Dr. Kemal S. Qadir adında bir zatın Ekim ayının ortlarında Güney Kürdistan’a giderken, yakalanıp cezalandırılması, Kuzeyli Kürtlerin çok zoruna gitmişe benziyor.
Kuzey Kürtlerine ait internet sitelerinin tek gündemi, Dr. Kemal S. Qadir ve ona verilen ceza oluşturuyor.
Kimdir bu Dr. Kemal S. Qadir?
Uzun yılardır Avusturya’da yaşayan ve oranın vatandaşı olan Güneyli bir kürt. Bu güne kadar adı sanı belli olmayan bu şahsın tek özelliği, başta Barzani ailesi olmak üzere, Güney’deki ulusal hareketi aşağılayan, ağza alınmayacak kelimelerle hakaret eden, Güney’de bugün varolan otoriteye ilkelce meydan okuyan biri.
Bu şahıs aylardan beri basın ve yayın yoluyla yaptığı küfür ve hakaretlerle yetimeyerek, biraz da cebinde taşıdığı Avusturya pasaportuna da güvenerek, Güney Kürdistan’a gitti. Orada yakalandı, yargılanıp 30 yıl hapis cezasıyla cezellandırıldı.
Cezayı veren de alan da Kürt olmaları itibariyle Kürtlerin ilgi duyup, olayı yorumlamaları doğal. Doğal olmayan yanı ise, Kuzeyli Kürtlerin ileri sürdükleri argümanlar.
Birincisi, daha statüsü bile belli olmayan Güney Kürdistan yönetiminin ideal bir demokrasi örneği olarak varsayılması.
İkincisi, bu kişinin söyledikleri gözönünde bulundurulmadan, küfür ve hakaretlerinin bir düşünce bildirimi olarak değerlendirilmesi.
Bir kere Güney Kürdistan, bugünkü yapısı itibariyle ideal bir demokrasi örneği değil, kısa sürede olması da düşünülmemeli. Kaldı ki dünyanın en gelişmiş demokrasilerinde bile hiç bir kimseye ne bir kuruma ne de bir aileye hakaret etme ve aşağılama yetkisi ve özgürlüğü verilmiyor. Bir bireyin özgürlük sınırı, diğerinin özgürlük sınırının başladığı yerde bitiyor. Bu, demokrasilerde birey özgürlüğünün temelini oluşturuyor.
Dolayısıyla Dr. Kemal S. Qadir’in yaptığı küfür ve hakaretleri vatandaşı olduğu Avusturyalı bir aileye ya da hükümet yetkililerine yapması halinde, bu ülkede ödüllendirileceğini herhalde kimse ileri süremez.
Güney’de verilen cezanın ağırlığını eleştirmek farklı, ama küfür ve hakaret özgürlüğünü fikir suçu olarak değerlendirip, onu destekler yönde hareket etmek ise farklı…
Kuzeyli Kürtlerin anti-demokratik uygulamalardan çok çektikleri bir gerçek. Bu sıkıntı ve duyarlılıktan hareketle sahiplendikleri bir yönetimden anti-demokratik bir uygulamaya şahit olmaları elbette istenilen bir durum değil. Ancak onların bugüne kadar anti-demokratik yönetimlerden çektikleri ise, onların küfür ve hakaretlerinden kaynaklanmıyor. Aksine karşılaştıkları ceza ve müeyyideler, onların masumane istemlerinin bir sonucu. Bunları birbirine karıştırmamak gerekir.
Ancak Kürtlerin bu olayla ilgili değerlendirmeleri, kendilerini dışa karşı farklı göstermelerinin bir sonucu. Bu hataları da yeni de değil. Yılardan beri söylemlerini belirleyen, kendi istemlerinden ziyade, başkalarının kendileri hakında söyleyebilecekleri değerlendirmeleri etkili oldu.
İlk yanlışlıklarını din konusunda yaptılar. Salt ortak dine mensup olmalarından dolayı uzun yıllar kendilerini baskı altında tutan devletlere katlandılar. Din kardeşliğini en fazla sahiplenerek savundular ve bunun cezasını ağır bir şekilde ödediler, hala da ödemeye devam ediyorlar.
İkinci hatayı ise sosyalizm konusunda yaptılar. Türk sosyalistleri tarafından milliyetçilikle suçlanmamak için yılarca ulusal taleplerini çekinerek dillendirdiler, birlik ve kardeşlik politikasını öne çıkardılar. Bu politikayı öne çıkardıkça, ulusal değerlerinden uzaklaştılar.
Aynı hatayı bugün demokrasi konusunda hem de üçüncü kez tekrarlıyorlar. Güney Kürdistan’da yaşanan bu olayı abartarak ve hatta içini boşaltıp değerlendirmekle, mücadele ettikleri sömürge devletlere ve Kürtlerin insani ve ulusal taleplerine karşı çıkan ve bu taleplerinden dolayı onları milliyetçilikle suçlayan kesimlere karşi ne kadar demokrat olduklarını ispatlamaya çalışıyorlar.
Kaldı ki bu olayı dillendiren kişilerin geçmişte ya da bugün yeraldıkları örgütlemelerdeki tutum ve davranışları, onların ne kadar demokrat oldukları konusunda da yeter ölçüde bilgi vermektedir.
Sonuç olarak cezanın niteliğine ve fazlalığına karşı elbette herkesin değerlendirme yapma hakkı ve yetkisi vardır ve olmalıdır da. Ama bu, demokratik bir hak adına başka bir hakkın ihlaline yol açmamalıdır.
26.12.2005