2003 yılından itibaren Türkiye’nin Güney Kürdistan’daki PKK varlığına yönelik operasyon yapma isteği, her defasında ABD engeline takıldı.
Türkler tarafından ileri sürülen hiç bir argüman, sınırı geçmeleri için yeterli bir neden olarak kabul görmedi.
ABD’nin Güneyli Kürtlerden yana olan tavrı, Türkiye’de Amerikan karşıtlığının doruğa çıkmasına yolaçtı.
Sivil kesimde dalgalanan ABD karşıtlığı ile devletin Güneyli Kürtlere uyguladığı gizli ambargo, birbiriyle uyumlu bir şekilde ve tek merkezden yönlendirildi.
Peki, ne oldu da Türkiye’nin Güney Kürdistan topraklarına yönelik yaptığı hava ve kara harekatı, bu kez ABD’nin engeline takılmadı?
Ya da ABD’nin bölgesel düzeyde Kürtlerden yana olan tavrı, Türklerden yana yön mü değiştirdi?
Belki çok iyimser gibi görünebilir ama, ben ABD’nin Kürt politikasının değişmis olabileceğine ihtimal vermiyorum. Aksine bu harekatın ardından Türkiye’nin Güneyli Kürtlerle resmi düzeyde karşılıklı ilişkiye gireceğini düşünüyorum.
- Kara harekatı başlamadan Irak Devlet Başkanı Celal Talabani’nin Türkiye Cumhurbaşkanı Abdaullah Gül tarafından Türkiye’ye davet edilmiş olması.
- ABD Dişişleri Bakanı Condoleezza Rice’in Washington’da yaptığı basın toplantısında Türk ordusunun Güney’e girişini; “… Irak‘taki istikrarı bozacak hiçbir şey yapılmamalı. Bu son operasyon, mümkün olan en kısa sürede bitirilmeli” şeklindeki beyanı yukarıdaki iyimserliğimi destekleyen gelişmeler…
Bilindiği gibi Irak Devlet Başkanı Celal Talabani, salt Kürt kimliğinden dolayı Türkiye’ye davet edilmiyordu. Bu konuda en büyük direniş ise, askerlerden geliyordu. MGK toplantışı sonrası Abdullah Gül’ün Celal Talabani’yi arayıp onu hem kara harekatı konusunda bilgilendirmesi ve Türkiye’ye resmi olarak davet etmesi, Talabani konusunda askerlerin, nedeni ne olursa olsun, tavır değişikligine gittığini gösteriyor.
Talabani’nin Türkiye’ye davet edilmiş olması, salt onun ulusal kimliğine karşı uygulanan ambargonun kalkmış olması ile açıklanamaz. Bu aynı zamanda Güneydeki Bölgesel Kürt yönetimiyle ilişkilerin başlayacağı anlamına da gelmektedir.
ABD Dişişleri Bakanı Condoleezza Rice’in, „son operasyon“ tanımı önemlidir ve bunun devamı önümüzdeki günlerde gelecektir.
Peki, bu harekatın Kuzeyli Kürtler için kayıp ve kazanımları ne olacaktır?
Bu konuda somut bir şey söylemek için henüz erken olmakla birlikte, bu harekat PKK’yi ne bitirir ne de ciddi bir kayba uğratır. Kuzeyli Kürtlerin yararına sonuç doğurması, ise başta PKK olmak üzere, DTP ve diğer Kürtlerin izleyecekleri tutuma bağlıdır.
Türklere gelince, geçmişte yapılan operasyonlar gibi, bu operasyon da daha çok asker kanının dökülmesi ve ABD’ye bilmediğimiz kimi tavizlerin verilmesiyle sonuçlanacaktır.
Buna rağmen Türklerin Güneye kara harekatını başlatmış olmalarını neyle izah etmeli?
Bunu da fazla yorum yapmadan bir misalle açıklayalım:
Akçeyi seven müslümanın biri, zengin olmak için gece gündüz Allah’a dua edip yalvarır. Bunun dualarından bıkan Allah, Cebrail’i yanına çagırır ve kendisine şu talimatı verir; „Cebrail alelacele yeryüzüne git ve yıllardır bıkmadan, usanmadan benden mal, mülk talep eden kuluma ulaş ve ona de ki, kendisine 500, ondan daha fakir olan komşusuna da 5 koyun gönderecem.“
Cebrail hemen yola çıkar ve Allah’ın o sevgili kuluna ulaşır, ona Allah‘ın kendisiyle ilgili kararını iletir.
Ancak Cebrail umduğundan daha farklı bir tepkiyle karşılaşır. Yıllardır zengin olmak için Allah’a yalvarıp yakaran adam, gelen öneriye karşı Cebrail’e şunu söyler; „ Sevgili Cebrail, Allah‘a selam ve saygılarımı ilet, ancak ben onun bu önerisini kabul etmiyorum. Onun bana göndereceği 500 koyunu da istemiyorum, yeter ki komşuma 5 koyun vermesin.“
Yıllardır Kürtleri yok sayan ve dünyanın neresinde olursa olsun, onların kazanımlarına karşı her türlü yol ve yönteme başvuran Türk devleti de, Kürtlerin Güney’deki kazanımlarına aynı mantık ve anlayışla geriletmek için her şeyini feda etmeye hazır, yeter ki Kürtler hak sahibi olmasın…
24 Şubat 2008