Din ve ideoloji, diğer bir deyimle ümmetçilik ve enternsyonalizim, ulusal çıkarlar sözkonusu olunca basit birer araca dönüşüyorlar.
Örnek mi?
Kürtler ve yaşadıkları trajediler…
Esad’a karşı mücadele etmek amacıyla Suriye’ye akın eden islami gruplarca Kürtlere yönelik bir vahşet uygulanıyor. Kadın ve çocuk ayırımı yapılmaksızin sivil ve savunmasız insanlar katlediliyor, dünya nüfusunun üçte birini oluşturan müslümanlardan çıt çıkmıyor. Hatta kimileri tarafından, „Kürtlerin katli vacip“, „namuslarına el koymak da helal“ diye fetva veriliyor.
Din kardeşliği, ümmetçilik anlayışı, Kutsal kitabın emrettikleri, Kürtler söz konusu olunca bir kez daha rafa kaldırılıyor.
Uluslarüstü olması gereken din, o dine mensup olan her milletin çıkarına hizmet eden sıradan bir araca dönüşüyor…
Ne tuhaftır ki, bu dünyada dini kendi çıkarları doğrultusunda kullan(a)mayan tek bir millet ya da ulus varsa o da Kürtlerdir.
Hiç kuşkusuz, Kürtlerin inandıkları dinleri kendi çıkarları için kullan(a)mamaları, onların dindarlıklarıyla alakalı bir durum değil.
Aksine bu, Kürtlerin mensubu oldukları dinleri kullanabilecek ortak bir çıkara sahip olamayışlarının bir sonucudur.
Kürtler, ulusal bir devlete sahip olmadıkları sürce de bu durum hep devam edecek ve bu gün Rojava’da görüldüğü gibi, bundan sonra da „dindaş“ ya da „yoldaş“ olarak gördükleri kesimler tarafından hep yalnız bırakılacaklardır.
Bunda bir suç ya da bir günah varsa, bu da, daha çok zülme uğrayan, zor gününde kendi kaderine terk edilen Kürtlere aittir…
Nedenine gelince…
Bu, hiç de karmasık bir durum değil…
Kürtlerin bu konudaki suç ve günahlarını görmeleri için ne eski teorileri yeniden hatmetmelerine, ne de yeni teoriler geliştirmelerine gerek var.
Son yüz yıllık tarihlerine bakmaları ve bu süre içinde, Kürdistan olarak adlandırdıkları ana topraklarının doğu veya batı, kuzey ya da güney parçlarında yaşadıkları kimi trajediler üzerinde düşünüp, onlardan askari düzeyde de olsa, ders çıkarmaları yeterlidir.
Çünkü bu konuda, Kürdistan toprakları adeta kanlı ve de canli bir laboratuvar niteliğindedir. Kürdistan’ın bu laboratuvarında müslümanın da, ateistin de, sosyalist ve enternasyonalistin de yeter ölçüde tahlili yapılmış, hepsinde de üç aşağı, beş yukarı benzer sonuçlar ortaya çıkmıştır.
Yukarıda belirtilen tüm kesimler, bugüne kadar Kürtlerin yaşadıkları trajedi, uğradıkları baskı ve zulüm karşısında, inandıkları dini de, ideolojiyi de ayaklarının altına alarak, mensubu oldukları ulusun ortak çıkarını en üst düzeyde ifade eden ulusal devletlerinin öngördüğü doğrultuda hareket ettiler. Bu gün Rojava’da yaşananlara da aynı pencereden bakıyorlar.
Türk, Arap ve Farsların Kürtlerden farklı olarak aynı dine mensup, ya da ortak idelojiye sahip olan kimi halklara karşı farklı davranmalarının nedeni, Kürtlerin sözkonusu kesimlerin ulusal devletleriyle birebir sorun yaşamalarının bir sonucudur.
Dolayısıyla Kürtlerin bugün Rojava’da yaşadiğı trajedi ve de yalnızlık ne ilkdir, bu gidişle, ne de son olacaktır.
Benzeri, hatta daha kötüsü, Darahênê’de, Koçgîrî’de, Gelîyê Zîlan’da, Dersim’de, Mahabad’da, Halepçe’de de yaşandı.
Buralarda yaşanan katliam ve trajediler üzerine Kürt Dengbêjleri ağıtlar yaktı, bu ağıtlar yüz yıldan beri ağızdan ağıza, Kürdistan’ın en ucra köşelerine kadar ulaştı.
Buna rağmen, başkalarının çıkarları gereği araç olarak kullandıkları değerleri, Kürtler ulaşılması gereken amaçlar olarak gördüler.
Din ve ideoloji konusunda sürekli yanılmalarına rağmen, aynı yanılgıyı her seferinde birebir tekrarladılar. Bu gün de hala, inandıkları din ya da ideolojilerin dünyadaki namus bekçiliğine soyunmaya çalışıyorlar, üstelik kendileri henüz bir bekçiye muhtaçlarken…
Halbuki yapmaları gereken şey, yapmaya çalıştıkları namus bekçiliğinden de daha kolaydır.
O da Rojava’da yaşananlar karşısında „dindaş“ ya da „yoldaşlarına“ darılıp küsme yerine, henüz ortak bir devletleri yoksa da, onları bu amaca ulaştıracak değerler etrafında biraraya gelmeleridir.
Eğer hala „ulusal devlet kurmak gibi bir amacımız yok deniliyorsa, o zaman kendileri için amaç olarak gördükleri din ve ideolojilerin başkalarınca birer araca dönüştürüldüğüne isyan etme hakları da olmamalıdır…
Unutulmamalıdır ki, herkesin çenneti de, cehennemi de üzerinde yaşadığı topraklarıdır.
Gerisi sadece bir hikayeden ibarettir…
05.08.2013