7 Haziran seçimlerinin kazanan partileri hiç kuşkusuz HDP ile MHP idi.
1 Kasım’ın kaybeden partileri de şimdilik bunlar oldular.
Her iki seçimde de ortaya çıkan tabloyu milliyetçi Türk seçmen ile, muhafazakar Kürt seçmen belirledi.
Çünkü 7 Haziran seçimleri öncesinde AKP’deki milliyetçi Türk seçmen MHP’ye, Muhafazakar Kürt seçmen de HDP’e yönelmişti.
Devlet Bahçeli’nin daha katı milliyetçi tutumu ile Selehattin Demirtaş’ın Türkiyelileşme ve sivil siyaseti öne çıkarma söylemi de bu akışı hızlandırmıştı.
7 Haziran seçimleriyle AKP 13 yıllık iktidarından olmuş, HDP ve MHP’nin önüne de hiç ummadıkları bir fırsat çıkmıştı.
Ancak her iki parti de önlerine çıkan bu fırsatı ne yazık ki değerlendiremediler.
MHP, eline geçen bu fırsatı Devlet Bahçeli’nin „hayır“larına feda etti.
HDP ise, PKK’nin kazdığı hendeklere takılarak eline geçen bu fırsatı kaçırdı..
Oysa, MHP, 13 yıllık iktidarını kaybeden AKP ile ortaklık kurarak, özlemini duyduğu milliyetçi-muhafazakar bir iktidarın işbaşına gelmesine önayak olabilirdi.
HDP ise, AKP ile ortaklaşarak „Dolmabahçe Mutabakatı“nın hayat bulmasını sağlayabilirdi.
Ancak her ikisi de hazırlıksız yakalandı.
Çünkü hiçbiri, 7 Haziran seçimleriyle ortaya çıkan siyasi tabloyu öngörmüyordu.
Her ikisi de, AKP’nin oy kaybetmekle birlikte, bıçak sırtı iktidarını koruyacağını hesaplıyorlardı.
Her iki partinin hesabı, zayıflayan AKP iktidarı karşısında güçlü bir muhalefet oluşturmaya dayanıyor ve zıt kutuplarda yer alsalar da, söylem ve niyetleriyle AKP karşıtlığında ortaklaşıyorlardı.
Bu söylem ve niyetlleri, 7 Haziran sonrası AKP ile ortak paydalarda buluşmalarına engel oldu, Türkiye beklenmedik bir iktidar sorunuyla karşılaştı.
Toplumsal ve ekonomik istikrar bozuldu.
Kürdistan’da silahlar konuşmaya başladı, hendekler kazılarak özyönetimler ilan edildi.
Başta Suruç ve Ankara olmak üzere, birçok yerde biribiri ardına patlayan bombalarla, yüzlerce genç insan yaşamını yitirdi, bir o kadarı da yaralandı, sakat kaldı.
7 Haziran öncesi AKP’den MHP’ye yönelen milliyetçi seçmen, seçim sonrası istikrarsızlaşan bir Türkiye tablosuyla karsılaştı.
Daha güçlü bi sivil siyasetin önalmasıyla barışın kalıcılaşacağını düşünerek, HDP’e yönelen muhafazakar Kürt seçmen ise, umduğunun aksine, kendini hendek savaşlarının ortasında buldu.
Oluşan bu tablo karşısında her iki kesim de 1 Kasım’da yönlerini bir kez daha AKP’ye çevirdiler.
1 Kasım’ı 2 geçe, MHP parlamentoda 4. parti olmanın hüznünü yaşıyor, HDP ise herşeye rağmen barajı aşmış olmanın avuntusuyla yaralarını sarmaya çalışıyor.
1 Kasım seçimleriyle ortaya çıkan tablo, sadece AKP’ye iktidar yolunu açmadı, aynı zamanda Erdoğan’a da yeni fırsatlar sunuyor.
Bunlar, 7 Haziran yenilgisiyle rafa kaldırilan başkanlık sistemi ile, AKP’nin damgasını taşıyacak sivil bir anayasa…
Erdoğan’a başkanlık yolunu açacak yeni bir anayasa için AKP’nin kazandığı sandalye sayısı yetmiyor, ancak bu imkansız da değil…
İmkansız gibi görünen bu tabloyu gerçekleştirmek tümüyle Erdoğan’a bağlı.
Bunun için Erdoğan’ın ada filmini biraz geriye sarıp, tekrarında Hakan Fidan’ı yeniden başrolde oynatması yeterli…
Çünkü Erdoğan başkanlık rüyasını gerçekleştirmek, Öcalan ise özgür olmak istiyor.
1 Kasım sonrası ortaya çıkan tablo, her ikisine de bu istemlerini gerçeğe dönüştürmeleri için son bir şans sunuyor.
Bu şansı kullanmaları, Erdoğan’ın AKP’yi başkanlık sistemine ikna etmesine, Öcalan’ın da HDP’e „Seni başkan yaptırtmayacağız“ söylemini terk ettirmesine bağlı.
Bunu başarmaları, her ikisi için de zor değil…
Uçuk gibi görünse de, asıl bu ihtimalin gerçekleşmesiyle, bugün, kimin kazanıp kimin kaybettiği daha net ortaya çıkacaktır.
03.11.2015
firataras@navkurd.net