IŞID’in Musul’u ele geçirmesiyle birlikte tüm dikkatler yeniden Irak’a çevrildi. Herkes mensubu olduğu ulusun çıkarları doğrultusunda olaya yaklaşıyor ve ona göre bir tepki veriyor. Herkesin derdi, bölgedeki zengin petrol yataklarının geleceği ve onların nasıl kontrol altına alınacağı noktasında düğümleniyor.
Ne Arapların kanı ne de Şam’ın şekeri kimsenin umurunda…
Haksız da değiller.
Bu gün Irak’ta egemenlik kavgasına tutuşan Şiiler de Sünniler de Arap ve her iki kesimin inançları da ortak. Buna rağmen bu farklılıklarıyla dün de birarada yaşamıyorlardı, bu gün de… Dün Sünniler egemendi ve Şiilerin kanı üzerinde egemenliklerini sürdürüyorlardı, bugün de Şiiler egemen ve Sünnilerin kanı üzerinde egemenliklerini sürdürüyorlar… Aralarındaki çatışmada kimi devlet ve odakların parmağı olsa da, bu, Şii ve Sünnilerin günahlarını ortadan kaldırmaz…
Kürtlere gelince, her iki kesimle de komşu ve aynı zamanda davalı olmaları nedeniyle yapmaları gereken iki şey var.
Birincisi; her iki kesimle olan haklı davalarında sonuca varmak için, aralarındaki bu çatışmadan yararlanmalı ve yıllardan beri gasp edilen haklarını geri almalı…
İkincisi ise, Kürtler, aynı zamanda kardeş kavgası olan bu savaştan da ders çıkarmalı…
Tarih boyunca Kürtler, önlerine çıkan fırsatları, din ve kader ortaklığı adına kullanamadılar. Önlerine çıkan fırsatlar kaçınca da, din de ve kader de ortak gördükleri „kardeşleri“ tarafından ihanete ve katlima uğradılar…
Kürtlerin bu konuda ilk uyanışı Körfez savaşıyla başladı ve ABD’nin Irak’ı işgaliyle devam etti.
Bu nedenle Kürtlerin ilk baharı, sancılı da olsa Saddam’ın Kuveyt’e saldırmasıyla başladı. Sancılı başlayan bu baharın ilk günlerinde, Kürtler önce kan ve barutla karşılaştılar. Saddam’ın bombaları Nisan yağmurları gibi başlarına yağdı, canlarını kurtarmak için mal ve mülklerini, köy ve kasabalarını arkalarında bırakarak yollara düştüler. Kimileri, tarih boyunca kendileri için birer barınak olan Kürdistan dağlarına sığındı, kimileri de bu dağları aşarak kendi kardeşlerine katliamları reva gören komşu devletlerin egemen oldukları Kürdistan topraklarına…
Bu olayla Kürtler, tarihlerinde ilk kez geniş çaplı bir şekilde dünya kamuoyunun gündemine girdiler, haklı davaları ve de yaşadıkları trajedi nedeniyle , pasiv bir düzeyde de olsa, Castro ve yoldaşları dışında, tüm dünyanın desteğini arkalarında hissettiler.
Başta ABD olmak üzere batılı ülkelerin, Saddam yönetimine uyguladıkları ambargo ve Kürdistan topraklarının uçuşa yasak bölge ilan edilmesiyle birlikte, Kürtler yeniden topraklarına dönüş yaptılar. Kendi kendilerini yönetmenin ilk adımlarını o dönemde attılar.
O güne kadar birbirleriyle de savaşmak durumunda olan Kürt örgütleri, biraraya gelerek önce parlamento, ardından da ortak bir hükümet kurarak federal yönetimlerini ilan ettiler.
Gerek kendi aralarındaki sorunlar ve gerekse dört taraflarının düşman devletlerle çevrili olmuş olmaları, yaşadıkları baharın sancılı geçmesine neden oluyor, yeni sorunlar ve yeni engeller karşılarına çıkıyordu. Bu sancılı süreç 2000’lı yıllara kadar devam etti. ABD’nin 2003 yılında Irak’ı işgal etmesiyle, o sürece kadar Kürtlerin üzerinde eksik olmayan bulutlar yavaş yavaş dağıldı ve Kürdistan toprakları üzerinde de güneş bir başka doğmaya başladı.
Bugün, on yıldan beri devam eden ve Musul’un işgaliyle birlikte farklı bir boyuta dönüşen Sünni-Şii çatısması da Kürtler için ikinci bir baharın başlangıcı olabilir, üstelik sancısız ve de bulutsız başlayan bir bahar…
Birinci bahar ile özgürleşen, ilan ettikleri fedral bölgede kendi kendilerini yönetmeye başlayan Kürtler, kapılarına dayanan bu ikinci baharla, federal bölgenin dışında kalan yerleri de kapsayacak şekilde bağımsızlıklarını ilan edip nihai amaçlarına ulaşabilirler…
Biliyorum, sadece kendileri sözkonusu olunca humanist kesilen Türklerle, aynı dalga boyunda hareket eden kimi Kürtler, „başkalarının kanı üzerinde bir gelecek inşa edilmez“ diye yüzlerini eşkitirler.
Ancak bilinmelidir ki, bugün Kürtlere rağmen devam eden bir iç savaş ve akan bir kan var. Bu savaşı, her iki tarafla da sorunlu olan Kürtler başlatmadı, bitirmeye de güçleri yetmiyor.
Yapabilecekleri tek bir şey var, o da, ayaklarına kadar gelen bu fırsatı, taraf olamadan değerlendirmek…
Bunu yapmadıkları takdirde ne olur, derseniz, onu düşünmek dahi istemiyorum…
15.06.2014
firataras@navkurd.eu