Sevgili okuyucu Kürd kardeşlerim, insanlık dünyasındaki insanın her ferdi, kesinlikle aynı karakteri, aynı huyu ve aynı ruhu taşımadığı gibi, aynı rengi, aynı kokuyu, aynı yemeği sevemez. Yani her insanın fiziki maddesi aynı madde olsa da boyu, gücü, karakter ve beş duygusunun hisleri aynı olamazlar. Sizin de bildiğiniz gibi yaşadığımız bu koca dünyada dört ayrı rengi taşıyan insan topluluklar var. Beyaz, sarı, siyah ve kırmızı. Ayrıca bilebildiğim kadarıyla sarı insan topluluklarının çoğu dünyamızın en büyük kıtası olan Asya kıtasında yaşamaktalar. Bu büyük kıtada beyaz ırk kanımca sarı ırktan daha az. 54 devletli Avrupa kıtasında ise, iki devlet hariç, (Finlandiya ve Macar halkı fiziki yapılarıyla beyaz Hint Avrupalılara benzemekle birlikte, dilleri bu Hint Avrupa gruptan değil, yanılmıyorsam Ural Altay grubunda) diğer 52 devletin insanları beyaz ırktandırlar ve ayrıca yanılmıyorsam Amerika’da da beyaz ırk çoğunlukta ve bu ülke eski kırmızı renkli toplulukların gerçek ülkesi. Yani Kolombo öncesi Kızılderililerinin, Aztek İnka ve Mayaların anayurdu. Afrika kıtası ise genelde siyah renkli insanların yurdu. Bir teori ve görüşe göre insan toplulukları bu kıtadan çıkıp diğer kıtalara dağılmışlar. Tabi bu da ne kadar doğru tartışma konusu. Zaten konumuz da bu değil. Konumuz yazının başlığıyla ilgili bir konu. Bu nedenle ben, “Her insan aynı karakter sahibi, aynı şeyi seven, aynı güç ve boydan olamazlar” diyorum. Ayrıca kimi acı biberi, bal ve şekerden daha fazla sever. Kimi insanlarda her türlü canlıyı öldürmeyi severek, kendini kahraman sayar. Kimi güçlü gücünü güçsüze karşı kullanarak her türlü kötülüğü maharet sayar. Kendimden bahsedersem, belirli bir yaştan sonra insanın Tanrı olduğuna inandım, Tanrı’nın öldürülmesini en büyük suç olarak kabul ettim ve bilim dalları arasında da en çok insanlık tarihini sevdim. Neden? Çünkü insanın insana karşı davranışı hep kafamı meşgul eden konu olduğu için. Bunu ilk önce babamın anneme, ağabeyimin annem, babam, eşi ve bana karşı zalimce davranışı beni hep bu yöne sevk etti. Kısacası insanlık tarih konusunu çok sevdim; ama beni en çok üzen de bu konu oldu ve oluyor.
Evet sevgili okuyucu Kürd kardeşlerim, size göre, Mezopotamya, yani dünya medeniyetin beşiği olan Dicle ve Fırat arasındaki o cennet toprağa kuzey Afrika’dan gelen, Sümerleri tarih sahnesinden silen ve bugünkü biz Kürdlerin acı, yaşam sorunlarımızın sebebi olan, barbar Akad’ın, devamları Elam, Asur, Babil ve bugünkü Arap dünyası, uzak doğuda Çin, (Japonlar eski Çinlilerin iki kabilesinden) Moğollar, yani Türklerin ataları, Hindistan, İranî halklar, Batı’da Hint Avrupalı halklar, yani Latinler, Slavlar. Peki sizce bütün bu dünya halklarının içinde en zalim ve barbarı hangi insan topluluğu? Bence eski tarihin (Uzak ve Orta Asya’nın o zamanki tarihini bildiğimi söyleyemem) barbarları Sami soyundan Akadlar, Elamlar, Asur, Babil, daha sonra da Arap İslâm ve birde Türk Moğol barbarlığı. (Roma ve Persler bence biraz farklı, onlardan bahsetmek istemem) İslâm’ın çıkış döneminde dört halife barbarlığı, ki bu barbarlığın en iğrenç ve zalimane metodu, Arapça bilmeyen ve “Eşhedü-Enna” cümlesini, telaffuz etmeyen kişi ve kişilerin önce dilleri makas ile kesilerek, sonrada kafasının kılıç ile gövdeden ayrılması. Türk ataları Moğollar ise, örneğin Cengizhan, Timur, oğlu Hülagu, aynı İslâm’ın metodunun yanı sıra insanları diri diri kazanlarda kaynatmak. Bugün ise Arap İslâm anlayışı yine insan kafasını kılıç ve bıçakla kesmek, kadınları cariye alıp kullanmak ve sonra köle pazarında satmak. Örneğin ESKİ IRAK BAAS REJİMİ 1983 SONRASI BİZ KÜRDLERE YAPTIĞI, DÜN, BUGÜN IŞİD, DAEŞ, EL KAİDE, HAMAS benzerleri ve 1071’de aptal atalarımızın namert ve İslâm’ı inançları uğruna Moğol barbar bêbavlarını Anadolu’ya gelmelerine yardımcı olmaları. Oysa eski atalarımız Yunanlılarla aynı insan topluluğun iki ayrı amca çocuklarıydı ve binlerce yıl yan yana yaşamışlardı. Ayrıca Makedonyalı Büyük İskender (M.Ö 356-323) 10 bin askerini Kürt kızlarıyla evlendirmiş, kendisi de Bextîyar Kürt aşiretinin bir kızıyla evlenmiş ve o bölgede ölmüştü. Ölüsü için çeşitli rivayetler var, onlar bizim konumuz değil.
