Aylardır beklenen CHP Kurultayı nihayet gerçekleşti. Bilcümle AKP karşıtlarının umut bağladığı CHP Kurultayı, Kılıçdaroğlu’nun istediği Blok Liste dışında kayda değer bir sonuç doğuramadı. Bağlanan umutların gerçekleşmesi böylelikle bir kez daha başka bir bahara kaldı…
Gerek Kılıçdaroğlu’nun kurultay konuşması ve gerekse ortaya çıkan PM tablosuyla CHP‘nin, 2011 Haziran’ında yapılacak seçimlerde iktidara alternatif olması, bu yeni yapısıyla da pek olanaklı gibi görünmüyor.
Bu kurultayın doğurabileceği bir sonuç varsa o da, yakın zamanda CHP’de gelenekselleşen hizipler çatışmasının bir kez daha yaşanacağıdır.
Örneğin Türkiye’nin çözüm bekleyen sorunlarına CHP’nin nasıl bir politikayla yaklaşacağı ve bunları hangi yöntem ve araçlarla çözeceği konusunda Kılıçdaroglu, bugüne kadar bilinenin dışında yeni bir şey söylemedi. CHP’nin bilenen klasik söylemini tekrarlandı.
Türkiye Cumhuriyeti tarihiyle özdeş olan ve bu süre içerisinde birincil derecede çözüm bekleyen Kürt Sorunu konusunda da kayda değer tek bir söz bile edilmedi. Bırakın çözüm önerileri, Kürt kelimesi dahi bu kurultaydan içeri giremedi.
Türkiye nufüsünün yaklaşık yüzde 25-30’nu oluşturan ve son 20 yılda CHP’ye bir tek oy bile vermeyen Kürtlere, Kılıçdaroğlu’nun verdiği dolaylı mesaj ise; „Yüzde 10 seçim barajı ucubesini de kaldıracağız… Güneydoğu raporumuzu yeniliyoruz … Lozan tapu senedimizdir, bu senede sadık kalacağız… Berivan da bizim, Hakan da bizim. Rojin de bizim, Agop da bizim. Ferhat ile Şirin de bizim. Mem-u Zin de bizim. Biz Türkiye Cumhuriyeti’nin yurttaşlarıyız. Bizi kimse ayıramaz. Önce insan diyeceğiz. Diyarbakır’da fabrika kuracağız…. Orada mayınlı araziler var değil mi? Onlar temizlendikten sonra, cumhuriyetin en büyük toprak reformunu yapacağız. Topraksız köylülere dağıtacağız ve oralar modern tarım işletmeleri olacak…“ dan ibaret kaldı.
Görüldüğü gibi % 10 seçim barajı dışında kayda değer bir şey yok. Kaldı ki, bu da salt Kürtleri ilgilendiren bir sorun da değil. En fazla Kürtleri ilgilendirse bile seçim barajının kaldırılması, Kürt sorununun çözüleceği anlamına da gelmiyor.
Kılıçdaroğlu’nun; „Güneydoğu raporumuzu yeniliyoruz“ dediği rapor, SHP’nin 1989 yılında hazırlayıp kamuoyuna sunduğu meşhur Kürt Raporu’dur. „Güneydoğu Raporu“ tanımlamasıyla Kılıçdaroğlu, Baykal’ın da gerisine düşüyor, Kürt kelimesini telafuz etmeye bir türlü dili varmıyor.
„… Lozan tapu senedimizdir, bu senede sadık kalacağız… „diyor. Bana göre bu, başa dönüyoruz; bu senede uyulmasa, Koçgiri’de, Amed’de, Gelîyê Zîlan’da, Dersim’de yaşananları yeniden yaşatacağız anlamına geliyor.
„… Berivan da bizim, Hakan da bizim. Rojin de bizim, Agop da bizim…“ diyor Kılıçdaroğlu. Bunlar dün de sizin vatandaşlarınızdı. Ama ne yaptınız onlara… Hakan’ı adına yakışır bir şekilde başüstünde tuttunuz. Berivan’ın kimliğini yokettiniz. Rojin’in gününü karartınız. Agop’a yaptığınızla Hitler’e örnek teşkil ettiniz…
„… Diyarbakır’da fabrika kuracağız…“ diyor Kılıçdaroğlu. Eğer bu halk fabrikayla fit olsaydı, bu işi Kılıçdaroğlu’nun Ata’sı ve adaşı olan Mustfa Kemal ile halledilir, dolayısıyla bu sorun Kılıçdaroğlu’na miras olarak kalmazdı…
„… Orada mayınlı araziler var değil mi?“ diyor Kılıçdaroğlu.
Oralar dediği neresi. Kılıçdaroğlu, daha oraların adını dahi ağzına alacak cesareti gösteremiyor, adını koyamadığı o sorunu nasıl çözecek. Eğer bu iş, fabrikayla, toprak reformuyla, işle, aşla olmuş olsyadı, Kürtlerin ruhani lideri olan Şex Said, Miralay olan Cibranli Xalıd, Milletvekili olan Yusuf Ziya, İhsan Nuri Paşa, Dersim Generali Seyid Rıza, Alişer, Musa Anter gibi binlerce Kürt aydını ve toplumun ileri gelenleri olan şahsiyetler boşuna ölüme meydan okumazlardı…
Kılıçdaroğlu, sözümona bu çözüm önerileriyle, ya soyunu sopunu dayándırdığı Nasreddin Hoca gibi Kürtlere şaka yapıyor, ya da tüm Kürtleri kendisi gibi onursuz görüyor.
Oysa tarhin en kadim halklarından biri olan Kürtler, bu günlere onurlarıyla, köklerine olan bağliliklarıyla, kendi toprakları üzerinde bir gün onurlu ve özgürce yaşaayabilecekleri umuduyla varlıklarını korudular, bu günlere kadar geldiler… Bu gün de aynı duygularla hareket ediyorlar.
Bu onurlu halkın günü gelince, Kılıçdaroğlu’nun bu şakalarına elbette verecekleri cevapları da var.
Bu Kurultay’ın Kürtler için belki de en ilginç sonuçlarından bir tanesi de, Sezgin Tanrıkulu’nun CHP PM’sine seçilmiş olmasıdır.
Peki, Diyarbakır İHD ve Baro Başkanlıklarını yapan, Kürt sorunun çözümü konusunda bugüne kadar cesaretli çıkışlarıyla dikkat çeken Tanrıkulu’nun, Kilıçdaroğlu’na yoldaş olmasına ne demeli?
Ne demiş atalarımız; kişinin ne olduğuna değil, ne olacağına bakmalı…
Tanrı(nın)kulu olmakla Diyarbakır’dan birtürlü milletvekili olamayan Sezgin, Kılıçdaroğlu’nun kulu olmayı seçmekle bu muradına belki de Ankara’dan ulaşır…
Kim bilir…
19.12.2010
firataras@navkurd.eu