Şam’daki son saldırı ile birlikte Esad’ın artık gidici olduğu ve günlerinin sayılı olacağı konusunda genel bir kanı oluştu.
Büyük ülkeler Esad sonrası Suriye’nin nasıl dizayn edileceği konusunda adeta birbirleriyle görünmez bir yarış içerisindeler. Türkiye gibi Suriye’ye komşu olan ülkeler de, yanıbaşlarında oluşacak değişimden olabildiğince az etkilenmenin telaşıyla hareket ediyor ve bu amaçlarına ulaşmak için kendilerine yakın gördükleri büyük ülkelerden birinin yanında yeralmanın hesabını yapıyorlar… Çünkü bu ülkeler için Esad’ın gidişi de kalışı da sorundur. Özellikle de Türkiye için her iki koşulda da sorun olmasının nedeni ise hiç kuşkusuz Kürtler.
Görünen o ki, Esad gitse de, kalsa da Suriye’de yaşayan kesimler arasında kazançlı çıkabilecek bir kesim varsa, o da bugüne kadar önemli bir kısmı hala kimliksiz olan Kürtler olacaktır…
Çünkü kalması durumunda Esad, Suriye’de yaşayan Kürtlere herhangi bir statü tanımakla, bugün kendisine düşmanca davranan Türkiye’nin yarasını kaşımakla kalmayacak, yaranın daha derinlere nüfuz etmesi için Kürt kozunu sonuna kadar kullanacaktır.
Esad’ın gitmesi halinde Kürtlerin kazanacağı statü ise en kötü ihtimalle Güney Kürtlerinin Saddam sonrası kazanımlarına benzer olacak ve böylelikle Güney’de olduğu gibi Batı Kürdistan’da da Kürtler yeni statüleriyle Türkiye’nin resmi komşuları olacaklardır…
Dolayısıyla Esad’ın gitmesi ile kalması Batı Kürdistanlı Kürtlerin geleceği açısından çok da farklı olmayacak, farklı olabilecek tek şey olsa, bu da, Kürtler sözkonusu olunca emperyalizmi hatırlayan Türk solcularıyla, onlardan etkilenen Türkiye’deki kimi Kürtlerin bu konudaki farklı tanımlamaları olacaktır…
Esad’ın kalması halinde Kürtlerin elde edecekleri statü Türkiye’deki kimi Kürtlerce Esad’ın kuklaları, gitmesi durumunda ise, bu, Türk solcularınca emperyalizmin kuklaları olmakla açıklanacaktır…
Bugün Suriye sınırları içerisinde kalan ve Batı Kürdistan olarak tanımlanan bu parçada, tahmini olarak 3-4 milyon arası Kürt yaşamaktadır. Diğerlerinde olduğu gibi, Kürdistan’ın bu parçasında da irili ufaklı bir çok Kürt örgütü mücadele vermektedir. Bunların arasında en geniş tabana ve aynı zamanda silahlı güce de sahip olan PYD’dir.
PYD’nin PKK’ya yakın olması ya da başka bir değişle onun Suriye kolu olarak tanımlanması, Türkiye’deki PKK karşıtı Kürtler tarafından farklı tanımlanmakta ve adeta PYD’nin ağırlıkta olabileceği hertürlü kazanım şimdiden mahkum edilmektedir…
Oysa daha bir hafta önce Güney Kürdistan’ın başkenti Hewlêr’de PYD’nin de içinde olduğu 12 Kürt örgütü, Başkan Barzani’nin gözeteminde yaptıkları anlaşmaya göre Batı Kürdistan’ın geleceği konusunda ortak bir strateji belirlediklerini ve buna göre adım atacaklarını kamuoyuna duyurdular.
Gerek bu toplantıda belirlenen ortak strateji de, gerekse birliği olusturan hiç bir örgütün programında bagımsız Kürdistan hedefi yok. Her iki koşulda da çözüm olarak öngördükleri Güney Kürdistan modelidir ki, bu istem hem reel olması itibariyle, hem de uluslararası toplulukta kimsenin itiraz edemeyeceği bir çözüm olması nedeniyle gerçekçidir ve de doğrudur…
Başta da belirttiğim gibi, Kürdistan’ın herhangi bir parçasında yaşayan Kürtlerin kazanımlarının yöntemi ve sonuç itibariyle ortaya çıkan statüleri nasıl olursa olsun, Türk solcularınca bir kulp takılıp ya emperyalizmin ya da gerici (Saddam ya da Esad gibi diktatörlerin değil) bir bölge devletin kuklası şeklinde tanımlanacaktır. Bunun böyle olması da doğaldır, çünkü Kürtler sözkonusu olunca adları sol ya da sosyalist de olsa, bunların dünyaya ve olaylara bakış açıları, kemalist anlayışın bir milim ötesine geçemiyor…
Ancak gerekçeleri ne olursa olsun kimi kaygılarla hareket eden Kürtleri anlamakta zorluk çekiyorum. Yok efendim niye bağımsız devlet kurmak istemiyorlar, niye PYD’nin ön plana çıkmasına izin veriyorlar, Barzani bu duruma niye seyirci kalıyor?
Açık söylemek gerekirse, PYD’nin belirleyici bir rol oynaması benim de tercih edeceğim bir durum değil. Ancak bunu değiştirme gibi bir güç ve iradeye sahip değilsem, bir Kürt olarak halkın desteğini almış olan herhangi bir örgütün belirleyici role sahip olmasına da saygı duyarım.
Çünkü bugün önemli olan kimin ya da hangi örgütün belirleyici bir role sahip olması değil, elede edilen/edilecek statünün niteliğidir…
Ayrıca yeri geldiğince demokrasi ve insan haklarından, farklı düşünmenin zenginliğinden dem vuran Kürtlerin de ya söylemlerine uygun hareket etmeleri ya da amellerine uygun söylem geliştirmeleri gerekir…
Kimin öncülüğünde olursa olsun, Kürdistan’ın herhangi bir parçasındaki bir gelişmeyi tüm parçalardaki Kürtler için bir kazanım olarak görüyor, Güney ve Batı Kürdistan’daki koşulların bir an önce Kuzey’de de ortaya çıkmasını umutla bekliyorum…
23.07.2012
firataras@navkurd.eu