Evet sayın okuyucu kardeşlerim, bana göre, yani yakın tarihin en büyük barbarlardan biri, Moğol döllerinin 1915 yılında bizim yakın akrabamız olan, kirve, kız almış, kız vermiş Ermeni halkına, genç, yaşlı, çoluk çocuk demeden uyguladıkları vahşi zalimane jenosit ve soykırım davranışları. Bu soykırım davranışlarında insan aklının dışında öldürme metotlarını uygulamış, bir buçuk günahsız insanları imha etmişlerdir. Yani o günlerin ve onların, yani İttihat î Terakki kadroları, devşirme Pomak Talat, Gagavaz Enver, Çerkez Cemal, bêbav Mustafa Kemal “Biz Zoların sonunu getirdik, sıra Lololar da” dediler, fakat üçü o barbar, zalimane davranışlarından dolayı Talat Berlin’de, Cemal Tiflis’te Zoların birer kahramanları tarafından yok edildiler, Gagavuz Enver de Rus Kızılordu kurşunuyla cehennemi boyladı fakat bêbav Selanikli Mustafa Kemal ve diğer birçok arkadaşıyla, İngiliz ve Fransa’nın arzu ve istekleriyle 1923 yılında, Lozan antlaşması sonucu bugünkü Kürd vahşetinin yuvası T.C.yi kurdular ve biz Loloların kıyımına 1920, 22 tarihin de Koçkiride başladılar ve ardında Şeyh Said, Ağrı, Zilan ve Dersim. Bu zalim devlet, Moğol barbarlığının şırıngasıyla vahşi ve kurtlaşmış yönetici kesim ve asıl kurt Asena enikleriyle yüzbinlerce halkımız Kürd halkını barbarca öldürdüler. Bunlar ele geçirdikleri her Kürd bebeğini, “Kız erkek” demeden ya başlarını bıçak, kılıç ile keserek, ya da bu yavruları çuvallara doldurup, çuval ağızları bağlandıktan sonra Munzur, Harcık, Peri, Murad, daha kuzeyde Karasu ve Aras’a atıldılar. Özellikle Zilan ve Dersim’de binlerce ana, bacı, gelinlik kızlarımızın önce ırzına geçildikten sonra memeleri kesilerek, bu zulmü yaptıkları yerde kuşa kurda, börtü böceğe bıraktılar. Bazılarını da suya attılar. Ayrıca birçok genç insanımızı çırılçıplak ederek, boyunlarına boyunduruk, arkalarına da düven tahtasını koyarak, kurumuş kenger çalılarının üstünde, ucu sivri çivili sırıkla (Mesas) düven sürdürüp öldürdüler. Örneğin benim aşiretten (İzol) Kızılkiliseli Bılo Ağanın iki oğlu, Ağabey ve Mehmet Ali’yi, kazamız Mazgirt’te bu barbar metodla şehit ettiler. Oysa 620 yıllık Osmanlı döneminde (Osmanlı hudutları içinde) Osmanlı padişahları hiçbir halka ve kişiye karşı böylesine barbarca bir metod uygulamadılar. Uygulamışlarsa ne duydum ve ne de okudum. (Yani kuyucu Murat ve benzerler belki yapmışlardır) Hele hele Osmanlı hanedanlığı biz Kürdlere karşı bu denli bir zulüm yapmadı; dilimizi, kültürümüzü, örf ve adetlerimizi, tarih ve müziğimizi yasaklamadı. Osmanlı’nın 620 yılık dönemi içinde hiçbir halkın dilini, kültürünü, örf ve adetlerini, dini ve inanç kurumlarını yasaklamadı. Oysa devşirme Osmanlı soysuzlarının, İngiliz ve Fransız emperyalistlerin, emperyal güçlerinin yardımıyla kurdukları T.C bir vahşet kurumu haline geldi ve bugün o vahşet kurumu bizim halkımıza karşı kullanılmakta, ama ne yazık ki, halkımızın büyük çoğunluğu Moğol