola giriyorlar.
Salt eleştirmekle sınırlı olan siyasi tutumları sonucu iktidara alternatif olamadıkları gibi, halkın nezdinde itibar kaybına uğraması gereken iktidar yerine, kendileri itibar kaybediyorlar…
Özellikle Türkiye’deki sol muhaletin durumunu irdeleyen Oral Çalışlar, bu durumu dünkü yazısında şöyle ifade ediyor:
„Şu da ayrı bir gerçek: ‘Halka güvensizlik’, sadece Türkiye’deki ‘sol’un sorunu değil. Dünyanın birçok yerinde, sola benzer eleştiriler yapılıyor. Seçim sonuçlarına, halkın tercihlerine öfkelenen ‘halkçı’lara önerim şu: Halka kızmak yerine, kendilerine “Biz nerede hata yaptık?”, “Halk neden bizi tercih etmiyor” sorularını sorsunlar.“
Aynı durum Kürtler için de geçerli değil mi?
Son 30 yıllık süreçte Kürtlerarası yaşanan siyasi tartışmalar, yanlışlarına rağmen her geçen gün daha bir güçlenen ve Kürtlerin gündemini belirleyen PKK…
Buna karşın PKK’nin belirlediği gündemin peşinden sürüklenen, salt PKK’nin yanlışlarını eleştirmekle alternatif olunabileçeğını hayal eden ve bu gün bir çoğunun adı dahi bilinmeyen parti ve örgütler…
Tıpkı Türkiye’de AKP’nin alternatifi olmadığı gibi, bugün Kürdistan’da da ne yazık ki PKK’nin bir alternatifi yok…
Bu nedenle PKK ve yöneticilerinin yanlış söylem ve beyanları, halkın nezdinde olumsuz bir karşılığa dönüşmüyor.
Aksine, 30 yıllık süreçte olduğu gibi, bu gün de çözüm olarak bağımsız ya da federal Kürdistan’ı istemekle birlikte, gündemi belirleyebilme gücünden yoksun olan örgüt ve partiler itibar kaybına uğruyorlar…
Köklü bir değişimin gerçekleşebilmesi için nasıl ki Türkiye’de AKP’nin bulaştığı yolsuzluk ve rüşvet olaylarını, hatta Erdoğan’ın her gün biraz daha otoriterleştiğini söylemek yeterli olamıyorsa, Kürdistan’da da Abdullah Öcalan’ın geçmişten günümüze bilinen ve son dönemlerde dolaşıma sokulan söylemlerini eleştirmek de yeterli olamıyor.
Olup bitenlere rağmen halkı suçlamak belki de en kolay ve kestirme yol olabilir, ancak köklü değişim ve dönüşümlerin halka rağmen olamayacağı gerçeği ortadayken, bu durumda faturayı halka çıkarmak da çare değil…
Peki doğru olanı ne?
Oral Çalışların deyişiyle, her iki toplumda da muhalefetin bir an önce kış uykusundan uyanıp, halka kızmak yerine; “Biz nerede hata yaptık?”, “Halk neden bizi tercih etmiyor” sorularını kendilerine sormasıdır…
10.02.2014