‚Baran, Roni, Zozan, Berfin, Bahoz, Berivan…
Elleriniz tozlu…
Üstünüz başınız kirli…
Vucudunuz hala terli…
Üstelik hala nefes nefesesiniz…
Demek ki güvenlik güçlerimiz olan polislerimize taşları siz attınız.’
Her ne kadar sizleri gece gündüz kontrol altında tutmak ve her türlü hareketlerinizi gözetlemek için kurduğumuz kameralarda görüntülerinize rastlayamadıysak da bu, sizlerin şuçlu olmadığınız anlamına gelmiyor. Şu an ki durumunuz ve isimleriniz, güvenlik güçlerimiz olan polislere taş atma suçunu işlemiş olmanız için yeterlidir. Bu nedenle Türk adaleti adına sizleri suçlu ilan ediyor aklınızın başınıza gelmesi için her birinizi 20’şer yıl ağır hapis cezasıyla terbiye ediyorum.
***
Saldıray, Yıldıray, Ertugay…
Sizler bu ülkenin asil çocukları olarak üzerinize düşen görevi layıkiyle yerine getiriyorsunuz…
Yaptıklarnıızla şanlı ulusumuzun tarihini şan ve şerefle, döktüğünüz kanla yeniden yazıyor, ulusumuzun bekaası için yeni destanlar yaratıyorsunuz. Kimi kanı bozuk olanların sizler hakkında olur olmaz ileri sürdükleri iddiaları, yüce ulusumuza karşı ileri sürdükleri bir ihanet senaryosu olarak adlandırıyor, bu ihanete alet olan bu zavalıları Türk adaleti adına hakettikleri cezayla cezalandırıyor, mesleklerinden men ediyoruz.
***
Dursun, Ali, Veli, Selami…
Bu güne kadar çok önemli işler yaptınız…
Ancak iç düşmanlarımımızın gücünü küçümsediniz…
Hatta bazı konularda beceriksiz davrandınız…
Görduğunuz eğitim ve aldığınız terbiyenin gereğı gibi hareket edip yaptıklarınızı kamufle edemediniz…
Ama korkmayınız, yaptıklarınızı yapacaklarınızın teminatı olarak kabul ediyor, bir daha bu hatalara düşmemeniz için sizleri sadece uyarıyoruz.
Evet, değerli okuyucular bu bir mizansen değil.
Türkiye’de hemen her gün karşılaştığımız, şahit olduğumuz ve birebir yaşadığımız gerçekler.
Nerede mi?
Diyarbakır’da, Erzincan’da, Ankara’da.
Duvarlarında “Adalet Mülkün Temelidir” yazısının bulunduğu tüm Türk mahkemelerinde…
Çarpıcı örnek mi?
Alın size 3 Mart 2010 tarihli Radikal Gazetesinden iki haber.
Biri, “Ellerin tozlu, terlisin, taş attın!” başlığıyla Bingöl’de bir gösteriye katılan 6 çocuğun 20’şer yıl hapis istemiyle yargılandıkları davayla ilgili.
Diğeri ise, „TSK, İrticayla Mücadele Planı’nı doğrulayacak deliller bulundu” başlığıyla ünlü Albay Dursun Çicek hakkında açılan dava ile ilgili.
Birincisinde Bingöl’de yakalanan 6 cocukla ilgili davayla, Diyarbakır Özel yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı iddianameden bir pasaj: “Polis tutanaklarına göre, ateş yakıp polisi taşlayan grubun polis müdahalesiyle birlikte ara sokaklara kaçtığı, tutuklu çocukların kaçıp, bir eve girdikleri, yakalandıkları sırada ellerinin tozlu ve isli olduğu, bu nedenle ateş yakmış olabileceklerinin düşünüldüğü, ayrıca hepsinin terli ve nefes nefese olmaları nedeniyle gösterici olduklarının anlaşıldığı…”
İkincisinde ise,Türkiye’de her zaman suç işleme özgürlüğüne sahip olan askerlerden Dursun Çiçek ile ilgili askeri mahkemenin kararı veriliyor: “Genelkurmay Başkanlığı, İrticayla Mücadele Eylem Planı belgesinin ıslak imzalı aslının mevcudiyeti iddialarını doğrulayabilecek bazı delillerin elde edildiği, bu kapsamda Albay Dursun Çiçek’in tutuklama istemiyle mahkeme’ye sevkedildiği, ancak tutuklama talebinin reddedildiğiı…”
Türkiye’de adalet terazisi işte bu şekilde dengede duruyor.
Eli silahlı askerlerin suç işleme özgürlügüne onay verirken, Kürt çocuklarının suç işlemis olma ihtimalleri dahi, cezallandırılmaları için yeterli neden olarak kabul edililiyor.
06.03.2010