Tarih 15 Agustos 2015.
Varto’da yaşanan bir barbarlık tablosu.
Devlet güçleri tarafından öldürülüp sokağa atılan çıplak bir kadın bedeni…
Şikayetler hep aynı şikayetler, söylenen sözler hep aynı sözler…
Devletin vahşeti, devletin zulmü, devletin katliamı…
Hangi devlet, ya da kimin devleti…
Cevap, belirsiz…
Bir devlete sahip olmayan halklar, dünyanın neresinde olursa olsun, egemenlikleri altında yaşadıkları devletlerden hiçbir zaman eşit yurttaş muamalesi görmezler. Bir kölenin, sahibi olan efendisinin nezdindeki hakları ne ise, herhangi bir devletin egemenliği altında yaşayan devletsiz halkların hakları da o düzeydedir.
Ezilen halklar, sömürge halklar, baskı altında yaşayan halklar gibi tanımlanmalarının temel nedeni de, devletsiz, başka bir deyişle sahipsiz olmalarının bir sonucudur.
Kimi haklara sahip olmaları, eşit yurttaş gibi muamele görmeleri, ancak ve ancak kendilerini red ve inkarla, yani sahiplerine benzeşmeleriyle mümkündür. Sahiplerinden farklılaştıkları, kimliklerini sahiplendikleri anda köle muamelesi görür, dışlanır, horlanır, baskıya ve zülme tabi tutulurlar.
Ulusal bir develete sahip olmayan Kürtlerin yaşadıkları ülkelerde bugüne kadar gördükleri muamele de köle-efendi ilişkisinden ibarettir.
Kimi dönemlerde bu ilişki, adı konulmadan yaşanmış, kimi dönemlerde ise bizatihi adı da açık ve net bir şekilde konularak sürdürülmüştür.
Kürtlerin Türk devletiyle olan ilişkilerini en açık bir şekilde ortaya koyan Türkiye Cumhurriyeti’nin en kudretli Adalet Bakanlarından bir olan Mahmut Esat Bozkurt’un sözleridir. 1930 Ağrı ayaklanması sırasında Adalet Bakanı olan Ord. Prof. Mahmut Esat Bozkurt, devletle Kürtlerin ilişkisi hakkında şöyle buyuruyor:
“Biz Türkiye denen dünyanın en hür ülkesinde yaşıyoruz. Mebusunuz inançlarından samimiyetle bahsetmek için bundan daha müsait bir ortam bulamazdı. Onun için hissiyatımı saklamayacağım. Türk bu ülkenin yegane efendisi, yegane sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır. Türklere hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. Dost ve düşman hatta dağlar, bu hakikati böyle bilsinler. (Milliyet, 30 Eylül 1930)
Aradan geçen 90 yıllık bir sürece rağmen Mahmut Esat Bozkurt’un temsil ettiği devlet aynı devlet, Kürtler yine aynı Kürtler. Aralarındaki ilişki de yine köle-efendi ilişkisi…
Değişen tek şey, devlet cenahında değişen dünya koşullarına göre gerçek niyetlerini gizleyen Mahmut Esadların işbasında olmuş olmaları, Kürt cenahında ise, efendiye benzeşme oranının artmış olması…
1930’ların Türkiyesi’nde Kürtler devlete başkaldırırlarken de sokak ortalarında, dağbaşlarında katlediliyorlardı, bugün Türkiyelileşerek kardeşleşme mücadelesi verirlerken de yine aynı yöntemlerle katlediliyorlar.
Aradaki tek fark, devletin onlar için kullandıkları sıfatların döneme ve koşullara göre değişime uğramış olmasıdır.
Dün onları eşkiya, şaki diye tanımlıyorlardı, bugün ise terörist olarak adlandırıyorlar.
Yüzyüze kaldıkları hertürlü zülme ve zorbalığa rağmen, bugün kardeşleşmek istedikleri halktan dün de, bugün de tık yok. Onlar dün de mensubu oldukları devletin hertürlü barbarlığına ortak oluyorlardı, bugün de Kürtleri kendi kaderleriyle başbaşa bırakıyorlar…
Devlet ile Kürtler arasındaki bu köle-efendi ilişkisinin son bulması, ancak Kürtlerin de dünyadaki tüm özgür halklar gibi kendi devletlerini kurmalarıyla son bulabilir.
Kürtler bu aleni ilişkiyi defalarca görmelerine, iliklerine kadar yaşamalarına ve efendilerinin aleni söylemlerine rağmen hala devletleşmeyi talep etmiyorlarsa, dün Zilan Deresi’nde, Koçgiri’de Dersim’de yaşadıklarının bugün Varto ve benzeri yerlerde tekrarlanmasından da şikayetçi olmamaları gerekir.
Çünkü bu devlet hiçbir zaman Kürtlerin devleti olamadı.
Kürtleri hep köle olarak gördü ve onlara köle-efendi muamelesi yaptı.
Bir devlete sahip olmadıkları sürece de aynı muameleyi hep görmeye devam edeceklerdir.
16.08.2015
firataras@navkurd.eu