Benim bildiğim barış savaşan taraflar arasında olur, şartları ne olursa olsun, savaşanların barışmasına ittiraz etme hakkı da sadece savaşan taraflara aittir. Üçüncü kişilerin savaşta ısrar etmeleri ya da savaşan tarafların barışmalarına karşı çıkmaları, hem savaşmayı hem de barışmayı beceremeyişlerinin bir sonucudur…
Başbakan Erdoğan’ın deyimiyle „Çözüm Süreci“ denilen Devlet ile Öcalan arasında yapılan görüşmeler yeni bir aşamaya girdi. BDP’den oluşan ikinci heyetin adaya gidip dönmesinin ardından, Öcalan’ın BDP, Kandil ve PKK’nin Avrupa Kanadı’na yönelik yazmış olduğu mektuplar, BDP’li vekillerce adreslerine ulaştırıldı.
Kandil ve Avrupa Kanadı’nın mektuplara en geç on gün içinde cevap verecekleri açıklanmakla birlikte, alınan ilk tepkilerin olumlu yönde olduğu, mektupları ilgili yerlere ileten BDP’li vekiller tarafından açıklandı.
Öcalan’ın BDP heyetiyle yaptığı görüşme tutanaklarının basına sızdırılması sonucu, kimi sıkıntılar yaşansa da, tarafların bu konudaki açıklamaları, sürecin bundan etkillemeyeceğini gösteriyor.
Görüşme tutanaklarının basına yansımasıyla sürece karşı olan Türk tarafı Öcalan’ın niyetini sorgularken, PKK dışındaki Kürtlerin sürece bakış açıları ise, daha çok Öcalan’ın devlete yönelik isteklerine odaklı.
Ancak başlatılan süreç her iki kesimin itirazlarından da etkilenmez. Sürecin kesintisiz bir şekilde devam edip etmeyeceği, sadece iki kişiye bağlı, bunlardan biri Erdoğan bir diğeri de Öcalan dır.
PKK’nin 30 yıl önce, bağımsız bir Kürdistan kurma iddiasıyla devlete karşı savaş başlattığı herkesçe bilinen bir gerçek. Ancak o günden bu güne çok şey değişti. Öcalan tutuklandı ve halen cezaevinde. PKK’nin bağımsız bir devlet kurmaktan vazgeçmesi de yeni değil.
Öcalan daha yakalanır yakalanmaz, bundan vazgeçtiğini tüm kamuoyuna açıkladı. Her ne kadar „Demokratik Cumhuriyet“, „Komunal Toplum“, „Demokratik Özerklik“ gibi tezler ikame edildiyse de, Öcalan’ın bugün istediklerinden pek fazla bir şey istemeyeceği, ta işin başından da belliydi. Bu gün net olarak istenen ise, „Üniter Devlet“ yapıllanmasının korunması temelinde „Avrupa Yerel Yönetimler Şartı“ üzerinde Türkiye’nin devam eden çekincesinin kaldırılması…
Gerek Kandil ve gerekse PKK’nin Avrupa kanadının bunu onayladığı, yine BDP’li vekillerce kamuoyuna duyuruldu. Hükumet tarafı işin bu noktaya gelmesinden gayet memnun. Memnun olmayan tek kesim PKK’li olmayan Kürtler.
Onların gerekçeleri ise, „Kürtler kelepir fiyatına pazarlanıyor“.
Yapılan görüşmelerin ya da devam eden sürecin adil bir barış ile sonuçlanmayacağını bir önceki yazımda da belirtmiştim. Çünkü ben, bu süreci, barış masasında bir araya gelen tarafların barışmasından çok, Öcalan ve dolayısıyla PKK’nin devletle barışması olarak adlandırıyorum. Taraflardan herhangi birinin bunu farklı bir şekilde tanımlamaya kalkışması da, bu gerçeği değiştirmiyor.
