Ergenekon denilen derin devleti tasviye etmeye sol ve sosyalist kesimlerin, Kürt ve Alevilerin güçleri yetmiyorsa, yapacakları tek şey, herhangi bir ideolojik ve politik kaprise kapılmadan, bu yapının üzerine giden kesime destek vermek olamılıdır…
Mehmet Ali Ağca’nın serbest bırakılmasıyla 12 Eylül öncesi dönem yeniden sorgullanmaya başlandı.
Bu sorgulama ile, Abdi İpekçi cinayetinin işleniş biçimi, Ağca’nın polis sorgusundan nasıl ve kimler tarafından alınıp, askeri cezaevine konuluşu ve buradan kim ve kimler tarafından kaçırıldığı ve bu cinayetin Hrant Dink cinayetiyle olan benzerliğı, geçmişten günümüze kadar işlenen bu türden cinayetlerin arkasında derin devletin olduğunu bir kez daha gösteriyor. Tabi yıllardır oynanan ve bugün de sahneye konulmaya çalışılan oyunu görmek isteyenler için…
Türkiye’de yaşayan halklara çok pahalıya mal olan bu oyunun farkına varılmadan, duygu ve birtakım sloganlarla bugünkü süreç heba edilirse, yine zararlı çıkan sisteme muhalif kesimler olur ki, bunların da kimler olduğu belli…
Son dönemlerde Türkiye‘de sisteme muhalif kesimlerin dillendirdiği klasik bir cümledir; „Akan kan dursun, silahlar sussun!“.
Peki nasıl?
Akan kanın durması, silahların susması için ne yapmak gerekir?
Türklerin Kürtleri, Kürtlerin de Türkleri ötekileştirerek bunu gerçekleştirmeleri mümkün mü?
Türklerin, „Şehitler ölmez, vatan bölünmez“, Kürtlerin, „Şehit namirin“ sloganlarıyla vatanın bölünmesi ve daha fazla insanın şehit olması önlenebilir mi?
Aksine, hergün, her saat tekraralanagelen bu sloganlar, daha fazla kan ve gözyaşının çoğalmasına vesile oluyor.
Son otuz yılda yaşadıklarımız bize gösterdi ki, tekrarlanagelen alışkanlıklarımızla ne kanı durdurabilir, ne de silahları susturabiliriz.
Türkler ve Kürtler olarak bu istemlerimizde samimi isek öncelikle, bizi birbirimizden uzaklaştıran alışkanlıklarımızı bir kenara bırakmalı, ortak bir paydada buluşmalıyız.
Bu ortak payda, barış ve demokrasinin egemen olduğu, Kürtlerin de Türkler gibi kendilerini özgürce ifade edebileceği, yine Kürtlerin de Türkler gibi sahiplenebileceği demokratik bir Türkiye olamaz mı?
Peki bugün böylesi bir Türkiye’nin olmasını istemeyenler kim?
AKP mi, yoksa sırtını derin devlete dayayan CHP ve MHP mi?
Kışla mı, yoksa camii mi?
Kürtlerin varlığını kabul eden ve kimi kültürel hakların kullanılması konusunda adım atan ve darbe ürünü olan anayasayı değiştirmeye çalışan sivil iktidar mı, yoksa tüm bu yapılmak istenenlere ayak diretten kesimler mi?
Demokratik bir Türkiye’yi, Kürt ve Türk kardeşliğini istemeyenleri tespit etmek günümüz koşullarında çok zor olmasa gerek…
Bunun için sadece bir hafta olup bitenleri serinkanlı bir şekilde gözlemlemek yeterlidir.
Görülecektir ki, her ne kadar birbine karşıt olarak görünseler de, gerek Türk ve gerekse Kürt tarafında mevcut statukonun devamından yana olanların dayandıkları ana kaynak aynıdır.
O ana kaynak ise Ergenekon’dur, diğer bir adıyla „Derin Devlet“tir.
Eğer bu Ergenekon denilen derin devleti tasviye etmeye sol ve sosyalist kesimlerin, Kürt ve Alevilerin güçleri yetmiyorsa, yapacakları tek şey, herhangi bir ideolojik ve politik kaprise kapılmadan, bu yapının üzerine giden kesime destek vermek olamılıdır…
Aksi takdirde daha çok silah sesini duyar, kan ve gözyasının akmasına seyirci kalırız…
19 Aralık 2010