Tarih, 30 Temmuz 1943.
Van’ın Özalp ilçesinde, 33 Kürt, hayvan kaçakçılığı yaptıkları iddiasıyla dönemin 3. Ordu Komutanı Org. Muğlalı’nın emriyle kurşuna dizildi.
Sınırın her iki tarafında yaşayan Milan Aşireti’ne mensup kişilerin büyük bir hayvan sürüsünü İran’a kaçırdığı yönünde bir ihbar alınır. Sınıra gönderilen jandarma birlikleri, sınırı geçtikleri için kaçakçıları yakalayamaz.
Eli boş geri dönen jandarma birlikleri, aşiretin Özalp’da yaşayan mensuplarından rasgele 40 kişiyi gözaltına alırlar. Mahkemeye çıkarılan bu kişilerden 5’i tutuklanır, geri kalan 35 kişi ise serbest bırakılır. Olay nedeniyle Özalp’e gelen Mustafa Muğlalı’nın emriyle serbest bırakılan bu 35 kişiden 33’ü yeniden gözaltına alınarak, sorgulamaları yapılmak üzere askeri bir birliğe teslim edilirler. Sınıra yakın bir yere götürülerek, kurşuna dizilen bu kişilerle ilgili hazırlanan tutanakta, bunların sınırdan kaçmaya çalışırlarken vuruldukları kayıt altına alınır.
Olaydan yaralı kurtulan bir kişinin durumu tüm çıplaklığıyla ilgili makamlara bildirmesine rağmen, yaşanan katliam 1946 yılına kadar örtbas edilir.
1946 seçimlerinden sonra muhalefetteki DP’nin verdiği soruşturma önergesiyle Mustafa Muğlalı, ancak 1949’da askeri mahkemede yargılanır. Muğlalı, 32 kişinin öldürülmesinden sorumlu tutularak önce idama mahkum edilir, ancak daha sonra Yargıtay kararı bozup orgeneralin cezasını 20 sene ağır hapse indirir. Muğlalı, aldığı bu cezanın kahrıyla 1951 yılı sonunda cezaevinde ölür.
Tarih, 28 Aralık 2011.
Bu kez Türk Hava Kuvvetleri’ne bağlı F-16 savaş uçaklarının Ankara’daki paşalardan aldıkları emirle, Kürtlerin üzerine bombalar yağdırıldı. Yapılan bombalama sonucu sınırın sıfır noktasında 17’si çocuk olmak üzere 35 Kürdün katledildiği haberi ajanslara yansıdı. Aynı köyde yaşayan ve birbirine akraba olan 35 kişinin parçalanmış bedeni, ancak bir gün sonra aileri tarafından toplanarak bir araya getirildi.
Olay sonrası Genelkurmay Başkanlığınca yapılan açıklamada, “tespit edilen grubun PKK’nin kullandığı yolları kullanması sebebiyle vurulmasına karar verildiği ve operasyonun saat 21,37-22,24 arasında gerçekleştiği” belirtildi.
O günden bugüne tam iki yıl geçti. Bu süre içerisinde olaya ilişkin suçluların bulunması yönünde büyük bir çaba harcandı.
Sivil toplum kuruluşlarınca heyetler oluşturuldu, incelemeler yapıldı.
Olayı araştırmak üzere TBMM’de Uludere Alt Komisyonu kuruldu.
Demokrasi Partisi (BDP) olayı Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne taşıdı.
Buna rağmen TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu konuyla ilgili hazırladığı raporda, „kasıt olmadığına“ karar verdi.
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı olayla ilgili soruşturma hakkında görevsizlik kararı vererek, Haziran 2013’te dosyayı Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı’na gönderdi.
Askeri mahkeme ise, yaşanan katliamı “görev hatası” çerçevesinde değerlendirerek, olayda dahli olan kişi ve kurumlar hakkında takipsizlik kararı verdi…
Tıpkı 33 Kursun Olayı’nda olduğu gibi bu kararla, Türk adaleti Roboski’de de Kürtleri hiçe saydı. Başka bir deyişle Kürtleri öldürmenin cezasının, olsa olsa bir “görev hatası” sayılabileceğini, görevini yerine getiren askerlerin de bu “basit hatadan” dolayı cezalandırılmayacaklarına karar verdi.
Evet, 33 Kurşun Olayı ve o olaydan tam 70 yıl sonra ise Roboski olayı…
Birinde kurşuna dizilen 33 Kürdün sorulamayan hesabı…
Diğerinde ise, bedenleri paramparça edilen 35 Kürdün katillerine “görev hatası“ işlemiş olmaları nedeniyle verilen takipsizlik kararı…
Birinin kararını veren Mustafa Paşa, diğerinin kararını veren ise Necdet Paşa…
Yetmiş yıl arayla yaşanan bu iki olayın Türkler açısından farkı, emri veren paşaların isimleri ise, Kürtler açısından da bu süre içerisinde katledilenlerin “kaçakçı”dan “terörist”e terfi edilmiş olmasından ibaret…
Ahmet Arif’in deyişiyle:
(…)
Vurulmuşum
Düşüm, gecelerden kara
Bir hayra yoranım çıkmaz
Canım alırlar ecelsiz
Sığdıramam kitaplara
Şifre buyurmuş bir paşa
Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız
(…)
Ahmet Arif’in o ölümsüz mısralarında söylediği gibi, vur emrinin şifresini veren „Paşa“, vurulan da Kürt olunca, Türk Adaleti’nin vereceği kararın sonucu da; „görev hatası“ olur…
07.01.2014