Dün, 20 Temmuz günü, Kobanê ile dayanışmaya giden gençlerin Suruç’da yaptıkları basın açıklaması esnasında bir bomba patlatıldı. Şu ana kadar gelen bilgilere göre 32 genç yaşamını yitirdi, bir o kadarı da ağır yaralı.
Bombanın pimini kim çekti?
Bu kanlı eylemin emrini kim/kimler verdi?
Bu eylemin yapılmasını isteyenlerin amaçları neydi?
Bu sorulara doğru yanıt veren ne bir devlet yetkilisi, ne de bir siyasi parti temsilcisi oldu.
Hemen herkes İŞİD’e odaklandı.
Emri verenin İŞİD, bombayı patlatanın da çarşaflı bir İŞİD’çi olduğu, daha ilk andan itibaren dillendirildi.
İŞİD’in böylesi bir eylemi yapmış olması, uzak bir ihtimal değil.
Eylemin Türkiye sınırları içerisinde yapılmış olması ve bu eylemle Kürtlerin hedef seçilmesi ilk etapta İŞİD’i adres gösterse de, bu, farklı ihtimalleri ortadan kaldırmıyor.
Kaldı ki bu eylem yüzdeyüz İŞİD ürünü olsa bile, İŞİD den çok Çözüm Süreci’ni sonlandırmak isteyenlerin amaçlarına hizmet ediyor.
Dolayısıyla süreç yeni bir evreye girerek isim değiştiriyor.
Sürecin yeni ismi ne yazık ki, Suruç oluyor.
Öyle görünüyor ki bundan böyle, „Kürt-Türk Barışı“ yerini yeniden savaşa terkedecek.
Kimine göre „Türk-Kürt Barışı“, kimine göre „Çözüm /Çözülme Süreci“ olarak adlandırılan sürecin bu noktaya gelmesinde aslında yadırganacak bir durum da yok.
Çünkü, gerek bu süreci başlatan ve gerekse sürece muhatap olan her iki tarafta da, işin başından itibaren karşılıklı bir güven sorunu vardı.
Birbirleriyle kapalı devre ilişki kurmalarına, aracılar üzerinden görüşmelerine ve son olarak bir masa etrafında bir araya gelmelerine rağmen, birbirlerine güven duymuyor, bu nedenle her seferinde aldıkları ortak kararları bir türlü hayata geçiremiyorlardı.
Sürecin mimarı olduğunu her defasında dile getiren Erdoğan ve partisi AKP, ilk başta koşar adım yol katetmelerine rağmen, belli bir aşmadan sonra bir adım ileri, iki adım geri atarak başladıkları noktaya doğru yolalır oldular.
Sürecin muhatabı olan Kürtler, PKK, KCK, HDP ve Öcalan da, süreci sahiplenmekle birlikte daha ilk günden beri hep yan yollara sapmayı tercih ettiler.
Taraflar arasında varolan güvensizlik duygusu, özellikle 7 Haziran seçimleri öncesi tavan yaptı.
HDP kurulan masayı görmemezlikten gelerek Erdoğan ve AKP karşıtlığı temelinde kendisini konumlandırdı, Erdoğan ve AKP ise kurulu olan çözüm masasını devirdi.
Seçim öncesi süreçte Diyadin’de, Mersin ve Adana’da, Erzurum’da, nihayet seçimden bir gün önce Diyarbakır’da yaşanan olaylar sürecin zehirlenmesine yol açtı.
Seçim sonrası ortaya çıkan tablo, kopuşu derinleştirdi ve nihayetinde kör-topal da olsa yürüyen sürecin sona doğru gidişini hızlandırdı.
Suruç, geriye dönüşte varılan son noktadır.
Cözüm Süreci’nin aktörleri olan AKP ile HDP, Erdoğan ile Öcalan iki seçenekten birini tercih etmek zorundadırlar.
Ya yaşanan bunca olaydan ders çıkarıp karşılıklı güveni tesis etmek şartıyla devrilen masayı yeniden kurup, yeni bir başlangıç yapacaklar, ya da yeni Suruçların yaşanmasına kendilerini şimden alıştıracaklar…
Bunun dışında ne üçüncü bir seçenek, ne de üçüncü bir aktör var…
İŞİD’i hedef göstermek, yaşanan ve bundan sonra da yaşanacak kanlı eylemleri salt İŞİD ile bağlantılandırmak, sadece işin kolayına kaçmaktır.
21.07.2015
firataras@navkurd.eu