Bu sabah Taraf Gazetesi’nden Ahmet Altan’ın köşe yazısını okurken, onun Kürt sorunun çözümü ve bu kirli savaşın son bulması için, Türk ve Kürt halkından beklentileriyle ilgili iyimserliğine karşı bir yazı yazmaya karar verdim. Yazıya diğer gazetelere bir göz gezdirdikten sonra başlayacak, bitirir bitirmez, yayınlanması için Navkurd’a gönderecektim.
Taraf’ın ardından Hürriyet Gazetesi’nin internet sayfasına girdim. Hürriyet’in haber başlıkları sanki benden önce davranırcasına Ahmet Altan’ın iyimserliğini boşa çıkarıyorlardı. Hakkari’de gerçekleşen son olayla ilgili verilen tüm haberler, benim yarım saat önceki duygularımı haklı çıkaran içeriklere sahiplerdi.
Altan „Pusu“ başlıklı yazısında, PKK’nin Bitlis yolunda kurduğu pusu sonucunda, beş askerle birlikte aynı anda yolda geçen başka bir arabada da biri çocuk olmak üzere üç sivilin de yaşabmını yitirdiği eylemin, Kürt halkı tarafından da onaylanmayacağını belirtiyor, Kürt halkıyla Türk halkının kol kola girip, bu türden eylemleri lanetlemeyle PKK ve Devlet Terörü’nü sona erdireceğini belirtiyor.
Benim karşı çıktığım nokta, Ahmet Altan’ın yazısında işlediği iyimserliğin yanlişlığı değil, bu iyimserliğıni Kürt ve Türk halkından gelebileceğine bağlamasıydı. Ve nihayet yazısının mürekebi daha kurumdan, Hakkari’den onlarca askerle gerillanın ölüm haberleri tüm haber bültenlerine yansıdı…
Kürt halkıyla Türk halkı, Ahmet Altan’ın beklentilerine cevap olabilecek bir ortak davranış sergileyeceklerine, iddia ediyorum ki, çoğunlukla her iki halkın mensupları şu an, hangi taraftan daha fazla kayıp verildiğinin çetelesini tutmakla meşgüller…
Çünkü her iki halk, aynı devletin çok yönlü politikalarıyla şekillendirildi. Bu gün farklı kamplarda yer almalarına rağmen, birçok konuda birbirine benzer tepkiler vermelerinin nedeni de, aynı devlet tarafından şekillenmelerinin bir sonucudur.
Bu benzerlik, onları temsil etme yetkisini kendilerinde görenlerde de mevcuttur. Otuz yıllık savaş, her iki tarafta da silahlıların silahsızlar üzerindeki vesayetini pekiştirirken, aynı zamanda silahlıların silahsızlar üzerinde iktidarlarını korumak için benzeşmelerine ciddi anlamda bir zemin oluşturdu.
Kronolojik olarak olayların seyri, yapılış biçimleri ve özellikle de zamanlaması gözönünde bulundurulduğunda bu savaşın, bir halkın hak arayışından çok, o hakkı zapteden ve her ne koşul altında olursa olsun, o hakkın iadesi önünde en büyük direnci gösteren kesimlerin elini güçlendirdiğine hizmet etmektedir.
Türk Ordusu’nun ve bu orduyu hala sevk ve idare eden devletin barbarlıkları ile, geçmişten günümüze hak arayışında olan Kürt ve diğer azınlıklara karşı yaptığı katliamlar, neden ve sonuçları itibariyle, herkesçe bilinmektedir.
Bu nedenle bu bilinen gerçeklerden çok, bu devlete karşı savaşan PKK’nin son dönemlerde kime hizmet ettiği anlaşılmayan eylemleridir.
Ne zaman ki Kürt sorununun çözümü ile ilgili bir ışık doğma ihtimalı belirse, PKK yeni bir eylemle sahneye çıkıp, o ışığın belirme ihtimalini ortadan kaldırıyor.
Bir taraftan Reşadiye, Osmaniye, Silvan, Batman, Bitlis ve son olarak bugün gerçekleşen Hakkari olayını, diğer taraftan da Heron meselesi, Dağlıca ve benzeri olayları yanyana koyduğunuzda, ortaya bir puzle çıkacaktır. Bu puzlede beliren silüet kim ve ya kimlere ait ise, bu gün süren savaş da onlara hizmet etmektedir.
Bunu çözmek için de Kürt ve Türklerin Ahmet Altan’ın beklentilerine cevap verebilecek bir düzeye gelmeleri ve bunun için de herşeyden önce kendi gerçekleriyle yüzleşmeleri gerekir
Tam da bu nedenle Ahmet Altan’ın bugün yazdıklarını gereğinden faza iyimser duygular olarak değerlendiriyor, bu iyimserliğin ancak Türk ve Kürt halkının kendi gerçekleriyle yüzleşmeye hazır olabilecekleri bir zamanda gereçekleşebileceğini düşünüyorum ki, onu da ne Ahmet Altan görür ne de ben…
19.10.2011
firataras@navkurd.eu