Bir önceki yazımda, Dersim olayıyla ilgili CHP’nin özür dilemesinin devleti temize çıkarmayacağını, devletin sürekliliği ilkesi gereği, bugün devleti temsil eden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Erdoğan’ın öncelikle özür dilemeleri gerektiğini yazmıştım.
Doğrusu Erdoğan’ın özür dileyeceğini beklemiyordum. Ancak iki gün aradan sonra dilediği özür ile Erdoğan, beni bir kez daha şaşırttı.
Erdoğan, devlet arşivlerinden verdiği rakamlarla Dersim’de yaşananların katliam olup olmadığı konusundaki tartışmalara da son noktayı koydu. Açıkladığı belgelerle „resmi tarihi“ adeta bir paçavraya dönüştürdü.
Ancak Erdoğan’ın bu çıkışı bile Dersimlilerin ezberini bozamadı.
Dersimlilerin önemli bir kesimi Atatürk’ü kutsamaya devam ederken, diğer kesim ise Erdoğan’ın niyetine takılıp kaldı…
Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’in Başbakanı; „Atalarım size katliam yaptı. Ben onların bu yaptıklarından dolayı sizlerden özür diliyorum“ diyor.
Dersimli kardeşleimiz; „Başbakan’ın niyeti farklı, bu nedenle özrünü kabul etmiyoruz“ diyorlar…
Dersim katliamının aktörlerinden biri olan ve daha sonra Dışişleri Bakanlığı ve Senato Başkanlığı yapan Çağlayangil anılarında, “Cumhuriyet devrindeki ayaklanmalar başka iş, Dersim harekâtı başka iş. Benim bildiğim ve iştirak ettiğim kadarıyla Dersim, Türkiye’deki Kürtler meselesinin önemli bir parçasıydı… Bunları nasıl asimile edelim ve Cumhuriyet Kürtlere nasıl bir siyaset takip etmelidir davası güdüldü. (…) Mağaralara iltica etmişlerdi. Ordu zehirli gaz kullandı. Mağaraların kapısının içinden bunları fare gibi zehirledi. Ve yediden yetmişe o Dersim Kürtlerini kestiler. Kanlı bir hareket oldu. (…)” diyor.
Tunceli CHP Milletvekili Kamer Genç, Star Gazetesi yazarı Aziz Üstel’e, „İhsan Sabri Çağlayangil’in Dersim’le ilgili anılarına niye inanayım ki! Hem Atatürk, hem İnönü, hem de CHP’den nefret ederdi” diyor…
Husamettin Cindoruk, 28 Kasım tarihli Radikal Gazetesi’nde Ezgi Başaran’a ; Celal Bayar’ın Dersim’le ilgili kendisine; „Cumhuriyet Milli Misak sınırları içerisinde tamamen egemen olmuştu. Hakkâri dahil, Trakya dahil bütün ülkede Cumhuriyet egemendi, bir tek Tunceli dışında. Tunceli’deki mütegallibe Tunceli’yi Cumhuriyet’in dışında tutuyordu. Polis, jandarma oraya giremiyor, vergi alamıyordu. Coğrafyası böyle bir direnmeye çok müsaitti. Bunu aşmak için çok uyarı yaptık, kanunlar çıkardık ama olmadı. Atatürk sonunda bize vurun dedi, vurduk. Tenkir ve tedip ederek Cumhuriyet topraklarına Tunceli’yi kattık“ dediğini söylüyor.
Dersimliler; „Celal Bayar CHP’nin ezeli rakibiydi“ diye itiraz eedeceklerini duyar gibiyim…
Dersim isyanı sırasında Atatürk’ün hayatta olduğunu ve isyanın bastırılması emrini de Atatürk’ün verdiğini söyleyen Hak ve Eşitlik Partisi (HEPAR) Genel Başkanı Emekli General Osman Pamukoğlu; „Atatürk sağdı, her şeyi yaptıran Atatürk’tü. O kadar Atatürk’tür ki Trabzon’da Atatürk’ün kaldığı bir ev var. O evde Atatürk bu Dersim isyanında Karadeniz bölgesindeydi, bizzat haritaya kırmızı ve mavi, kendisi işaretlemiştir. Bizim kuvvetlerimiz ve isyancıların kuvvetleri diye. Kendi el yazısı ve farklı askeri şekiller çizmiş, oklar çizmiş ve harekatın nasıl yapılacağını ve ortadan kaldırılacağını bizzat kendisi eli ile yazmış ve şekillendirmiştir. Harita Trabzon’dadır“ diyor…
Dersimlilerden ses çıkmıyor…
Başbakan Erdoğan, Dersim’de yapılanın katliam olduğunu söylemekle kalmıyor, bir de bu yapılanlardan dolayı özür diliyor…
Dersimliler ise; „Erdoğan’ın niyeti farklıdır“ diyorlar…
Bugüne kadar bir çok araştırmacı Dersimlilerin bilinen bu tavrını Stockholm Sendromu ile açıkladı. Ancak bu bile yetmiyor.
Çünkü bu katliamın emrini verenler ve katlima katılanlar, tek tek suçlarını itiraf etmelerine rağmen, Dersimliler, „hayır bir yanlışlık olmalı, siz katil olamasınız“ diye adeta itiraz ediyorlar…
Bununla da kalmayıp en kutsal gördükleri ibadethanelerinde, ev ve işyerlerinde kendi katillerinin resimlerini asıp, onları aziz ilan ediyorlar…
Ancak Erdoğan’ın özrü, Dersimlilerle ilgili bir bilinmeyeni daha ortaya çıkardı. O da şu ki, bugün Dersim olayını bir katliam olarak gören kimi kesimler de, aslında genelden pek farklı düşünmüyorlar.
Onlar da Atatürk’ü diğerleri kadar kutsuyorlar. Aradaki fark, genelin bu kutsamayı açıkça yapması, azınlık olan kesimin ise bunu, „ama“larla örtmesi…
Tam da bu noktada CHP Milletvekili ve İnönü’nün torunu Gülsün Bilgehan’ın sarf ettiği sözleri anlam kazanıyor.
Ne diyor Milli Şef’in torunu Gülsün Bilgehan; “Bence sonuca bakmak lazım. Sonuçta bugün Tunceli bölgesi en görgülü, en eğitimli, demokrasiye inanan insanlardan oluşuyor. Mesela sürgünlerden söz ediliyor. O sürgünlerde çok iyi yetişmiş genç kızlar da var. Belki o bölgede, ortaçağ şartlarında kalsalardı o aileleri kuramayacaklardı.”
Dersim olayını bir katliam olarak tanımlamakla birlikte, Erdoğan’ın bu katliamdan dolayı dilediği özürden ziyade, Erdoğan’ın niyetine takılıp kalanları ancak Gülsün Bilgehan’ın bu sözleri sayesinde anlamak mümkün olabilir…
Kılıçdaroğlu’nun; „Erdoğan’ın asıl niyeti Atatürk ve Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyeti ortadan kaldırmaktır“ şeklindeki tanımlaması doğruysa, ben bu niyetin bir an önce gerçekleşmesini umit ediyorum.
Eğer bizim bilmediğimiz farklı bir niyeti varsa Erdoğan’ın, onu da bize niyet okuma adı altında, aslında bünyelerine sinmiş olan Kemalist damarı örtmeye çalışan Dersimliler lütfen açıklasınlar…
28.11.2011
firataras@navkurd.eu