Türkiye’nin gündemi daha şimdiden beş ay sonra yapılacak olan seçimlere kilitlenmis. Hangi televizyon kanalını açsan karşında seçim ve seçimin olası sonuçlarıyla ilgili bir program. Hangi gazeteyi eline alsan, seçim haberleri, seçime girecek olan partilerin isim ve amblemleri…
Seçime, komünisti, sosyalisti, sosyal demokratı, liberali, dincisi, dinsizi, Türkçüsü, Kürtçüsü, derken her telden çalan tamı tamına 31 parti katılıyor..
Ancak, eli milyona yakın seçmenin bulunduğu Türkiye’de, bir kaçı dışında, çoğu partilerin isimleri dahi bilinmiyor. Bilinen ve seçmen nezdinde bir karşılığı olan partilerin de, mevcut olan statükoyu değiştirebilme kapasiteleri yok.
Bugün iktidar olan AKP, seçim sonrasında da iktidarını sürdürecek. Muhalefet de, benzer koşullarda yine CHP ve MHP’den ibaret kalacaktır.
Eğer bir değişim olacaksa, o da, HDP cephesinde yaşanacak…
O nedenle, Türkiye’nin gündemi her nekadar seçimden ibaret olsa da, seçim odaklı olan bu gündemin asıl iki aktörü var, bunlar da, AKP ile HDP dir.
Seçim sonrası iktidar değişimi beklenmediği için, tartışılan AKP’nin kaç sandalye ile parlamentoda yer alacağı, Erdoğan’a başkanlık yolunu açıp, açamayacağı ve bakanlık koltuklarına kimlerin oturacağından ibaret.
HDP’nin yoğun bir şekilde gündemde yeralıyor olmasının nedeni ise, ilk kez parti olarak seçime katılacak olmaları ve anti-demokratik olan seçim barajını aşıp aşamamaları…
Bunun içindir ki, gerek seçimle ilgili yapılan televizyon programları ve gerekse gazetelerin seçimle ilgili haber ve yorumlarının neredeyse tümünü, bu iki partinin seçim performansı ve seçimde elde edecekleri sonuçlar oluşturuyor.
AKP’nin mevcut iktidarını seçim sonrasında da devam ettirebilme konusunda herhangi bir sıkıntısı yok. Tek amaçları, seçim sonrası oluşacak parlamentoda, hedefledikleri bir anayasayı tek başlarına yapabilecekleri bir gruba sahip olmak…
Bunu elde edebilmeleri ise, HDP’nin barajı aşıp, aşamamasına bağlı. HDP, eğer parti olarak seçime girip, baraja takılırsa, AKP muradına ermiş olacak, barajı aşması durumunda ise, yeni bir anayasa yapma işi, ya başka bir bahara, ya da uzun zamandan beri yapılamamış olan yeni bir askeri darbe sonrasına kalmış olacak…
HDP’nin dünden bugüne geçirdiği değişim, Türkiyelileşme hedefi, bugünku söylem ve pratiği birçok yönüyle tartışılabilir, özellikle Kürtler tarafından tartışılmalıdır da…
Ancak elde edecekleri sonuç ne olursa olsun, kime ve ya neye hizmet ederse etsin, HDP’nin temsil ettiği siyasi çevrenin ilk kez parti olarak seçime girme yönündeki niyetleri, kendileri açısından doğru ve bir o kadar da kendi içinde tutarlı bir tavırdır.
Siyasetin kendisi başlı başına bir riskten ibarettir. HDP’nin seçim tavrı da, siyasi bir aktör olmasının doğal bir gereğidir. Çünkü siyasette başarılı olmanın koşullarından biri, hatta en önemlisi, yeri geldiğinde kazanmak kadar kaybetmeyi de göze alabilmektir.
Kaldı ki, küçük bir farkla baraja takılma ihtimalinde bile HDP’nin kaybedeceği sadece 35 milletvekilinin parlamentoda işgal ettikleri sandalyeleri olur. Kazanacağı şey ise, bu kaybı katbekat telafi edebileceği farklı alternatifler…
Bunlardan biri, bugün izlediği Türkiyelileşme çizgisini koruyarak yoluna devam etmesiyse, bir diğeri de, onu var eden tabanın istemleriyle örtüşen bölgesel iktidar hedefine yeniden yönelebilme ihtimalidir…
05.02.2015