ve kurt Asena’nın barbar torunlarının bu barbarlıklarını İslâm ve Ümmet kardeşliği adına bu zalimlere hizmet etmekteler. Örneğin Türkiye’de bir Milletvekilinin aylık maaşı 110 bin Türk lirası. Eğer milletvekili olmadan önce emekli olmuş bir memur kişi, daha sonra bu kişi Milletvekili olup, oradan da emekli olduğundan aylık maaşı 100 bin liranın üzerinde. Bir Cami İmamı ayda 41 bin 222 lira, bir cami de cam silme ve camiyi temizleme maaşı ise 28 bin lira. İşte sahte dindar, muhafazakâr Kürdün rüyası Kürd halkının esaret zincirlerinin kırılması ve devlet sahibi olması değil, asıl derdi böylesine bir maaşa sahip olmak. Yani para, para, para/ Serê vana xira kıriye bira. Örneği bugün düşman parlamentosunda bulunana 57 sözde Kürd Milletvekili ayda 110 bin lira maaşla bu dünyada eşi-benzeri bulunmayan bir barbar devlete hizmet etmekte, bunun için de hem Kürd halkının imhacı celladı olan bêbav kişinin adı üzerine ve hem de inandıkları İslâm dini üzerine yemin etmektedirler. Tabi bunların içinde Dilmun adasındaki Marduk’un iki sevgili yeğeni, Dilek ve Ömercik, birde palyaço devşirme Sırrı Bey, kilisede ağaçtan yapılan Çandarlı yaşlı, beyaz saçlı kaşarlanmış eski sahte bir solcu ve diğer birkaç devşirme ayda 110 bin lira maaş alırken, 110 kuruş bulmayan, esaret zincirlerinin parçalanmasını bekleyen milyonlar bu para için en kutsal değerlerini satan kişileri gören iki gözüyle göremiyor, onları düşman meclisine kendi köleleştirilmiş beyinlerinin emriyle gönderiyor. Yani bu halk dünyamızın en acımasız, vahşi ve barbar toplumunu bir türlü göremiyor, hayâlı yaratılmış Tanrı, cennet, cehennem, sırat köprüsü, dindar, beş vakit namazını kılan, 30 gün oruç tutan, Mekkeli Muhammed’in bir gecede yedi kat gökyüzüne çıkıp Tanrı ile buluştuğuna inanan ve hiç bir suç işlemeyen (Oysaki İslâm dünyasındaki bütün dindar görünen Şeyh, Seyit, Molla, Hacı, Hoca, Kral ve Melik’i, hepsi sahtekâr, yalancı, sömürücü, kan emici kişiler ve her türlü günah suçlusu, kimileri de ırz düşmanı) her erkek kişi için 70 Huri, Melek, kadın için ise erkeğe köle ve hizmet. Tabi günahsız bir kadın ise. Kısacası halkımızın gerçek durumu bu. Yobaz, sahtekâr yalancı, en kutsal değerini para ile satan Molla, Şeyh ve Seyitlerin uyduruk hikâyeleri, sözün-ona siyasetçilerin palavraları, 110 bin lira maaş için mazlum halkını kandıran, düşmanla işbirliği yapan, halkına yapılan insanlık dışı zulmü görmeyen, halkını imha eden, dilini, tarihini, örf ve adetlerini, müziğini, hatta ve hatta Kürd kişiliğini yasaklayan kişinin başı için yemin eden, ona “Ulu Önder” diyen Kürd ve Kürdleri anlamakta zorluk çekiyor, içten içe ağlayarak kahroluyorum. Bu durum ben doğmadan önce, yani tam 105 yıl önce başlamış, ara peridotitlerle bugüne gelmiştir. Tabi İslâm çıkışından, yaşadığımız bugüne dek, İslâm’ın Kürd’e zulüm ve yoketme politikasını, insani anlayışını söz konusu yapmak istemiyorum, çünkü uzun hikâye.
