Sevgili okuyucu kardeşlerim, geçen yıl, yani 7 Eylül ile 15 Ekim arası eşimle birlikte Özgür Güney Kürdistan Parçasına, oradan da Amed ve İstanbul sonrası mekânımız Avustralya Sydney kentine dönmüştük. Dönerken okumak için beraberimizde bir valiz dolusu Kürdçe ve Türkçe kitap getirdik. Bu kitaplar içinde en çok ilgimi çeken Sayın Cemal Özçelik’in iki ciltli “Göbekli Tepe” kitapları oldu. Ben özellikle birinci cildinden dünyamızdaki eski uygarlıklıların dinsel inançlarını, kültürel ve tüm örf-adetleriyle ilgili çok kapsamlı bilgileri okurken çok sevindim ve çok uzak bir diyarda olmama rağmen, bizzat Cemal’i görüp onu kutlayamadığım ve bir kardeşim gibi öpemediğim için Kürdlük duygularımla hüzün duydum. Ama bu satırlarımla onu kutlar, iki yanağından öper, ona: “Cemal kardeş tuşa basan parmaklarına, o kadar bilgiyi resimlerle toplayıp, her resim için bizi bilgilendiren beynine sağlık; bira can Tu her bijî” diyorum. Cemal, herhalde benim şahsen tanıdığım Dêrikli eski Milletvekili Osman Özçelik ve eski Dema Nû editörü Fadıl Özçelik’in, gıyaben de tanıdığım Partiya Welatparêzên Kürdistan’ın Başkanı Mustafa Özçelik’in ya bir kardeşi ya da bir akrabası. Tekrar onu cani gönülden kucaklar, öper, başarılar dilerken, esas başlık konusuna gelmek istiyorum. Zira başlık bütün dünya halklarıyla ilintilidir. Yani demokratik ve insanı bir sistemle ilgili bir sözcük. İlginçtir bu sözcük yüzyıldan beri her kendine “Türküm” diyen yönetici devşirme kadrolar bu demokratik ve laiklik sözcüğünü her yerde kullanmaktalar. Yani dillerinde pelesenk yapmış, uygar ve demokratik dünyayı kandırmaya çalışmaktalar. Oysa bu sözcük hem bunların İslâm’ı inancıyla ve hem de bunların tarihiyle çelişmektedir. Çünkü bu toplumun tarihi, kanlı bir tarihidir. Bunlar insanlık tarihi boyunca hep at üstünde ok ve kılıçlarla diğer toplumlara saldırarak, çoluk, çocuk, kadın, ihtiyar demeden barbarca öldürmüş, çoğu insanları da diri diri kazanlarda kaynatarak öldüren bir toplumdur Dini inançları ise, yine kan ve talan üzerinedir. Bugün kendilerine “Ben Türküm, Elhamdülillah Müslümanım” diyen, demokrat sözcüğünü diline pelesenk yapan o barbar toplumun, çoğu devşirme torunları. Yani kurttan, kurdun çıkması gibi.
Evet sevgili okuyucu Kürd kardeşlerim, “Türk’üz” denen toplumun binlerce yıl öncesinden günümüze gelen karakter ve barbar anlayışı bu. Bu toplum insanı sevgiden, merhamet, adalet, hak ve hukukundan uzak bir toplum. Bu toplum sıfat olarak tüm insanlık dünyasının sıfatını taşısa da bu toplum gerçek insanlık dünyasından uzak bir toplum. Bu toplum yüz yıl önce bir Afgan hanedanlığının kurduğu Osmanlı İmparatorluğunun kalıntılarının üzerine, bir günah çocuğunun zalimane şeytanı aklıyla ve iki emperyalist ülkelerin yardımıyla yeni bir devlet kurdu ve bu devlete de “Laik, Demokratik Türkiye Cumhuriyeti, Devleti” dedi, ama hep eski Cengizhan ruhu bu devletin ana fikri ve kılavuzu oldu. Bunun üç yoldaşı, Talat, Enver ve Cemal, 1915’te bir buçuk milyon Ermeni’yi öldürdüler. Pontuslu Rumlarını, Hıristiyan azınlıklarını yok ettiler ve 1920 sonrası sıra biz Kürdlere geldi. Bu yeni zalim devletin ilk lideri bêbav Mustafa Kemal, Arapça olan Cumhur, yani “halk” yine Arapça olan “Reis” dedi, kendisi de oldu Reis î Cumhur ve onlarca en