İlk vukuatını daha küçücük yaştayken, köye gelen „çerçilerden“ bir kalıp sabun çalarak yapmıştı.
Aslında çalmak istediği bu değildi.
Ama bir kere yeltenmişti, eylemin başarıyla sonuçlanması için bir şeyler alması gerekiyordu, köylü kadın ve çocukların çevrelemiş oldukları çerçinin küçük tezgahından…
Eline gelen yumuşaksı ve kaygan ambalajlı maddeyi almış, kimseye çaktırmadan usulca cebine koymuştu. Eylemini başarmış olmanın hazıyla yavaşça tezgahtan uzaklaşmış ve evin yolunu tutmuştu. Eve vardıktan sonra kuytu bir köşeye çekilmiş, sağı solu iyice kolaçan ettikten sonra cebindeki yabancı maddeyi çıkarmış, dakikalarca seyretmişti. Ne olduğu konusunda bir fikir yürütemiyordu. Çünkü o güne kadar ambalaj içinde ne bir sabun görmüş ne de başkasından duymuştu. Okuma yazması olmadığı için ambalajın üzerindeki yazılardan da ne olduğunu çıkaramıyordu.
Ne olduğunu bilmediği bu sihirli maddeyi aylarca beraberinde taşıdı, kimseye çaktırmadan…
Gündüzleri yamalı pantolonunun cebinde taşır, geceleri ise yastığının altına koyarak ev halkından saklardı.
Birilerine gösterip ne olduğu konusunda bilgi edinme cesaretinde bulunmuyordu, çünkü onlardan gelebilecek sorulara cevap veremeyeceğinden, hırsızlığının ortaya çıkabileceğini düşünüyordu…
Ta ki bir gün köyden uzak ve kimsenin göremeyeceği bir yerde usulcacık çaldığı şeyin ambalajıyla oynayana kadar.
Önce her tarafını kontrol edip iyice inceledikten sonra, kenar uclarıyla oynadı. Birbirine yapıştırılmıs kısımları hafifçe birbirinden ayırdıktan sonra, biraz daha kaba bir kağıda sarılı, beyazımsı parlak bir madde ile karşılaştı. Önce gözleriyle iyice inceledi. Ancak ne olduğu konusunda bir yargıya varamadı. Ardından ambalajın açılmış tarafını burnuna yaklaştırarak koklamaya basladı. Gelen koku farklı olmakla birlikte ona yabancı değildi. Koku, hergün olmasa bile arada bir annesi tarafından yıkanırken başına sürülen sabun kokusuna benziyordu. Emin olmak için önce başparmağını tükürüğüyle ıslatıp, ambalajın içindeki madeye yavaşça sürmeye başladı. Elindeki maddenin köpürmesiyle birlikte, çalmak için onca çaba harcadığı ve aylarca başkalarından gizlediği şeyin basbayağı bir sabun olduğuna kesin olarak karar verdi.
Yerinden kalktı.
En yakın dereye doğru salana salana yürüdü. Ambalajını bozmadan sabunu yavaşça yerinden çıkardı. Kendi kendine birşeyler fısıldadı. Ani bir hareketle yanıbaşındaki suya yöneldi ve suyun kenarına çömeldi. Önce ellerini ıslattı. Ardından sabunu avucuna alarak uzun uzadiya elerini ovdu. Elleri iyice köpürdükten sonra sabunu bir kenara biraktı ve köpüklü elleriyle dakkikalarca ugraştı.
Yüzünü okşadı.
Elindeki köpük, derisi üzerinde kayboluncaya kadar oynamya devam etti. Daha sonra şehir kokusu dediği sabun kokusuyla mest olmuş bir vaziyette, sırtüstü uzandı, bir taraftan gökyüzünün sonsuzluğunda geziniyor, bir yandan da bir türlü anlam veremediği sabun kokusunun farklılığını merak ediyordu.
Bu koku farklığını, bilmediği ve o güne kadar hiç görmediği şehir ile köy arasındaki farka yoruyordu.
Bu duygularla kendini gökyüzünün derinliğine ve düşüncelere kaptırmıştı…
Uzağından geçen kağnı arabasının sesiyle kendine geldiğinde, ne zamandan beri orada uzandığını düşündü bir an..
Hemen toparlandı. Sabunu bıraktığı yerde alıp usulca ambalajına geri yerleştirdi. Diliyle ambalaj kağıdının kenarını hafifçe ıslattı ve daha önce ayırdığı kısmıyla yapıştırdı. Ambalajın birbirine yapıştığına kanaat getirdikten sonra kalkıp köyün yolunu tuttu. Yolda, eve varınca sabunu ablasına vereceğine karar verdi, ne de olsa daha çok onun işine yarıyordu…
Eve vardıktan sonra sabunu ablasına vereceği uygun bir zamanı kolladı. Bir ara ablasını tek başına evde oturmuş, elişi yaparken gördü. Usulca yanına yaklaştı ve suçlu gözlerle ona baktı, yavaşça elini cebine götürüp hızlı bir şekilde cebinden çıkardığı ambalajlı sabunu ablasına uzattı. Daha ablasının soru sormasına fırsat vermeden sabunu ablasının avucuna bıraktı ve arkasını dönüp hızlı adımlarla kapıya yöneldi…
Böylelikle uzun süreden beri taşıdığı yükten kurtulmanın hafifliğiyle köyün içine daldı.
O günden sonra her şehirden bahsedildiğinde o koku, her sabun gördüğünde de şehir aklına geliyordu…
Kasım 2007
firataras@navkurd.net