Sevgili okuyucu kardeşlerim, sahiden biz Kürdler neden böyleyiz? Sahiden insan olarak neyimiz Türk’ten, Arap ve Farslıdan farklı, ya da eksik? Boyumuz, posumuz onlardan farklı ve çirkin; kafatasımız içindeki beyin, farklı bir beyin mi? Cüce ve kuş beyinli miyiz? Kanımca boyumuz, fizik yapımız Türk ve Arap halkından çok daha güzel, narin ve heybetli. Farslar ise amca çocuklarımız ve büyük Kiryos Şahları bizim yeğenimiz, Mayena’nın oğlu, zalim Astiyagesin torunu ve onlarla biz uzun yüzyıllar birlikte devletler kurmuş, birlikte yaşamışız; ama İslâm sonrası düşman olmuşuz ve Êzdîxanî ve Zerdeşt’î Mekkeli Muhammed’e feda etmişsiz; çok yazık. Düşmanını Tanrı gören ve bilen bir şaşkın halk olmuşuz. Alın size her yıl gerçekten kesin olarak doğum günü beli olmayan, uyduruk bir tarih ile, Hûda Par ve onun gibi birkaç benzeri Kürd kurumlar, Mekkeli Muhammed’in doğum gününü, beyinleri yalan dolan ve uyduruk hikayelerle doldurulmuş yüzbinlerce Kürd kişilerle kutlamaktalar. Bazıları da sahte solcu yoldaşlarıyla Mıstê korun mezarı Anıtkabiri’ne giderek onun mezarını öpüp saygı duruşunda bulunurlar. Alın size Dersimli Kemal Kılıçdaroğlu ve benzerlerini.
Sevgili okuyucu kardeşlerim, sahiden biz neden böyleyiz? Özellikle de Kuzey parçadaki bizler. Araplar ve Farslar, hiçbir zaman “Kürd diye bir millet yok” demediler, varlığımızı, dil, tarih, müzik, örf ve adetlerimizi yasaklayamadılar yüzyıl öncesine kadar. Ama 1923’te Osmanlı kalıntıları üzerine kurulan zalim Türk devleti her şeyimizi yasaklayarak yüz binlerimizi barbarı metotlarla öldürdü ve hatta insan olma varlığımızı bile inkâr ederek bize “Kuyruklu hayvan” dedi. Öldürdüğü yüz binlerden sonra tüm coğrafyamızı işgal etti, her köyümüzde zorla kendi okulunu açtı. Her Kürd çocuğuna “Varlığım Türk varlığına Kurban olsun” dedirtti ve öğretti. Son kırk yılda da koca coğrafyamızın her dağın uygun yerinde, her tepenin doruk noktasında bir askeri kışla kurarak tüm ülkemizi işgal etti. Bununla da yetinmedi “Tek millet, tek dil, tek din, tek bayrak” dedi ve Kürdün beynine yerleştirmeye çalıştı ve hâlâ çalışıyor ve yüzbinlerce Kürd de Türkiyelileşmek çabasında. Zaten düşman metropollerinde yaşayan Kürdlerin çoğu, bu kavramı çoktan içselleştirmiş ve benimsemişlerdir. Yine çok yazık, gerçek bu. Örneği yakın akrabalarım, onların çocukları ve köylülerim.
