Görevi topluma hizmet etmek olan devleti kutsayan, ona baba rolünü biçen ve onun evlatlarına yönelik zulmünü, evlatlarının kimi niteliklerine göre ele alan bir toplumun yaşanan olaylar karşında sergiledigi tavır, ne olursa olsun, içinde iki yüzlülüğü barındırır…
Gezi olayları esnasında polis kurşunuyla yaralanan, 269 gün komada kalan Berkin’in ölümüyle sokaklara dökülenlerin önemli bir kesiminin döktüğü gözyaşlarında da bu riyakarlık vardır…
Berkin, bu ülkede toplumun büyük çoğnluğunun kutsadığı devletin kurşunuyla öldürülen ne ilk ne de son çocuktur.
Tıpkı diğerleri gibi Berkin’in katili de, ne kurşunu sıkan polis ne de AKP dir. Katil, toplumun büyük kesiminin her fırsatta kutsadığı devletin kendisidir. AKP’nin, Başbakan Erdoğan’ın ve hatta kurşun sıkan polisin rolü, devletin birer tetikçileri olmaktan iberettir. Bugün iktidarda AKP’nin olmuş olması, asıl suçlunun devlet olduğu gerçeğini değiştirmez. Bu nedenle devletin kutsallığı sorgullanmadıkça, iktidarda hangi parti olursa olsun, başka Berkinlerin öldürülmeleri bundan sonra da kaçınılmaz olacaktır.
Ayrıca Berkinlerin hala öldürülüyor olmalarının bir nedeni de geçmişten günümüze toplumun çocuk ölümleri karşısında bile takındığı çifte standartlı tutumun hala devam ediyor olmasıdır.
Ölüm ve acı üzerinden kıyas yapmak doğru bir yöntem olmadığı gibi, bu, yaşanan acıların son bulmasına da hizmet etmez. Aksine toplumun bu konuda da kutuplaşmasına yolaçar ve karşılıklı acıların yaşanmasına neden olur.
Ancak bu güne kadar Kürtlerin yaşadıkları acılar, onlara o acıları yaştan devlet kadar, toplumun önemli bir kesimi tarafından da görmemezlikten gelindi, devletin zulmüne maruz kalanlarla bir duygu paylaşımı yaşanmadı.
Tıpkı bir babanın uvey evladına yaptığı zulüm karşısında öz evladın sessiz kalışı gibi…
Eğer bugün Berkin’in ölümüne ağlayanlar, onun ardından gözyaşı dökenler, daha 12’sinde iken, kutsanan devletin 12 kurşunuyla can veren Uğur Kaymaz için de aynı gözyaşlarını akıtmış olsalardı, Uğur’un katillerini görebilselerdi, belki de Berkin hala aramızda olacak ve yaşıtlarıyla oyun oynamaya devem edebilecekti…
Berkin’i sürmanşet yapan merkez medyanın televizyon ve gazeteleri, Uğur ve adları bile bilinmeyen binlerce Kürt çocuklarının öldürülmelerini üç satırlık birer haberle verebilselerdi, belki de Berkinlere sıkılan kursunların önü alınmıs olurdu…
Ancak ne toplum ne de medya yapması gerekeni yapamadı. Onlar da yıllardan beri devletin oluşturmaya çalıştığı algıyla Kürtlerin acılarına yaklaştılar.
Neydi o algı…
Öldürülen Kürt çocuğuysa, ölümü haketmişti, çünkü büyüyünce o da büyükleri gibi terörist olacaktı…
Terörist olma potansiyelini içinde barındıran bir çocuğun ölümüne ağlamak, onun ardından gözyaşı dökmek, devletin kutsiyetine zarar verebilecekti…
Tıpkı tutukluluk süresini kısıtlayan yeni yasadan Kürtlerin muaf tutulmasına sessiz kalındığı gibi…
Yeni yasa ile içeride ne kadar darbeci, katil, hırsız varsa hepsi tek tek tahliye olup topluma karışırlarken, suçları sadece halka açık toplantılarda, mitinglerde birer konuşma yapmaktan ibaret olan onbinlerce Kürt, hala zindanlarda gün sayıyor.
Adalet dağıtan hakim ve savcıların gerekçeleri:
„Kürtleri bırakırsak dağa çıkacaklar…“
Darbecilerin, katillerin, hırsızların serbest bırakılmalarına sevinçle karşılık verenlerden, Kürt siyasetçilerin bu yasadan muaf tutulmalarına karşın tek bir itiraz dahi yapılmıyor.
Oysa gezi süreci ile birlikte bu konuda bir umut ışığı oluşmuştu ve bu süreçte devletin zulmüne uğrayanların bir kesımi de olsa; „biz bugüne kadar Kürtlerin neler yaşadıklarını hissedememiştik, şu an onları daha iyi anlıyoruz“ algısı oluşmuştu…
Ancak bu algı da çok uzun sürmedi. Bu gün yaşananlardan hareketle olaylara bakılırsa, tünelin ucunda görülen o umut ışığından da bir eser kalmadı…
Bu nedenle başka Berkinlerin ölmemesi için, tetikçilerden hesap sormak tek başına yeterli değil. Bunun yanısıra, birilerini ötekilleştirmeden, devletin neden olduğu tüm acılar karşısında aynı tepkiyi vermek ve de devletin kutsanmasından vazgeçmek gerekir…
13.03.2014
firataras@gmail.com