Çocukluğumun kahramanı olan babamdan başka hiç kahramanım olmadı…
Ben de her çocuk gibi babamı bir kahraman olarak görüyor ve her anlamda ona benzemeye çalışıyordum. Çünkü Onu, varoluş sebebim ve de tek koruyucum olarak görüyordum. Ancak büyüdükçe babama karşı beslediğim bu duygu, yavaş yavaş kaybolmaya başladı ve onun yerini güçlü bir sevgi ve saygı aldı.
Böylelikle güç ve kuvvetin bir sembolü olarak gördüğüm çoçukluk kahramanımı kaybettim. Ancak gözümde sade bir insana dönüşen babamdan, bilgi, yaşam tecrübesi ve onurlu bir kişiliğe sahib olabilmenin erdemlerini edindim…
Bu nedenle daha sonraki yaşamımda hiç bir koşulda bir kahramana sahip olmayı, ya da bir kahramanın peşinden gitmeyi aklımın ucundan bile geçirmedim. Çocuk yaşta dini eğitim aldım, siyasete bulaştım. Buna rağmen ne dini ne de siyasi bir kahraman edinme ihtiyacı duydum.
Bu güne kadar kendisini kahraman olarak görmeye çalışan ve ya birileri tarafından kahramanlaştırılan kişilerden de hep uzak durmaya çalıştım.
Yeri geldiğinde bu tür kişilerle kesişen yolumu değiştirdim. Hedeflerimi ıskaladım, yine de kahraman denilen kişilerin etrafında görünmektense, sade bir ağacın gölgesine sığınmayı tercih ettim.
Gezi Parkı’nın mühteşem kahramanı Sırrı Sürreya Önder’in etrafında kümellenmeye can atan, onu Türk ve Kürtlerin kurtarıcısı gibi göstermeye çalışanlara da, daha yolun başındalarken, kendilerine gelip, kahramansız bir yaşamı tercih etmelerini tavsiye ederim.
Bu da nereden çıktı demeyin.
Bu gün Sırrı’yı kahramanlaştıranlar, 30 yıl önce Yalçın Küçük’ü de yine bir kahraman olarak karşımıza çıkartmışlardı. Yalçın Küçük’ü önce, „Çelik iradeli bir sosyalist“, „Şeytana papucunu ters giydirecek zakaya sahip bir bilim adamı“, ardından da „Kürtlerin sevimli hocası“ güzellemeleriyle piyasaya sunmuşlardı. Merak edenler ya da inanmayanlar, Türk Basını’nın Amiral Gemisi olan Hürriyet’in seksenli yıllardaki arşivini karıştırabilirler…
Peki kendi halinde bir sinemacı olan Sırrı’yı kim piyasaya sürdü?
Tesadüfe bakın ki o da Amiral Gemisi’nin sol lastiği olan Radikal Gazetesi tarafından… Sırrı’nın sosyalist sinemacı kimliği, önce yazarlık cilasıyla parlatıldı, ardından da kelepir fiyatına Kürtlerin önüne konuldu. Üzerindeki cilanın parlaklığına kanan Kürtlerin kimi Ruspîleri, „Kürtlerin Türklerle yaptıkları en karlı ticaret, Mehmet Metiner’i Türklere verip karşılığında Sırrı’yı almak oldu“ diyerek, Türklerle yaptıkları bu karlı ticaretin sevinciyle, kendilerinden geçtiler. Bu sevinçle, Sırrı’yı el üstünde tutup, onu önce milletvekili, ardından da Kandil ve İmralı’ya elçi yaptılar.
Elçilik kimliğiyle sürece engel olamayan Sırrı, bu kez Gezi’de bir kahraman edasıyla iş makinalarının önünde bedenini siper etti. Etrafına topladığı Kürtleri de birer figüran olarak kameraların karşısına çekmeye çalışarak, hem yönetmen hem de baş aktör olarak idealindeki filmi çekmeyi denedi. Ancak bir kez daha gizemli olan sırrı çözüldü, yine başaramadı. Kürtler figüranlıkla yetinmeyince, o da eski kankalarıyla ortada kaldı.
Bu gün de kendisini karlı tuccar olarak gören ruspî hevalerîne, „Şimdi Türkiye’nin yarısı yanıyor ve en önemli Kürdistan konferansının sonuç bildirgesinde bir tek kelime ile bundan bahsedilmiyor. Bu mu farkındalık? (…) Hükümeti yıpratmayacağız diye biz kime söz verdik?“ diyerek demokrasi oyununu oynuyor.
Sırrı bununla da yetinmiyor, aynı açıklamasına; DTK’nın Diyarbakır’da düzenlemiş olduğu konferansın sonuç bildirgesinde Abdullah Öcalan için „Kürt halk önderi“ ifadesinin yer almamasını bir eksiklik olarak gördüğünü de ekleyerek „sırrını“ perdelemeye çalışıyor.
Sırrı’yı hala demokrasi ve devrim kahramanı olarak gören Kürtlere diyeceğim o ki, eğer kendileri olmamış olsalardı, Sırrı’nın geçmiş seçimde alacağı oy sayışı, en fazla isim ve soyisminde geçen „R“lerin sayısı kadar olurdu.
Onu sizler kendi elinizle milletvekili, siyasetçi, elçi yaptınız. Her şeye rağmen Türklerle yaptığınız ticarette karlı ya da zararlı çıkmış olmanız da bugün için artık pek önemli değil. Derler ya, kar da zararın bir nevi kardeşidir. Kar ya da zararınızla yetinin, onu Kürtlerin karşısına bir de kahraman olarak çıkarmayın…
Üstelik, Kürtlerin kendi kahramanlarıyla başları yeteri kadar beladayken!…
25.06.2013