Bakın sevgili okuyucu kardeşlerim, 18 bin kilometre ülkemden uzak bir diyarda yaşıyorum, ama dünya benim cebimde, gözlerimle ülkemi ve doğduğum küçücük köyümü görüyor, ağlayarak ona el uzatıyorum, ama elimi tutan, bana “Rıza” diyen yok. Neden yok? Çünkü zalim barbar devlet köyümü, ülkemi yakmış, yıkmış, insansızlaştırmış, düşman metropollerinde yaşayan milyonlarca Kürdler suskun ve hallerinden memnun. Yani beyler yanı başlarındaki Amed’i, Şırnak’ı, Ağrı’yı göremiyor. Amed’de Ramazan ŞİMŞEK adlı bir genç Kürd kardeşimiz PİNE, yani yama adlı bir çayhane açıyor. Niçin açıyor? Üç beş kuruş kazanıp yaşamak için. Bu birinci sebep. İkinci sebep ise bu gencimizin ulusal ruhu. Ruhunun bir zulüm altında, düşmanın diline, ağzına kelepçe, ayaklarına pranga takmak istediğini görüyor, hissediyor ve çayhanesine gelenin onun ana dili olan Kürdçe konuşmasını şart koşuyor. Bunu arzularken, kimseyi zorlamıyor ve insanca şunu diyor “Benim çayhaneye geliyorsan Kürdçe konuşacaksın, konuşmak istemiyorsan gelme, Türkçe konuşulan çayhaneye git” derken kişiyi zorlamıyor ve “Bu mekân beni evim” diyor. Yani demokrat ve insancasına bir tavır, bir hareket. Ama gel gör ki insanlıkla, demokratik anlayışla hiçbir ilgisi olmayan zalim, zorba, ırkçı, faşist kafalı Türk yargı kurumları, onun kudurmuş kurt enikleri polis gelip çayhanesini kapatıyor ve genç Kürd kardeşimize kelepçe takarak karakola götürüyor, sonra da ev hapsine mahkum ederek, gencin hayatını gence zehir ediyor ve ayrıca halkın öz iradesi ve oyu ile seçilmiş bir belediye başkanını “Efendim bu adam terörist PKK’lı” deyip onu tutuklar, yerine kayyum atar, 10 yıl hapis cezası verir ve zindan. Peki demokratik insanlık dünyası ne diyor? Ne yazık ki hiçbir şey. Bu dünya Türk askerinin bir Kürd Gerilla gencinin kafasını keserek, o kesik kafa ile resim çekip Sosyal Medya aracılığıyla dünyaya duyururken, sözüm-ona demokratik dünya kör ve sağır. Tabi ben 1920 ve 1960 yıllarındaki dünyadan bahsetmiyorum. Bugünkü dünyamızdan bahsediyorum. Bu dünya yine birkaç vahşi Türk askerinin öldürdükleri bir Kürd Gerilla kızının ırzına tecavüz ettikten sonra, bunu gören komutanları yüzbaşı, öldürülen ve ırzına geçirilen, bedeni şişen ölü Gerillanın vücuduna bir tekme atarak “Bu kahpenin leşini burada kaldırın, atın bir yere, kurda, kuşa yem olsun” der, yapılan dünya medyasında yayınlanır, yine demokratik dünya kör ve sağır.
Evet sevgili okuyucu kardeşlerim, uzatıyorum bağışlayın. Bu dünyanın sözüm-ona demokratik ülkeleri, uzay yolunda yürüyen, uçan namertler, 7 Ekim’de barbar, vahşi, zalim Hamas, bine yakın günahsız İsrail insanını, sırf İsrailli oldukları için katlederken başlayan savaşta, Türk Reisi Cumhur’u Gürcü Recep Tayyip Erdoğan’ın, ve onun xulam ve müritlerinin Hamas’a karşı kardeşçe, İsrail’e karşı da düşmanca tavırlarını hiç görmek istemiyor. İlginçtir yüzyıldan beri zalim Türk devleti yüzbinlerce Kürdü öldürürken, bu sözüm-ona büyük başlar hiç görmek istemedi, aksine arka çıkıp alkışladılar, sırf çıkar için bu barbar toplumla dost ve müttefik oldular. Örneğin NATO, AB ve başka ittifaklar. Hamas, sözüm-ona bu demokratik devletler tarafında terörist kabul edilmesine rağmen, Erdoğan liderini Türkiye’ye çağırarak onu kucaklayarak öpmesini, ona “Kardeşim” demesini ne görüyor ve ne de duyuyorlar. Yine Erdoğan’ın ordusunun 250 bini Kürdistan’da, Kürd halkına barbarca zulüm yaptığını, doksanlık bir Pir î ihtiyar Kürde insan dışkısını yedirmeye çalışıldığını, Hendek olayında (PKK’nın yanlış, sekter ve zarar verici politikası sonucu) koca on kasabasını yerle-bir ettiğini, on bin insandan fazla Kürd insanını öldürdüğünü, bir annenin bombardıman sonucu şehit edilen yavrusunun mezarına bile müsaade vermeyen ve o annenin yavrusunun bedeni kokmasın diye buzdolabına koyduğunu, şehit edilen binlerce Kürd insanının cesetleri günlerce yıkılan sokaklarda kurda kuşa yem olanlarını hiç görmek istemediler
