Kuşkusuz, her toplumda olduğu gibi Kürt toplumunda da aydınlar var, düzeyleri ve toplumsal konumlarına göre yaptıkları tartışılsa bile.
Ancak, hala sömürge olan bir toplumda doğan ve sömürgecilerin kendilerine biçmek istedikleri işlevleri yerine getirmeleri için bir eğitime tabi tutulan Kürtlerden hiç kimse, Avrupalı aydınlar gibi bir performans göstermelerini de beklememeli.
Çünkü, her ne kadar aydının evrensel bir tanımı ve ölçüleri olsa da, aydın kavramı ve aydına yüklenen misyon, toplumların içerisinde bulundukları sosyal, ekonomik ve kültürel düzeyiyle yakından ilintilidir.
Tıpkı aristokratı, bilgini, din adamı, siyasetçisi ve yöneticisi gibi, aydın da kendi toplumsal tarihinin bir ürünüdür.
Mesela, gelişmiş toplumlarda aydın olma çıtası oldukça yüksektir, aydın olarak tanımlanmak ve de aydın olmanın misyonunu yerine getirmek için bu çıtayı aşmak gerekir.
Oysa geri kalmış toplumlarda aydın olmak ve aydın muamelesi görmek için, çoğu zaman salt okur yazar olmak bile yeterli görülmekte…
Bu ölçü bazen, „solcu olmak“, bazen de „bir derneğe üye olmak“ ya da dünyayı siyah ve beyaz renklerden ibaret gören illegal bir örgüte mensup veya onun taraftarı olma düzeyine kadar bile indirgenmektedir.
Altmışlı yıllarda, daha çok Türklerden etkilenen Kürtler arasında moda olan bu anlayış, hala kimi kürtler arasında varlığını sürdürmektedir, üstelik çok daha vahim tanımlamalarla… „Örgütlü aydınlar“, „örgütsüz aydınlar“, „işbirlikçi aydınlar“ ve „lümpen aydınlar“ gibi…
Bunlar, herhangi bir şeyi, „iyi“ ya da „kötü“, „siyah“ ya da „beyaz“, „güzel“ ya da „çirkin“ gibi, aydın kavramını da yine bu karşıtlık temelinde ele alıyorlar.
Yani aydının benim gibi düşüneni „iyi“, diğeri ise, „kötü“ dur.
Aydın kavramı ve aydın olmanın ölçüleri konusunda yekpare bir tanıma rastlamak olanaklı değil. Biribiriyle çelişen ya da örtüşen bir çok tanımı var aydının. Ancak bu konuda en doğru olanını Sartre yapmış diye düşünüyorum, üstelik Sartre bizim solcuların red edeceği biri de değil…
Sartre’ye göre aydın; „kendisini ilgilendirmeyen işlere burnunu sokan ve küresel insan ve toplum kavramı adına kabullenilmiş gerçeklerin ve ve bundan kaynaklanan davranışların tümünü sorgulama iddiasında olan biridir.“
Sartre ye göre aydın; bilgin, yaratıcı, araştırmacı ve sorgulayıcıdır. Aydının bu işlevini ise şu şekilde izah etmektedir:
Aydın; „henüz olmayandan hareketle çoktan olanı icat ettiği için yaratıcı, girişimini sonuçlandıracak olanakları kesinlikle belirlemeden başarıya ulaşamayacağı için bilgin, konulan hedef şematik olarak araçları da gösterdiğinden, hedef ne kadar soyutsa, aydın da o kadar somut araçlar bulmak zorunda olduğundan araştırmacı ve sorgulayıcıdır.“
Bu konudaki merakımı gidermek ve de bilgilenmek için „Örgütlü Kürt Aydınları“ edebiyatını dillerine pelesenk eden ve bu kavramı her yerde kullanmakla, aslında aydın olduklarını ima edenlere sormak istiyorum:
Bilgin, yaratıcı, araştırmacı ve sorgulayıcı özelliğine sahip kaç tane örgütlü Kürt var?
Ve böyle birileri varsa bile, bunlardan kaçı, özellikle illegal örgütlerde hala temel ilke olma özelliğini koruyan „üst yapının almış olduğu kararı önce yerine getir, sonra sorgula“ mantığına karşı çıkabiliyor ve çıktıktan sonra örgüt içinde kalabiliyorlar?
Ya da en demokratik devletin bile çizdiği sınırlara sığamayan aydın, bir örgütün daracık çerçevesinde nefes alabilir mi?
Buna benzer soruları çoğaltmak mümkün.
Ancak benim burada amacım, Kürt halkının mücadelesinde yer alan örgütlü veya örgütsüz bireyleri karşı karşıya getirip ve birini diğerine tercih eden bir anlayış sergilemek olmadığı gibi, örgütlü mücadeleye karşı çıkmak da degil.
Sadece, her konuda olduğu gibi, aydın kavramı konusunda da sap ile samanı birbirine karıştıran, bir ulusun özgürlüğü için yola çıktıklarını iddia etmelerine rağmen, her türlü meziyeti kendilerinden menkul gören ve bu yaptıklarıyla toplumda birbirlerine en yakın kesimler arasında bile onarılması zor tahribatların oluşmasına yol açan bir anlayışa işaret etmektir…
31 Mart 2007
firataras@navkurd.net