Sevgili okuyucu Kürd kardeşlerim ilk gazete köşe yazarlarının yazılarını 1960 yılında İstanbul Sarıyer Ordu Evin de asker iken okumaya başladım. İlk yazısını okuduğum köşe yazarlarından biri merhum Çetin Altan’dı. O zaman o, Milliyet Gazetesinde “Taş” başlıklı sütunda çeşitli konuları içeren yazılar yazar, bende severek okurdum. Yani ilk siyası yazıları Çetin Altan’ın makalelerinde okumuştum. Ondan evvel, yani asker olmadan önce, yalnız Hürriyet ve Yeni Sabah gazetelerini okurdum. Hürriyet’i yalnız iş ilanları için alır bakardım, bazen de ilgimi çeken magazin haberleri. Yeni Sabah da ise merhum Halide Pişkin’in Çöp Çatan sütununu okur, bir de bulmacasını çözmeye çalışırdım. Çöp Çatan sütunu ise evlenmek isteyen, eş arayan kadın, kız ve erkeklerin ilanlarını merakla okurdum. Nedeni ise, belki bir hayırlı eş bulur, evlenirim diye. Tabii o olmadı, ama daha sonra o duyguya yakın bir evliliğim oldu. Yani 62 yıl önce, şimdiki eşimle. Anılarımdan bu konuya geniş yer vermişim, isteyen Doz yayınlarından “Coğrafyasını Arayan Irmak, Acı ve Yaşam”, Türkçe’sini, Veng yayınlardan da “Jan û Jîyan, Serhatî û Bîranînên Min” Kürdçe’sini isteyip, alıp okuyabilir.
Değerli okuyucu kardeşlerim, övünerek söylemiyorum, lütfen böyle anlamayın, ben bir okuma kurduyum. Çünkü bu benim çocukluğumdaki isteğimin gerçekleşmemesi sonucu, bende ayrı bir hasret duygusu, tıpkı Kürdistan hasreti gibi bir hasret yarattı. Ben iki dilde, Kürdçe ve Türkçe yazılan hangi görüşün yayını, hangi düşünceyi konu alan kitabı bulduğumda merakla alır okurum. Yani ben kendimi bildim bileli Diyalektiğin yasası olan her şeyin iki yüzlü olduğuna inanan biriyim. Yani iyinin karşıtı kötülük. Tanrı ve Şeytan. Ön, arka, üst, alt, yer ve gök gibi iki gerçeklik. Siyası meselede de ben “Şu faşist MHP’nin, CHP’nin, Liberal ve muhafazakârların, yobaz dincilerin yayınlarıdır okumam” diyemem. Elime geçen her düşünceyi savunan yayınları merakla okurum. Nedeni ise, her görüşü bilmek, onların doğru ve yanlışlarını, kendi anlayışımla yorumlamak, azıcık bilgime bilgi katmak. Zaten insan yaşamında mutlak doğrular yok. Bugünkü doğru bilinen şey, yarın için yanlış olabilir. Tıpkı Dünya Devletleri’nin Anayasaları gibi. Mutlak doğrular ise, gece ile gündüz; güneşin Doğudan çıkıp, Batıdan gözden kaybolması gibi. Ayrıca Ay, yıldızlar, yağmur, kar, bulutlar, yılın dört mevsimi gibi doğrular. Yani bunlar değişmeyen somut doğrular.
Sevgili kardeşlerim, bunları size niçin yazıyorum ve sebep ne? Sebep biz insanların çoğu kez dünyaya kör gözle bakmak, fareyi kirpiye, kediyi kaplana, tilkiyi aslana, insanlardan da korkağı, korkmazsa ve Zaloğlu Rüstem’e, büyücü ve üfürükçüyü de Lokman î Hekim’e, bin bir şeyi, bin bir yalanı durmadan birbirine karıştıran gevezeyi de, Karl Marks, Albert Einstein, hatta Peygamber’e, benzetmemiz. İşte bu nedenle, bu yazının başlığını da “Tilkiyi Aslana, Üfürükçüyü de Lokman î Hekim’e Benzeten Bomıklar” diye başlık attım. Peki bu başlığı niye bu yazıma uygun buldum? Müsaadenizle söyleyeyim. Yukarıda da “Ben her görüşten gazete, dergi ve kitapları merakla okurum” dedim. Kuzey Kürdistan da bana göre birbirine karşıt olan iki görüş var. Bir Öcalan’ın hayâlini gören ve destekleyen, yani Hakların Kardeşliği, Demokratik Cumhuriyet, Demokratik Modernite, Ortadoğu Konfederalizmini savunan kişiler. Buna HDP de diyebiliriz. Diğer kesim genellikle Federasyon veya Bağımsız bir Kürdistan. Bu görüş parçalı olsa da istemleri aynı doğrultuda. Ben bu iki kesimin görüşünü basında, daha doğrusu internet Kürd sitelerinde okurum. En çok merak ettiğim yayın Yeni Özgür Politika, Dengê Kurdistan, Nêrîna Azad, Rûpela Nû ve benzerleri. Şubat 2 akşamında ilk önce Nêrîna Azad’ı taradım, daha sonra Yeni Özgür Politikayı açtığımda ilk başta Veysi Sarısözen’in “Hamlet’in “Meselesi” başlıklı yazısı ilgimi çekti. Hamlet ismi beni Shakespeare’in Danimarka Kralı’nın Hamlet hikâyesine götürdü, ama okuyunca inanın bu budalaya güldüm. Yanılmıyorsam bu zat eski Ankara radyosunun Yurttan Sesler korusunu sunan Muzaffer Sarısözen’in oğlu mu, yakını mı, yoksa soy isim benzerliği mi, bilemem. Bildiğim tek şey o kişinin bütün Kürd müziğini Türk’e mal etmesi. Veysi ise bildiğim kadarıyla eski bir TKP’li ve Fikir Külupler Federasyonun kurucularından. Tabii TKP’yi çok iyi bilenlerden biriyim. MHP’den tek farkı, “Komünist” sözcüğü ve yüzbinlerce Kürd’ü öldürten. bêbav Mustafa Kemal’i anti Emperyalist, tek kurtarıcı gören bir ırkçı parti ve akım. Ayrıca ben Yeni Özgür Politikada yalnız Veysi Sarısözen’in yazılarını değil, Fehim Işık, Ahmet Kahraman, Suat Bozkuş, Ziya Ulusoy, Selim Fırat, Demir Çelik ve diğer bay ve bayanlarında ilgimi çeken yazılarını okurum. (Bunların çoğu KDP ve Barzani düşmanları. Özelliklede Veysi). Ancak bu yazıma konu olarak yalnız Veysi Sarısözen’in 2 Şubat’ta yazdığı yazıyla ilgili. Ayrıca 5 Şubat yazısı da aynı paralelde.