Evet, bakın zalim Erdoğan 2-6-2024 günü AK Parti istişare ve değerlendirme toplantısı’nda ne diyor, aktarayım: “Filistin halkı 76 yıldır zulme maruz kalıyor, toprakları gasp ediliyor. (Oysa Filistinliler kendi iradeleriyle topraklarını satışa çıkarmış, İsraillilerde, yüze karşı bin vererek satın almışlardı) Biz Filistinli kardeşlerimizin nasıl zorlu ve nasıl kahramanca mücadele verdiklerini gayet iyi biliyoruz. Hamas ve Filistin halkı sadece kendi topraklarını savunamıyor, Anadolu’yu da savunuyor. Bölgemizi ve tüm dünyayı felakete sürükleyen Netanyahu denen bu barbara, bu hayduda, gözünü kan bürümüş bu muhterise artık dur demektir” dedikten sonra bu kez “Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyindeki bataklıkları kurutmadan Türkiye huzura eremez, kendini güvende hissedemez” diyor. De gel de buna ve buna hiçbir ses vermeyen dünya büyüklerine, sözüm-ona demokratik ülkelerine, onların sivil demokratik kurumlarına, dünyadaki sahte, hayâlperest solcularına ağzına gelen hokkalı küfrü söyleme. Ulan alçaklar, Erdoğan Netanyahu’ya, “Barbar, haydut” dediğinde siz neden dünyanın en büyük barbar ve haydudu sen ve senin ülkendir. Siz 1915-1923 yılına kadar bir buçuk Ermeni halkını, Karadeniz sahillerinde yaşayan Pontus Rumlarını, Doğuda yaşayan Asurlu, Süryani ve Keldanileri barbarca öldürüp yok ettiniz. 1925, 1937-38 ve bugüne dek belki Ermeni halkından daha fazla Kürd öldürdünüz. Bununla da yetinmeden Yakın Doğunun en eski ve kadim halkı olan, dünya uygarlığın merkezi Mezopotamya’da dünyaya uygarlığı dağıtan, sayısızca devlet kuran, her zaman mazlumun yanında olan bu halkı yüzyıldan beri barbarca öldürüyor, bu halkın insanı varlığını dahi inkâr ediyorsunuz, bir de utanmadan İsrail Başbakan’ı Sayın Netanyahu’ya “Barbar ve haydut” diyorsun, hadi oradan barbar, haydut, devşirme alçak, dünyanın en vahşi ve barbar kişisi sen ve “Türk” denen barbar devlet ve milletindir” demiyorsunuz. Böylesine bir ses ve demokratik bir dünya dileğiyle. Yine uzattım bağışlayın. Yazana bakmayın, yazdıran hissi düşünün bir Kürd gibi.
Not:
Kanımca Avrupalı toplumlar Kürdün 1071’deki İslâm dini ve fanatizmi için barbar Türklere yardım ederek, tarihin en uygar ve medeni toplumu olan, sayısızca bilim insanı, filozof çıkaran Yunanlı halkı, ülkeleri olan Anadolu’da kovmaları. İkinci ihanetleri İngiliz ve Fransız haçlı ordularını imha ederek, onları yakın ve Orta doğuya gelip yerleşmelerini engellemek. Bunu yapan da Kürd İmparatoru İslâm fanatiği Selahaddin î Eyubi. (1137-1193) Bu İslam dininin xulamı, Kürd devletinin varlığını İslâm inancı için götürüp Mısır’daki İslâm Halifesine teslim eden kişidir. İngiliz ve Fransızlarda bizim gibi insan ve siyasette de bizlerden çok ilerdeler. Yapılan ihanetleri unutamazlar. Bir diğer gerçek; cennet ülkemizi çevreleyen üç ayrı ırkın ve onların İngiliz ve Fransızlar için büyük bir pazar ve çıkar olmaları, ki sonuç aşikâr ve meydan da. Kıbrıs olaylarında bile yüzbinlerce aptal, sersem, dost kim, düşman kim, ayırt edemeyen Kürdler Kıbrıs’a gidip küçücük bir Yunan toplumunu yok etmek istemeleri. İşte Avrupalı büyükler Kürdün bu tavrını ve ihanetini kesinlikle unutmuş değiller. Dileriz “Türkler sizi yok etsin” diyorlar. Bu benim şahsi görüşüm, dilerim yanılayım…
Saygılar, selamlar.