BDP’nin desteğiyle seçilen Kürt milletvekillerinden bir kısmının, devletin Kürtler için oluşturduğu barikatlara toslayacağı, daha seçimler öncesinden tahmin ediliyordu.
Bugün, Hatip Dicle’nin milletvekilliğinin düşmesiyle varolan sorun, yarın, cezaevinde olmalarına rağmen seçilen diğer beş kişinin tahliye edilmemesiyle daha da vahim bir hal alabilir.
Bu sorunun musebbibi Kürtler olmadığı gibi, onların yüksek oylarıyla seçilen ve Kürtlerin yasal temsilcileri olduklarına hiç kimsenin itiraz edemeyeceği şahıslar da değil..
Eğer ortada bir suçlu, ya da daha yumuşak bir ifadeyle sorumlu aranacaksa, o da devlet ve devletin yasama, yürütme ve yargı organlarıdır…
Mevcut olan soruna el atıp, çözmek de onların acil görevidir.
Bu konuda hiç kimsenin Kürtlere ve dolayısıyla seçilen bağımsız vekillere akıl verme, onların nasıl hareket etmeleri konusunda yol göstermeye hakkı yoktur.
Onların bu konuda demokratik hakklarını kullanarak, tepkilerini dile getirmeleri, temsil ettikleri kesimlere karşı sorumluluklarının bir gereğidir.
Gerek DTK’nın dün almış olduğu tavsiye kararı ve gerekse seçilen milletvekillerin Hatip Dicle’nin gaspedilen haklarının geri verilinceye kadar parlamentoyu boykot etmeleri yönünde ortaya koydukları tavır, yerinde ve haklı bir tavırdır.
Dün Diyarbakkır’da biraraya gelen vekillerin uzun süren tartışmalar sonucunda aldıkları ortak karar, bir basın toplantısıyla Diyarbakır bağımsız milletvekili Şerafettin Elçi tarafından yapıldı.
Açıklama da, „Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku, Türkiye halklarının barış içerisinde ve özgürce bir arada yaşaması amacıyla yan yana geldiği günden beri bir çok operasyonun hedefi haline gelmiştir. YSK vetosuyla başlayan süreç, keyfi tutuklama ve gözaltılar, askeri ve siyasi operasyonlarla hiç durmadan devam etmiştir. Bu engelleme ve barış sürecinini önünü tıkama operasyonlarının son halkası Diyarbakır Milletvekili sayın Hatip Dicle’nin yasal hakkının yetkisiz bir kurum tarafından gasp edilmesiyle sonuçlanmıştır. Dün, bu tarz operasyonlardan mağdur olduklarını iddia edenler, bugün bu operasyonun bizzat mimarlığını üstlenmiş durumdadır. Halklarımıza barış ve özgürlük sözü vermiş olan blokumuzun bu şartlar altında benzeri operasyonlara sürekli muhatap olacağı anlaşılmıştır. Parlamento ve iktidar bu haksızlığı giderme ve demokratik siyasetin önünü açarak çözüm olanaklarını geliştirme yolunda somut bir adım atıncaya kadar parlamentoya gitmeyeceğiz. Ak Parti yönetimi, çalınmış milletvekilliğini hakkı olana derhal iade etmelidir. Tüm demokrasi güçlerini, barış ve özgürlük sürecini baltalayan bu operasyonlara karşı, demokrasiden taraf olmaya davet ediyoruz“ denildi.
Bağımsız vekillerin aldıkları bu kararlar doğrudur, doğru olduğu kadar da yapıcı kararlardır.
Bugün itibariyle alınmış olan bu kararlar, yarın başka merkezlerin alacağı kararlarla örtüşse de, bunun yadırganacak bir tarafı olmaz.
Ancak halkın büyük çoğunluğunun oylarıyla temsilcilik sıfatını kazanan bu vekillerin bu gün almış oldukları kararları, geçmişte olduğu gibi Kandil’in ya da İmralı’nın tercihleri doğrultusunda değistirmeleri, Hatip Dicle’nin gaspedilmiş haklarını geri getirse bile, başta kendileri olmak üzere temsil ettikleri Kürtlerin davalarına zarar verir ve onları ciddi bir şekilde yaralar.
Bu nedenle Hatip Dicle’nin şahsında bugün karşımıza çıkan sorun, yarın Kürtlerin geleceği açısından bir hayra alamet olabileceği gibi, içinde bulunduğumuz şer ortamının daha da derinleşmesine de sebep olabilir…
Her şeye ve her kerkese rağmen seçilen Kürt vekillerin bugün ortaya koydukları tavırlarında ısrar etmeleri, Hatip Dicle’ye meclis yolunu açabileceği gibi, Kürt sorunun çözümü için temsil konusunda hala varolan önemli bir handikapı da ortadan kaldırır.
Aksi takdirde, Ankara’nın bugün karşıkarşıya bulunduğu sorun çözülür, ancak seçilen 35 vekilin Kürtleri temsil etme meşruiyetleri hava da kalır…
24.06.2011
firataras@navkurd.eu