Cumhuriyet’in kuruluşundan 2000’li yıllara kadar devletin izlemesi gereken plotikaları belirleyen Harp Akademileri ve bu politikalar doğrultusunda toplumu zapturapt altında tutan da ordu iken, Erdoğan’ın „ustalık dönemim“dediği bugünkü süreçte ise, Harp Akademileri’nin yerini Polis Akademileri, ordunun yerini de polis teşkilatı aldı.
Yetiştirdikleri ürünlerin toplumda neden oldukları sonuçlara bakıldığında, Akademi yerine daha çok birer zaptiye mektebi olan bu kurumlar, sahip oldukları silahlarından aldıkları güçle, toplumun yaşamında hep başrolü oynadılar. Silahlıların hep başrol oynadıkları Türkiye filminde seçilmişler ise, kimi zaman yardımcı rollerde, kimi zamanlarda da sadece figüranlıkla yetindiler…
Erdoğan’ın ustalık döneminin gözde kurumu olan Polis Akademisi’ne bağlı Uluslararası Terörizm Merkezi (UTSAM) „Türkiye’de Terörü Besleyen Kaynaklar“ı araştırmış.
Antalya’daki terör sempozyumunda ilk defa açıklanan araştırma, cemaat ve iktidara yakınlıklarıyla bilinen gazetelerde genişçe yeraldı.
Sözkonusu araştırma, Kürt nüfusun yoğun olduğu 24 ilde (İstanbul dahil), 2 bin 63 kişiyle yüz yüze görüşülerek yapılmış.
Araştırmanın sonucuna göre Kürtlerin dağa çıkımasına neden olan etkenler ise, şöyle sıralanıyor:
Dağa çıkan gençlerden bir yakınının ölmüş olmasının etkili olduğunu düşünbenlerin oranı yüzde 62.
Ailesinden veya akrabasından siyasî tutuklu bulunmuş olmasını gösterenlerin oranı yüzde 53.
Akrabaları arasında PKK mensubunun bulunmasının örgüte katılımı etkilediğine inananların oranı yüzde 58.
Kamu görevlilerinin hatalarının etkili olduğunu düşünenlerin oranı yüzde 60.
Faili meçhul cinayetlerin örgüte katılımı etkilediğine inananların oranı ise yüzde 63.
Ayrıca, işsizlik, Roj Tv’nin yayınları ve zoraki evlilikler de dağa çıkışta etkili olan nedenler olarak sıralanıyor.
Salt ortaya konulan sonuçlar itibariyle bakıldığında, yadırganacak bir durumun olmadığı görülebilir.
Ancak amaç, dağa çıkışın ana nedeni olan Kürtler ve Kürt sorunu gizlenerek, salt bir güvenlik sorunu ve bu soruna karşı devletin aldığı kimi önlemlerin bir sonucu olarak yansıtılıyorsa, işin rengi değişiyor.
Eğer salt akrabası tutuklandı diye Kürt gençleri dağa çıkıyorlarsa, Fenerbahçe imparatoru olan Aziz Yıldırım’ın tutuklanmasıyla da kimi Kürtlerin dağa çıkması gerekirdi.
Dağa çıkışta „Faaili Devlet“ cinayetlerinin etkisi de inkar edilemez. Ancak yakınları bu cinayetlere kurban gittiler diye Kürt gençleri dağa çıkıyorlarsa, aynı cinayetlere kurban giden, Uğur Mumcu, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok gibi aydınların, hatta Cumhurbaşkanı koltuğunda iken aynı akibete uğrayan Özal’ın akrabaları niye dağa çıkmadılar…
Kamu görevlilerin hatalarının etkisi yüzde 60 olarak gösterilmiş. Sonuç olarak bu da doğruya yakın bir rakam, ancak hangi hataları.
Hata mı, yoksa işkence ve baskı mekanizması olan devletin bölgeye yönelik özel olarak yetiştirip, gönderdikleri seçme elemanlarının bilinçli uygulamaları mı?
Kürt gençlerinin dağı tercih etmelerinde, sözkonusu araştırmada ortaya çıkan sonuçların etkili olduğu bir gerçek. Ancak bu nedenlere de kaynaklık eden bizzat Kürt sorunun kendisi değil mi?
Kürt sorunu çözülmediği sürece, bahsedilen bu nedenler ortadan kalksa da dağ, hep bir adres olarak Kürt gençlerinin ajandalarında yerini koruyacaktır.
Devletin yol haritasını belirleyen polis mantığı olunca, bu yol haritasına göre uygulamalarda kaçınılmaz olarak, ovadakileri içeri almak, dağı da yakıp küle dönüştürmek olacaktır.
Dolayısıyla dağa çıkış nedenine değil, dağın ardına bakmak gerekir.
Oysa dağın ardına bakıldığında, orada 1800’lerin başından günümüze kadar gelen devletin baskı ve zulüm politikalarının etkisi görülecektir.
Dağın ardında Sêx Said’in, Seyid Riza’nın ve binlerce Kürdün hunharca idam edilmelerinin etkisi görülecektir.
Kimliği inkar edilen, dili yasaklanan bir ulusun dramı görülecektir.
Dağın ardına bakılmadan yapılan bu türden araştırmalar belki geçici bir süre için toplumun uytulmasına hizmet edebilir, ancak sorunu ortadan kaldırmaz…
Eğer Erdoğan ustalık döneminde bir eser bırakmak istiyorsa, Kürt sorunu konusunda izleyeceği politikanın alt yapısını oluşturmak için işi, ordudan alıp başka bir silahli güç olan polise havale etme yerine, bilim adamlarına bırakmalı.
Kanat önderlerinin bilgi ve birikimlerinden, demokratik kitle örgütlerinin ve sendikaların bugüne kadar yapmış oldukları çalışmalarından yararlanmalı…
12 Haziran seçimleri öncesi halka vaad ettiği demokratik bir anayasanın hazırlanması için uzman hukukçulara başvurmalı…
Buna karşın zaptiye mekteplerinin hazırlayacağı yol haritasına bel bağlarsa, ülkedeki tüm ovalar bile dağlara dönüşebilir…
12.12.2012
firataras@navkurd.eu