Herhangi bir siyasi eylemin amacına ulaşabilmesi için uygun zaman ve koşullarda yapılması gerekir.
Yanlış zaman ve koşullarda yapılan eylemler, daha çok o eylemleri yapanlara zarar verir. Türkiye’de şu an sürmekte olan açlık grevleri gibi…
Bilindiği gibi, cezaevlerinde yatan PKK/KCK’li tutukluların başlattıkları açlık grevi bugün 42. gününe girdi. Grevciler, ölüm sınırına yaklaştılar. Ancak devlet cenahından hala bir tepki yok. Basında da, belli bir kaç kalem dışında, kimseden bir ses çıkmıyor. Bine yakın tutuklunun, ki bunların arasında bir de milletvekili seçildiği halde hala cezaevinde yatan Faysal Sarıyıldız da var, ölüme yatmış olmalarını, özellikle de yeni ve eski merkez basın adeta görmemezlikten geliyor.
Kürt tarafına gelince, basını ve kurumlarıyla, herkesten hemen hemen herkesten tek ses çıkıyor.
„Bu açlık grevini ancak Öcalan durdurabilir.“
Anlayacağınız yine herkes topu Öcalan’a atıyor, Öcalan’ın yedek kulübesinde bekletildiğini bilmelerine rağmen. Öcalan’da oyuna dahil olma olanağına sahip olamayınca, kendisine atılan top haliyle hep tacda kalıyor.
Belki size komplo teorisi gibi gelebilir ama, ben bu eylemin de tıpkı Silvan olayı gibi, Öcalan’ın içinde bulunduğu koşulların iyileştirilmesinden ziyade, daha da kötülleştirilmesine hizmet edeceğini düşünüyorum.
Açlık grevlerinin üç amaçla yapıldığı söyleniyor:
Bunlardan biri anadilde eğitim hakkı, diğeri anadilde savunma yapma hakkı, bir diğeri de Öcalan’ın üzerindeki tecridin kaldırılması.
Her ne kadar anadilde eğitim ve savunma yapma talepleri eklenmişse de, asıl amacın Öcalan’a uygulanan tecridin inkar edilemez olduğu bir gerçek.
Öcalan’a uygulanan tecrid ise, Silvan saldırısından hemen sonra başladı. Silvan saldırısının tarihi 21 Ağustos 2011, açlık grevlerinin başlangıç tarihi ise 12 Eylül 2012 dir. Aradan geçen süre tamı tamına 1 yıl, 20 gün.
Amaç tecridin kaldırılmasıysa, niye bu kadar süre beklendi?
Daha önceki süreçlerde Öcalan’ın en ufak şikayeti karşısında kıyameti koparan PKK tavanı/tabanı, Öcalan’a uygulanan açık tecrite rağmen son bir yıl içinde kınama ve zaman zaman gündeme getirme dışında kayda değer hiç bir şey yapmadı.
Ne zaman ki devlet yeniden Öcalanlı çözüm önerilerine yönelince, Öcalan da PKK ve ona bağlı kurum ve kişiler tarafından yeniden hatırlanır oldu. Özgürlüğü için ulusal ve uluslararası ölçekte eylemler organize edildi, üstelik bir anda yerine getirilmesi mümkün olmayan taleplerle…
Oysa, 2012-13 öğretim yılında Kürtçe seçmeli ders olarak okul mufredatlarına girdi. Bunun anadilde eğitime dönüşmesini, iktidardaki kimi etkili ve yetkili kişilerin açıklamalarına rağmen, hiç kimse engeleyemez.
Ana dilde savunma hakkına gelince, bu da, fiili olarak Hatip Dicle’nin savunmasıyla delindi ve aynı zamanda AKP’nin bir süre önce yapılan kongresinde dağıttığı bir kitapçıkta sıraladıkları hedefleri içerisinde yer aldı.
Aynı zamanda yine iktidarın talep ve istemiyle Öcalan’ın kardeşi adaya gönderildi, Öcalan’ın muhatap alınacağı dolaylı da olsa bizzat Erdoğan tarafından dile getirildi.
Buna rağmen binlerce insanın yukarıda da belirtilen üç neden için ölüme yat(ırıl)malarına anlam veremiyorum.
Eğer ölüme yatmak yeterli olmuş olsaydı, Kürt halkının özgürleşmesi için bugüne kadar kendilerini feda eden yüzbinler, açlık grevi yaparak hedefledikleri amaçlarını çoktan gerçekleştirmiş olurlardı.
Herşeye rağmen ben de herkes gibi, insanların farklı düşünce ve eylemlerine saygı duyuyorum. Devem etmekte olan bu eyleme de aynı çerçevede yaklaşıyorum. Ancak sonu ölüm olacak bu eylemin bir an önce sona ermesi için kime ne görev düşüyorsa yapmaları gerekir, özellikle de taraflar üzerinde etki sahibi kişi ve kurumlar…
Bunun için öncellikle ölüme yatanların ileri sürdükleri taleplerin karşılanması için hükümete, sonuç alınamıyorsa, ki bu durumda „ancak bu grevi Öcalan durdurabilir deniliyor“, o zaman da Öcalan’a çağrıda bulunmaları gerekir.
Öcalan’a uygulanan tecrit de dahil olmak üzere, açlık grevine girenlerin ileri sürdükleri taleplerin hemen yerine getirilmemesi ileride telafi edilebilir, ancak bu eylemle ölüme yatanların kaybını yarın, Erdoğan ve Öcalan da dahil olmak üzere hiç kimse, telafi edemez…
23.10.2012