Hatırlanacağı üzere Türkiye son yıllara kadar Güney Kürdistan’daki Kürt siyasetçilerini hep küçümseyen sıfatlarla tanımlardı.
Onları, kimi zaman aşiret reisleri, kimi zaman da şu ve ya bu devletin birer figüranları olarak adlandırırdıç
Güneyli Kürtleri Kuzeydekilere, Talabani’yi Barzanî’ye ya da Barzani’yi Talabani’ye karşı harekete geçirmek için binbir çeşit oyun tezgahlandı.
Türk devleti genel olarak Kürtlere karşı tezgahladıği bu oyunlarında çoğu zaman başarılı da oldu.
Türk devletinin bu konuda başarılı olmasında belirleyici olan, kendisinin oyun kuruculuuğundan ziyade, Kürtlerin kendi aralarındaki iç çekişmeleriydi. Kürtler, birbirleriyle uğraştıkları ve birbirlerine düşmanca davrandıkları süreçte hep düşmanlarının oyunlarına geldiler, her seferinde de birbütün olarak kendileri zararlı çıktılar.
Ancak bu süreç, Güneyli Kürtler açısından geride kaldı. Güneyli Kürtlerin kendi aralarındaki iç çekişmelere son vermeleriyle ve de yaşanan tarihsel konjönktürü doğru okumalarıyla, bir taraftan Güney özgürleşirken, diğer taraftan düne kadar birer aşiret reisi olarak muamele gören Talabani ve Barzani bölgenin birer siyasi aktörleri olarak tarihteki yerlerini aldılar.
Her ikisinin son on yılda izledikleri politikalarla lider olabilmenin sınavını başarıyla geçtiler. Güneyli Kürtlerin yanısıra, tüm dünyadaki Kürtlerin gönlünde taht kurdular, onlara güven verdiler.
YNK’nin iki gün önce başlayan 3. Kongresinde, Barzani’nin geçmişten kaynaklanan iç çatışmalardan dolayı özür dileme erdemini gösterip, gelecekte benzer hataların bir daha yaşanmaması için ortaya koyduğu irade, ancak bir liderden beklenen bir davranıştır.
Bu erdemli davranışın Kuzeyli Kürt liderler tarafından örnek alınmasını umarım…
Ayrıca, Kürdistan Bölgesi Başkanı sıfatıyla Türkiye’ye resmi olarak davet edilmesi ve en üst düzeyde uygulanan protokoll çerçevesinde Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından da ağırlanması, onun lider olarak kararlı ve tutarlılıkla izlediği politik çizgisinin bir sonucudur.
Gerçi bu gezi Türk basınında yeter ölçüde yeralmadı. Bunda son günlerde yaçanan Türk – İsrail çatıçmasının da etkisi var. Ancak bu gezi Kürtlerin bölge ülkeleri tarafından kabul görmesi anlamında önemlidir.
Mesud Barzani’nin kendisinden beklendiği gibi, gerek resmi görüşmelerde ve gerekse muhataplarıyla yaptığı basın açıklamalarında ana dili olan Kürtçe ile konuşması, Dışişleri Bakanı Davutoğlu tarafından Kek Mesud olarak adlandırılması, Kürtlerin kabul görmesi kadar onun siyasal liderliğinin dost ve düşman tarafından da kabul edilmesinin bir itirafıdır.
Görüşmede Kürt ve Irak bayraklarının bulunmayışı ise, Türk Devleti’nin hala kabile mantığını aşamamış olmasının sonucu ve ayıbıdır.
Bu diplomatik ayıbın telafisi, bir süre önce İsrail Devleti’nin uyguladığı sıradışı muameleye tabi olan Türk Devleti’ne düşmektedir…
04.06.2010
firataras@navkurd.eu