Algı kayması, kişinin gördüğü ya da duyduğu bir şeyi gerçeğinden farklı bir şekilde algılamasıdır.
Aslında bir hastalıktır, algı kayması.
Herhangi bir siyasi partinin ya da herhangi bir futbol takımının müzmin taraftarları arasında sıkça rastlanılan bir hastalık…
Bu hastalığa yakalanan kişi, gördüğüne değil, görmek istediğine, duyduğuna değil, duymak istediğine kendini simüle eder.
Eğer sözkonusu olan kişi bir futbol takımının fanatik bir taraftarıysa, kendi takımının tüm hata ve eksikliklerini hakemin tarafgirliğine, sahanın kötülüğüne, çimlerin düzgün olmayışına bağlar, karşı takımın başarılarını ise, tek kelimeyle şans diye izah eder, geçer.
Az gelişmiş bir toplumda yaşayan ve siyasi bir partinin taraftarı olan kişiler de, kendilerini nasıl tarif ederlerse etsinler, onlar da, partilerinin eksikliklerini gören, bu eksikliklerini gidermeleri için eleştiride bulunan herkesi düşman, kıskanç ya da en hafif bir tabirle onları rakip bir partinin taraftarlığıyla itham ederek, rahatlamaya çalışırlar.
Tıpkı Hak-Par taraftarlarından bazılarının bana yönelik sayıp, sövdükleri gibi…
Bir süre önce Ankara’da yapılan Hak-Par kongresiyle ilgili bir yazı yazınca, algı kayması hastalığına yakalanmış birçok kişiden hakaret ve küfür dolu mailler aldım. Neymiş efendim, ben Hak-Par delegelerinden % 41’nin kayıp olduğunu yazmışım. Kemal Burkay’ın sadece 274 delegenin oyuyla seçildiğini belirttmişim. Hak-Par kongresiyle ilgili yazı yazarken, aslında kendimi gündemleştirmek istemişim v.s.
Oysa yazdıklarım ortada, merak eden Navkurd sitesine girer, sözkonusu yazıyı bir kez daha okur…
Şimdi tekrar işin gerçeğine dönecek olursak, siyasetle uğraşan, ya da merak edip takip eden herkes de bilir ki, Türkiye genelinde örgütlü bir partinin sahip olması gereken asgari delege sayısı 1100 dur. Çünkü siyasi partiler yasasına göre bir partinin bir ildeki delege sayısı, o ilin çıkardığı milletvekili sayısının iki katı olması gerekir. Bunun dışında doğal delege olan kurucuları ve varsa o partiye mensup milletvekili sayısını da buna eklemek gerekir.
Örneğin Hak-Par ile aynı gün kongresini yapan MHP’nin delege sayısı yanılmıyorsam 1240 idi. Bunlardan 1100’ü normal olarak il kongreleri sonucu seçilen delegeler, geriye kalan 140’ı ise partinin kurucuları ile milletvekillerinden oluşuyordu.
Bir süre önce yine Ankara’da kongrelerini yapan BDP’nin delege sayısı 1192, Ak Parti’nin ise 1490 idi.
Hak-Par, bir çok yerde örgütlü olmadığı için doğal olarak delege sayısı da diğer partilere göre daha az. Kendilerinin verdikleri bilgiye göre toplam delege sayıları 470.
Yine kongreyi takip eden basının bildirdiğine göre Kemal Burkay’ın aldığı oy, 274, Mehdi Sarıkaya’nın aldığı oy 1, geçersiz olan oy ise 2.
Buna göre kongreye katılıp, oy kullanan delegelerin toplamı 277. Toplam delege sayısı ile oy kullanan delege sayısı arasındaki fark ise 193, yani % 41.
Ben, bir önceki yazımda, bunlara kayıp delegeler dedim. Yanılmış olabilirim, hatta algı kaymasına da yakalanmış olabilirim.
Yazımda yer verdiğim bilgiler doğru değilse, kasıtlı ve düşmanca bir tavrın sonucu ise, işin gerçeğini açıklamak Hak-Par’a ya da tepkilerini küfür ve hakaretle yansıtan üyelerine düşmüyor mu?
Kongreyi yöneten divanın tuttuğu kayıtlara göre gerçeği açıklamak çok mu zor?
Yoksa, Kongre Divanı delegelerin hazirun cetvelini tutmadı mı?
Toplam 470 delegeden kaç kişinin kongreye katıldığı tespit edil(e)medi mi?
Delegelerin hepsi kongreye katıldıysa, benim tabirimle kayıp olan bu 193 delege niye oy kullanmadı?
Soruları daha da çoğaltmak mümkün, ancak buna gerek de yok.
Bana gönderdikleri maillerle küfür edenler bu gerçeği en az benim kadar, hatta benden daha iyi biliyorlar. Çünkü kongreye katılan, konuşan, oy kullanan, ilgili kurullara seçilenler onlar.
Ama buna rağmen kongre ile ilgili sınırlı, diğer bir deyimle eksik bilgiyi verenler de, onlara rağmen doğru bilgiyi kamuoyuna sunanları da, hiç çekinmeden tek kelimeyle düşman ilan edenler de yine kendileri.
Şimdi kendilerine sormak gerekirse, eğer kongreyi olduğundan daha abartılı, daha çoşkulu geçti diye yazsaydım, delege sayısını, Kemal Burkay’ın aldığı oyu belirtmeseydim, ben dost, siz de başarılı bir kongre mi geçirmiş olacaktınız?
Aklınızı başınıza toplayın ve yakallandığınız şu algı kaymasından da bir an önce kurtulmaya çalışın.
Benim bu saatten sonra ne kimsenin otobüsüne binmeye, ne de o otobüsün tekerleğine çomak sokmaya niyetim var.
Ben, yıllar önce aldığım bir kararla, rot ve balans ayarları bozuk olan herhangi bir otobüsle meçhule doğru yol alacağıma, daha yavaş, ama yönüne kendim karar verdiğim iki tekerlekli bir bisikletle ve de farklı bir kulvarda yola koyuldum. Hala da o karar doğrultusunda yoluma düşe, kalka devam ediyorum.
Buna rağmen yolumuzun niye kesiştiğini merak ediyorsanız, siz, benim de bir üyesi olduğum Kürt halkının geleceği ve kaderi üzerinde tasarufta bulunma hakkına sahip olduğunuzu belirtirken, ben de size bunu doğru kullanmanız gerektiğini bir birey olarak hatırlatmak istiyor ve bunu eksik yaptığınızda da, eleştiriyorum.
Kürt halkının kime ve/ya neye göre karar vereceğini merak ediyorsanız eğer, korkmayın, onlar, benim gibilerinin yazdıklarından daha çok sizin yaptıklarınıza, temsil gücünüze bakarak sizi test eder ve ona göre de notunuzu verirler…
Ha bu arada, o testlerin yapılmasına da ne fazla zaman kaldı, ne de ondan kaçış bahanesi.
Çünkü, 2014’de iki, 2015’de de 1 kez olmak üzere sınava giren ben değil, siz olacaksınız!..
05.12.2012
firataras@navkurd.eu