yakın arkadaşını barbarca öldürttü. Hiçbir akrabası ve çocuğu olmamasına rağmen bugünkü para ile milyarlarca dolar değerinde para ve mülkiyete sahip oldu ve kendisini o mevkiye, o saltanata getiren yüzbinlerce Kürdü Koçkiri, Şeyh Seid, Ağrı, Zilan ve Dersim’de öldürttü, hâlâ o canavarı seven Kürdler var, çok yazık. O eski Yunanca olan ve Laos ve Laikos sıfatından gelen, yeni Türkçe çevrisiyle “Laik devlet” dedi, ama Mussolini ve Hitler yasalarını kendine rehber yaptı. “Demokratik Cumhuriyet dedi” eski Yunan şairi ve filozofu olan (SOLON’NIN M.Ö 640-560) Demos ve Kretos sözcüğünün birleşmesinden günümüz Demokratik sözcüğüne dönüşen demokrasi sözcüğünün D harfini bile halka uygulatmadı. SOLON’NIN demokrasisi yalnız egemen elit içindi. Köle ve diğer toplumlar için söz konusu değildi. Bugünkü Türk demokrasisi SOLON demokrasi metodundan da uzak. Türk demokrasi anlayışı, faşist, zorba bir Kral anlayışıdır. Yüzyıllık Türk devletinin gelmiş, geçmiş bütün Reis î Cumhurları ve Başbakanların sıfatı bu sıfattır, ki bugün Gürcü Recep Tayyip Erdoğan’da bu sıfatı taşıyor. Onu eleştirmek, ona “Diktatör” demek suç. Oysa bütün dünya dillerinin literatüründe “Diktatör” ve “Faşist” sözcükleri suç sayılmaz. Çünkü faşizm bir zorba yönetim biçimi, bu biçim bütün İslâm ülkelerinde mevcut. Ayrıca bu ülkelerin Kral ve Reis î Cumhurları birer diktatör. İstedikleri zaman, sevmediklerini barbarca öldürtebiliyorlar. Örneğin bugünkü İran mollaları, her gün birkaç Kürdü ve onları eleştiren Farıs ve diğer halklardan beş, on kişiyi öldürtüyor ve asabiliyorlar.
Sevgili okuyucular, bunları size niçin yazıyorum? Sorunun cevabına gelmek istiyorum. Biliyorsunuz koca dünyamız küçücük bir kutunun içine girmiş, onun kapağını açtığınızda bütün dünyayı ve dünya içindeki bütün olaylarıyla karşı-karşıya geliyorsunuz. Bugün, yani 10-5-2024 günü kompüteri açtığımda önce belirli Kürd sitelerini tararken Rupela Nû sitesine girdiğim de Diyarbakırlı Yusuf S isimli bir lise öğrencisi Gürcü Recep Tayyip Erdoğan’a, yani Türkiye Reis î Cumhur’una “Diktatör” dediği için, 7 ay, 23 gün hapis cezası verilmiş haberi, beni size bu yazıyı yazmamı zorunlu kıldı. Çünkü ben 54 yıldan beri, son derece demokratik ve çok kültürlü bir ülkede yaşıyorum. Yaşadığım bu ülkede 23’üncü Başbakan’ı olan merhum Bob Hawk’a (1929-2019) halktan biri televizyon ekranına çıkarak “He is a bloody bastard” yani “O piç” dedi, Başbakan Bob Hawk ise, televizyonda gülerek “Adam bana kızmış olabilir, ama ben kim olduğumu biliyorum” dedi ve gülüp geçti. Ayrıca bu ülke bir İngiliz ülkesinin uzantısı da olsa, herhangi bir vatandaş, ülkenin Genel Valisine, Kraliçe ve Kral’a istediği en iğrenç küfrü bile söyleyebiliyor. Hatta, haşa huzurdan Hz. İsa’ya “Piç, anası Meryem’e “Orospu” diyebiliyor, ama halk böyle kişilere gülerek, “He is med” yani delirmiş adam” deyip geçiyor. Ama Selman Rüştü “Şeytan’ın Ayetleri” adlı bir kitap yazdı, İslâm dünyası onun ölüm fermanını çıkardı, hatta öldürmeye kalktılar, adam hâlâ korku içinde yaşıyor. Papa “İslâm savaş dinidir” dedi, İslâm dünyası ayağa kalktı, adam sonra mecburen “Beni yanlış anladılar” dedi ve özür diledi. Oysa doğru söylüyordu Papa. Çünkü Kur’an’ın sayfaları kanla yazılmış. Alın size Enfal süresi, ayet 41. Ve yıl 1986-1989 arası Irak BAAS rejiminin başkanı zalim Saddam 182.000 günahsız Kürdü, 80000 Barzan aşiretinden Kürd kardeşlerimizi götürüp diri, diri Irak çöl kumuna gömdü, ama dünya buna seyirci kaldı, ses çıkarmadı
