Ak Parti’nin tabanını oluşturan muhafazakar kesimin Türkiye’yi demokratikleştirme ve Kürt sorununu çözme gibi bir dertleri hiç bir zaman olmadı.
Devlet tarafından sürekli dışlanmalarına ve hatta aşağılanmalarına rağmen, onlar, devleti hep kutsal bir kurum olarak değerlendirdiler, onun bekaası için yıllarca canla başla çalıştılar.
Kutsallaştırdıkları devlete sahip olmaya kalkıştıklarında, her seferinde hiç ummadıkları bir dirençle karşılaştılar…
Hatta devlete sahip olmak için iktidar olmanın da yeterli olmadığını Refah deneyimiyle, bizzat yaşayarak öğrendiler.
Bu son deneyim, AKP’yi kuran kadrolar için bir dönüm noktası oldu. Önce kendilerini sorguladılar, kendilerinin deyimiyle „Milli Görüş Gömleğini“ çıkarıp, çok renkliliği ve çok sesliliği esas alan Ak Parti’yi kurdular…
Eski geleneksel politikalarını bir tarafa bırakıp, kendileri gibi düşünmedikleri halde, devletle sorunlu olan farklı kesimlerin de desteğini arkalarına almak için, toplumsal değişimi esas alan politikalarla kitlelerin karşısına çıktılar…
Girdikleri ilk genel şeçimlerden, hiç kimsenin beklemediği bir zaferle, tek başına iktidar koltuğuna oturdular.
Erdoğan’ın „çıraklık ve kalfalık dönemim“ diye tanımladığı dönemde, aynı zamanda demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü konusunda da engel olan askeri vesayate son vermekle, nihai amaçlarına ulaştılar.
Erdoğan’ın „ustalık dönemim“ dediği bugünkü iktidar döneminde ise, sadece devlete sahip olmakla kalmadılar, kendilerine bağlı bir merkez medya ve geleneksel Istanbul sermayesine karşı bir sermaye grubunu da oluşturdular.
On yıllık iktidarları döneminde devletin tüm kurumlarını yeniden dizayn ettiler.
Devletin yeni sahipleri olarak, bu kez demokrasi ve değişim isteyenlere karşı, devleti korumaya çalışıyorlar…
Ak Parti’nin bu noktaya gelmesinde, bence yadırganacak bir durum yok.
Çünkü Ak Part’nin gerek kurucu kadroları ve gerekse tabanının demokrasi ve Kürt sorunu gibi bir dertleri dün de yoktu bu gün de…
Her iki konuda attıkları kimi adımların nedeni, kendi amaçlarına ulaşmak için başka bir seçeneklerinin olmayışıydı…
Türkiye’de askeri vesayete son vermeleri ve devlete sahip olmalarının tek yolunun, demokratik kimi adımların atılması ve Kürtlere kimi hakların verilmesiyle ancak mümkün olabileceğinin farkındaydılar ve bu konuda da atmaları gereken adımları çoktan attılar…
Gelinen aşamada, her iki konuda da bir duraklama, hatta kısmen de olsa eskiye dönüş yaşanıyorsa, bunun nedeni, Ak Parti’nin daha fazla demokrasi ve Kürt sorununa çözüm isteyenlerin desteğine ihtiyaç duymamasıdır.
Bugün Ak Parti’ye oy veren Türk seçmenlerin daha fazla demokrasiye ihtiyaçları, Kürt seçmenlerin ise bugün mevcut olan haklardan daha fazla hak talepleri yok…
Daha fazla demokrasi, din kardeşliği adı altında AKP’nin peşine takılan Kürtlerin uyanmasına neden olabilir, Kürtlere daha fazla hak ise, Türk seçmenlerin rahatsız olmalarına yol açabilir…
Mevcut tabloyla 2014 hatta 2019 seçimleri de garantiyken, salt birileri(!) birşeyler istiyor diye, AK Parti kendisini niye riske atsın ki?
29.03.2012