20 Eylül günü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da konuşmacı olarak katıldığı „Milyonlarca Nefes Teröre Karşı Tek Ses“ mitingi Istanbul-Yenikapı meydanında yapıldı.
Miting, hernekadar son dönemlerde yeniden başlayan, özellikle de HDP’nin neredeyse % 100 oy aldığı bölgelerde yaşanan siddet olaylarına yönelik yapılmış olsa da, gerek Erdoğan’ın ve gerekse Davutoğlu’nun yaptığı konuşmalar itibariyle, daha çok yaklaşmakta olan 1 Kasım seçimlerine yönelik bir seçim mitingine dönüştü.
Davutoğlu, mitinge katılan ve hemen hemen tümü AKP’lilderden oluşan kalabalığa seslenerek, önümüzdeki 1 Kasım’da yapılacak seçimlerde AKP’yi yeniden tek başına iktidara taşımalarını istedi.
Erdoğan ise yaptığı konuşmada tüm seçmenlere seslenerek, 1 Kasım’da yapılacak seçimlerde 550 „yerli „ve de „milli“ milletvekiliyi parlamentoya göndermelerini talep etti.
Her yönüyle sorunlu olan bu çağrının yankıları, Yenikapı meydanıyla sınırlı kalmadı, tüm Türkiye’ye yayıldı, gazete ve televizyonlarda tartışma konusu oldu, halen de olmaya devam ediyor.
Hiç kuşkusuz Davutoğlu bir parti lideri olarak katıldığı tüm platformlarda, partisinin iktidara talip plduğunu ve bunun gerçekleşmesi için seçmenden talep ve istekte bulunabilir. Bu onun doğal hakkıdır ve hiç kimse tarafından da yadırganmamaktadır.
Sorunlu olan Erdoğan’ın benzer bir talepte bulunmasıdır ki, bu talebi, hem konumu ve işgal ettiği makam-mevki itibariyle, hem de adeta bir parti lideri olarak konuşnması kabul edilir gibi değil.
Bu tutumunu ne kadar sürdürebilir, o ayrı bir konu.
Ancak Erdoğan, talep ettiği 550 milletvekili için „milli ve yerli“ olma çerçevesini çizince, yine her zanman yaptığı gibi bir taşı dipsiz bir kuyuya atmış oldu, çevresindeki kırk akıllı ise onu şimdi çıkarmaya çalışıyor. Kimi dini referanslarla, kimi de vatan, millet, sakarya edebiyatıyla kuyuya dalış yapıyor. Niyet ve referansları ne olursa olsun, herbirinin yaptığı, beyhude bir çabadan ibaret…
Çünkü Erdoğan’ın ortaya koyduğu ölçünün hiç bir anlamda elle tutulur bir tarafı yok.
Eğer, „milli ve yerli“likte kasıt, Türk olmak ve de Türkiye’de yaşamış olmak ise, başta Erdoğan olmak üzere, ne yazık ki kurucusu olduğu partinin mensupları da onun bu ölçüsüne pek uymuyorlar.
Eğer kastettiği, her fırsatta tekrarladığı „tektek“leri ise, Türkiye’de şeçimlere katılıp da bu tekteklerine karşı çıkan, onlara bir itirazı olan herhangi bir siyasi parti de bulunmuyor.
Dolayısıyla Erdoğan’ın seçmen nezdinde yaptığı talep için çizdiği çerçeve ne kadar sorunlu ise, kendilerini bu çerçevenin dışındaymış gibi gösteren kesimlerin karşı çıkışı da, bir o kadar sorunludur.
Sorunlu olduğu kadar ilginç de olan bu karşı çıkışın, çıkış noktaları farklı da olsa, hem MHP’den hem de HDP’den geliyor olması…
Milli ve yerli olma adına ne varsa, herşeyi kendi uhdesinde gören MHP, Erdoğan ve AKP’yi hem milli hem de yerli olmamakla suçlayarak tepki gösteriyor.
HDP ise, Erdoğan’ın kendilerini kastetmekle bölücülük yaptığı gerekçesiyle karşı çıkıyor.
Her ne kadar MHP kendi üstüne alsa da, Erdoğan’ın „milli ve yerli“ olma ölçüsüyle HDP’ye göndermede bulunduğu bir gerçek.
Ancak Erdoğan’ın HDP’ye yönelik, ırkçı ve de ayrıştırıcı olan bu söylemi ne kadar sorunlu ise, HDP’nin buna karşı ortaya koyduğu tepki de bir o kadar sorunludur.
Milli ve yerli olmanın ölçütü eğer Erdoğan’ın her fırsatta tekrarladığı „tek millet“, „tek bayrak“, „tek vatan“, „tek devlet“ gibi tekteklerine sahip çıkmak ise, HDP ve onu temsil edenler de en az Erdoğan kadar bunlara sahip çıkıyorlar. Hatta Erdoğan’dan fazla olarak, bu tekteklerin mücidini de tarihi bir figür ve de ortak çimento olarak görüyorlar.
Ayrıca tabanı her ne kadar tümüyle Kürtlerden oluşsa da, Erdoğan’ın işaret ettiği parlamentoya HDP’in taşıdığı parlamenterlerin Türk/Kürt oranı da AKP’den çok farklı değil.
Dolayısıyla, günübirlik özyönetim ilanları dışında Erdoğan’dan farklı bir Türkiye tasarımı olmayan, hatta tektekler konusunda da Erdoğan ile ortaklaşan HDP’lilerin bu ölçüyü kendi üzerlerine almamaları gerekir.
Buna rağmen üzerlerine almakta ısrar ediyorlarsa, bu da, olsa olsa seçmene yönelik bir algı oluşturma alışkanlıklarının bir sonucudur.
Çünkü HDP’de dahil olmak üzere parlamentoda temsil edilen tüm partiler, „milli“ ve „yerli“ olma konusunda birbirleriyle adeta yarışıyorlar…
Aralarındaki tek fark ise, söylem ve üslup farklığından ibarettir.
26.09.2015