Evet, bütün bu zulmü yaşayan Kürdler, bugün İslâm bayraktarlığını yapan bir toplum. Ayrıca bütün İslâm dünyasında İslam’ı ve onun koruyucusu Muhammed’i, Kur’an’ını eleştirmek günah ve büyük suç. Ceza ise Hallacı Mansur misali kişiyi parça parça etmek. Türkiye’de ise ikinci bir Muhammed ve ikinci bir Kur’an var. İkinci Muhammed Selanikli bêbav Mustafa Kemal. Onu eleştirmek, onun makamında oturanı eleştirmek büyük suç. İkinci Kur’an ise, faşist anayasanın dört maddesinin çelik ve zırhlı duvarıdır. O maddeler birer Kur’an ayetleri gibidir, değiştirilmesi yasak ve suçtur. Bu anlayış ise tüm doğa kanunlarına ve diyalektik yasasına aykırı bir görüş ve yaklaşımdır. Çünkü her şeyin iki yüzü olduğu gibi, bu yüzlerin değişebileceği gerçeğidir. Örneğin kendimizi ele alalım. Bebektik, şimdi nasılız? Dün tarlamıza karasabanla buğday veya arpa ekerken, bugün bu işi traktörle yapıyoruz. Yine dün, bir yerden diğer bir yere giderken at ve eşeğe binerek giderdik, bugün ise dağ gibi uçaklarla dünyamızın bir ucundan diğer bir ucuna gidiyoruz. Bugünkü insanlık uzay yolunda, Ay üstünde demir yolunu kurmak, oteller yapmak uğraşındalar. Yani bilgi, bilim bu denli gelişmiş Kısaca bugün “Doğru” dediğimiz şey, yarın için yanlış olabilir. Başka bir örnekle biz insanlar ilkel hayattan nasıl bugüne geldik? Evrimler sonucu her alanda değişerek bugünün insanı olduk. Yarınlar yine değişime uğrayacak, insanlar Ay’a gidip gelecek. Bunu tüm insanların bilmesi gerekir. Biz insanız, kavga, şer, dövüş, hapishaneler, zindanlar bizim ayıbımız. Bugün dünyamız sekiz milyar insanı besliyor, eğer dünya yaşamı adaletli ve eşitlik temelinde olursa, dünyamız 80 milyarı da rahatlıkla besleyebilecektir. Bu gerçeği bütün dünya liderlerinin ve her bir insanın bilmesi, gerekir. Bir lise öğrencisinin, Erdoğan’a “Diktatör” demesi, cezayı hak etmez. Gönül isterdi her bir Türk ve Erdoğan, birer Bob Hawk olmaları ve o cennetimsi coğrafyada iki sadık kardeş gibi yaşamaları. Ve şunu da bilmeliyiz, hepimizin sonu ölüm, birbirimizi incitmenin, öldürmenin bizim ayıbımızın olduğunun bilincinde olmalıyız. Böylesine bir dilek ve bir Kürdçe şiirle yazıya son vereyim…
Rastîya welêt
Çîya û girên me êdî nabînin nêçîrvanan
Kanîyên avsar nabînin lêv û devan
Mist û kulman
Zozan nabînin şivanan
Dengê bilûran
Kêrîya bizin û mîyan
Kalandina berx û karan
Konên çend stûnan
Şap e şep a dengê meşkan
Bi dardakirina sêpîyan
Destê kebanîyan li ser lolewîyan
Parzûnê rûn û toraqan
Edî kes venaxwe dewan
Ji ber ku welat bûye wêran
Kesên nêzî pênc hezar gundan
Çûne ketine metropolan
Warê dijminê bav û kalan
Kurdistan ketîye bindestê haran
Xwînrij û barbaran
Hatîye kuştin ziman
Zimanê deh hezar salan
Xwedêgiravî
Bi destê mêrxwas û gernasan
Ên wekî Abdo
Cemîl, Mûradan
Her der bûye qişleyê leşkeran
Leşkerên barbar Tirkan
Cîhê top û tankan
Şerfirok û helîkopteran
Bi çekên emperyalan
Çar haran bi hevra derxistine ferman
Jibo kuştina me Kurdan
Sedem jî ne yekîtîya Kurd biran
Bi hişmendîyek keran
Jibo ometa xewnan
Bibexşînîn rastî usa ye
Rewşa me Kurdan
Li hember neyaran.