Üzerinde yaşadığımız topraklar kanla beslenir. Bu topraklarda yaşanan barış da savaş kadar kanlı olur…
Paris’te akıtılan Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Söylemez’in kanları da bu kadim toprağın kana olan ihtiyacının bir sonucudur.
Kürtlerin son kalkışmaları dedikleri PKK’nin silahlı mücadelesi, 15 Ağustoş 1984’de Eruh ve Şemdinli’de gerçekleştirdikleri eylemlerle başladı. 1993’e kadar tam 9 yıl aralıksız bir şekilde devam etti.
Son 20 yılda PKK’nin zaman zaman tek taraflı ateşkeş ilanı ve yine zaman zaman devletle yapılan gizli barış girişimlerine rağmen süren savaş, bugüne kadar sürdü.
Yaklaşık 30 yıldır devam eden savaşın insani ve mali bilançosunu çıkarmaya gerek yok. Çünkü bu süreci yaşayan, bu sürece şahit olan ve arada bir de olsa gazete manştlerine göz gezdiren, dizilerin reklam aralarında televizyonların haber bültenlerine gözü takılan herkesçe bilinmektedir.
Bu savaşın herhangi bir tarafın lehine sonuçlanamayacağını, diğer bir değişle her iki tarafa da kan ve gözyaşı dışında hiç bir şey kazandırmayacağını, en başta bu savaşı sürdürenler her fırsatta dile getirmelerine rağmen, bu güne kadar devam etti.
Yine son yirmi yıl içinde taraflar arasında açık ya da kapalı başlatılan barış girişimlerine defalarca şahit olduk.
Ne yazık ki bunların tümü de başarısızlıkla sonuçlandı.
Her seferinde taraflar daha işin başındayken, birileri devreye girdi, mermiler namlulara sürüldü, bir taraf „vatanı savunma“, bir taraf da „vatanı kurtarma“ saikiyle tetiklere dokundu. Barış çiçekleri filizleneceğine oluk oluk akan kan ve gözyaşı ile söndü.
Her seferinde aynı yöntem ve taktikler kullanıldı.
Buna rağmen taraflar, kendilerini boşa çıkaran ve her seferinde tekrarlanan bu oyunu açığa çıkarıp, barışın önündeki engellerı aşacaklarına, birbirlerini suçladılar. Bildiklerini kendi tabanlarıyla bile paylaşma yoluna gitmediler.
Her defasında başladıkları noktaya geri dönerek, oynanan oyunun birer figüranına dönüştüler.
2012’nin son ayında başlayan son barış girişiminin akabinde de benzer bir oyunun ilk provası sergillendi.
Daha öncekilerden farklı olan bu oyunun iki özelliği var.
Biri, savaşın sürdüğü topraklar yerine bir Avrupa ülkesinin seçilmiş olması, diğeri ise, hedefin yer değiştirmiş olması.
Bilindiği gibi bugüne kadar yapılan tüm provakasyonlarda emirleri verenler bugün bile hala net bir şekilde ortaya çıkmamakla birlikte tetiği çeken PKK, ölenler asker ya da sivil olmak üzere, hedefte hep devlet yer alıyordu.
Son olay da ise, emri veren de tetiği çeken de şimdilik bilinmemekle birlikte, bu kez ölen savunmasız üç kadın olmak üzere, hedefte PKK yeralıyor.
Eğer bu eylemi de niyetlenilen barışa bir kurşun sıkmak olarak kabul edersek, bu eylemde tetiği çekenler farklı olsa da, karar vericilerin aynı kesimler olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Nedenine gelince, savaşın devamında çıkarı olanlar, barışa daha uzak olan tarafı hedef alırlar.
Bu kez de uzak duran taraf PKK idi ve bu nedenle de hedefin doğru ve etkileyici olması için de PKK ile şu ve ya bu şekilde özdeşleşen simge bir isme ihtiyaç vardı.
Bu kez eylem yerinin Avrupa, seçilen kişilerin de PKK’nin kurucu kadrolarından Sakine Cansız, yine diplomasi alanında aktif çalışmalar yapan Fidan Doğan ile Leyla Söylemez’in olmaları, oyun kurucularının bu oyunu daha az risk ve daha kolay bir şekilde sergileyebileceklerine olan inançlarının bir sonucudur.
Çünkü Abdullah Öcalan’ın bugün barışa yakın durması, PKK’nin Kandil, KCK ve Avrupa kanadının da aynı yakınlıkta olduğu anlamına gelmiyor. Bu kesimlerin Öcalan ile başlatılan barış girişimlerine şimdilik sıcak bakmadıklarının nedeni ise, Suriye’de ortaya çıkan gelişmeler…
Bu nedenle bu olayda tetiğin kimin tarafından çekilmiş olması çok da önemli değil.
Önemli olan geçmiş süreçlerden alınan ders ile, bu kez tarafların oyuna gelmemeleri, başlatılan barış sürecine dört elle sarılmalarıdır..
Hiç kuşkusuz bu oyuna gelinmediğinde, sivil ve savunmasız üç kadın şehidin katledilmesini aratmayacak, her iki taraftan da kimi simge isimlerin hedef tahtasına konulacağı ihtimal dahilindedir.
Çünkü savaş dönemlerinde adları adsız kahramanların kanına, barış süreçlerinde de, süreci sabote etmek için ise, adı sanı belli olan, etkili ve de yetkili olanların kanına ihtiyaç duyulur…
Kanlı da olsa barış, yine de savaşa tercih edilmelidir…
14.01.2013
firataras@navkurd.eu