Otuz yıldan beri devletle savaşan PKK, savaş gerekcesi olarak ileri sürdüğü taleplerinin çoğundan vazgeçerek, bu gün devletle barışmak istiyor. PKK’li olmayan kimi Kürtler ise, PKK ve onun lideri Öcalan’a „devletle anlaşma, savaşa devam et“ diye feryad û figan ediyorlar.
Bir çok istemlerinden vazgeçmeleri pahasına PKK ve Öcalan’ın devletle barışma isteğini anlamak mümkün, ancak tüm siyasi kariyerlerini PKK’nin savaşmasına karşı çıkmakla elde eden Kürtlerin bu gün, PKK’nin devletle barışma girişimine karşı çıkmalarını anlamak için ise, „Kürt olmak“ gerekir…
Nedenine gelince…
PKK’nın silahlı mücadeleye başladığı 1984’den günümüze kadar, PKK dışındaki tüm Kürtlerin ortak tavrı; bu yöntem ve mücadele biçiminin Kürt halkına zarardan başka bir şey kazandırmayacağı, demokratik barışçıl mücadele yöntemlerinin önünde bir engel oluşturduğu yönündeydi. Bu kesimlerin hertürlü eleştirilerine rağmen PKK, kendince doğru bulduğu yöntemde ısrar ederek bugüne kadar geldi.
Savaştan dolayı köyler, şehirler yakılıp yıkıldı, yüzbinlerce insan işkence tezgahlarından geçti, yine bir o kadarı, dağlarda, köy ve şehirlerde öldürüldü. Milyonlarca insan mal ve mulkünü yerinde bırakarak göç etmek zorunda kaldı. Buna karşın Kürtlerin önemli bir kesimi, nedeni ne olursa olsun, PKK’nin etrafında kenetlendi. Şehir ve kasabalardan oluşan yüzlerce belediyenin yönetimi PKK’nin legal yapılanması olan partilerin yönetimine geçti. En son seçimde seçilen 35 miletvekiliyle BDP’nin parlamentoda temsili sağlandı.
Gelinen aşamada Öcalan, devletle barışma karşılığında hiçbir şey elde etmese bile, devletle barışmakla aslında PKK karşıtı Kürtlerin tam da istediğini yerine getirmiş oluyor. Silahları susturmak ve savaşa son vermek istiyor.
Kimi Kürtlerin, „Silahların gölgesinde sesimizi duyuramıyoruz, demokratik kanallar açık olmadığı için halk ile bulaşamıyoruz“ diye engel olarak gördükleri silahların sesi susuyor. Ama onlar buna sevineceklerine, hala şikayetçi oluyorlar…
Oysa PKK nasıl ki, her türlü eleştiriye rağmen silahlı mücadeleyi 30 yıl sürdürdüyse, bu gün de kendi dışındaki Kürtlerin her türlü ittirazlarına rağmen devletle de barışacaktır…
Bunu anlamayan ya da anlamak istemeyen Kürtler hala, „kelepir fiyatına gidiyoruz“ diye dizlerini dövmeye devam ediyorlarsa, onlara söylenecek tek bir şey var.
Değer artışı eğer düne kadar tu-kaka ettiğiniz savaşın devam etmesiyle olacaksa, PKK’nin boşaltığı alanlara yerleşmek için şimdiden hazırlığınızı yapın. Bunu yapmakla hem Kürtlerin „kelepir fiyatına“ gitmelerini engellersiniz, hem de Öcalan’ın „bizim boşaltığımız alanlara JITEM ve Köy Korucuları yerleşmemeli“ yönündeki kaygılarını da gidermiş olursunuz…
Eğer, „biz zaten silahlı mücadele yöntemine baştan beri karşıydık ve bugün de böyle bir işe kalkışmayız“ diyorsanız, o zaman da yaşadığınız sanal alemde gözyaşı dökeceğinize, gerçek aleme çıkın, inanmasanız da elinizi yukarı açın, Erdoğan ile Öcalan’ın bir an önce barışmaları için Allah’a dua edin ki, kan ve gözyaşının dinmesi için sizin de bir katkınız olmuş olsun!..
03.03.2013