Evet sevgili okuyucular bakın 2 Şubat günü Veysi Sarısözen, Yeni Özgür Politika da ne diyor
“Kürd halkının en örgütlü, en mücadeleci, en bilinçli kitleleri Öcalan’ın önderliğinde birleşmiştir. Bütün parçalarda bu öyledir. Öcalan’a karşı Türk devletiyle iş birliği yapanlar artık izole olmuşlardır” diyor Veysi Bey. Bu yazının birinci paragrafı. İkinci paragrafı Öcalan için neler zırvaladığına ait, onu geçiyorum.
Üçüncü paragraf:
Üçüncü Dünya Savaşı Ortadoğu coğrafyasında 2003 yılının Mart ayında Irak’ın ABD tarafından işgaliyle başladı. Oysa ABD Irak’a 2 Ağustos 1990’da saldırmıştı. Ancak bu saldırıyı Irak’ı tümüyle işgale kadar vardırmıştı. Neden? Bu soru Öcalan’ın dünya barışındaki rolünün ne olduğunu anlamak bakımından kilit sorundur
6’ıncı paragraf:
ABD, kolaylıkla Irak’ı işgal edecekken neden 13 yıl beklemişti? Neden önce Başur Kürdistan’ın kurulması ve Irak’ın Kuveyt’ten çekilmesiyle yetinmişti? Çünkü o tarihte başında Öcalan’ın bulunduğu güçlü bir PKK vardı. Birinci Körfez Savaşı ile birlikte PKK Kürdistan’ın dört parçasında olağanüstü güçlenmişti. Öcalan’ı saf dışı etmeden ve böylece PKK’yı güçten düşürmeden ABD’nin Irak’ı işgal etmeye kalkması durumunda fiilen özgürleşen Başur Kürdistan’ında PKK en büyük “kurucu güç” olacaktı. ABD, Türk devletinin PKK’ye karşı savaşta “zafer kazanmasını” Birinci Körfez Savaşı’ndan sonra tam 13 yıl durdurdu. Irak halkı Birinci Körfez Savaşı’ndan sonra tam 13 yıl, geçici de olsa barış ortamında yaşadı. Daha önemlisi Büyük Ortadoğu Projesi’yle tüm Ortadoğu’ya yayılacak Üçüncü Dünya Savaşı, büyük ölçüde tam 13 yıl durduruldu. Demek ki biz “Öcalan dünya barışının önderidir” derken, boşuna konuşmuyoruz. Onun varlığı emperyalizmi gemleyen en önemli faktördür” diyor bizim bomık Veysi Bey. Be adam, halkıyla, halkının bütün parti liderleriyle barışık olmayan, nasıl dünya barışının lideri olacak? Ulan, kendi partisinin içinde 17 bin gencin ölüm fermanını veren kişi. Nasıl Dünya Barışının lideri olacak? Ya diğer Kürd Yurtsever partilerden öldürttüğü sayısızca beyin insanı? Ya BIRAKUJİ döneminde öldürttüğü binlerce Peşmerge ve gencecik Gerillalar?
Evet sevgili okuyucu kardeşlerim, bu adamın üç sayfaya döktürdüğü deli ve mürit saçmalıklarının hepsini tek tek yazar ve fikrimi de katarsam, başınızı ağrıtmış olacağım. Bu adam tam bir şartlanmış mürit; ya da tam bir yalaka ve postal yalayıcısı. Affınıza sığınarak onun bir iki zırvasını okumanıza sunarak yazıya son vereyim. Yukarıda bu adam 13 yıldan bahsetmişti ya, bakın bir başka kısa paragrafta ne diyor:
Bu 13 yıl şunu kanıtlıyor: Öcalan varsa barış, yoksa savaş olur. Yani dünya barışı bu adamın iki dudağı arasında. Herhalde bu zat Rusya ve Ukrayna barışını da Öcalan’ın sağlayacağına inanıyor.
Başka bir zırvalaması:
Barzani partisi KDP azınlıktadır. Ulusal birliğe de başka halkların demokratik güçleriyle birleşmeye karşıdır. (Güney yönetimini bilmeyen sersem) İktidarını Türk devletine yaslanarak sürdürmektedir. De were ji vî bêhişî ra mirov çi bibêje? Peki Veysi Bey, PKK kiminle iş birliği halinde? Onu da söyler misin?
Bir diğer zırvalaması:
Bütün ulusların kadınları Öcalan’ın “erkek egemen ulus devlete karşı” kadın özgürlükçü Demokratik Cumhuriyet programı kavrayınca Öcalan’ın önderliğinde birleşecektir. De gel de çatlama. Öcalan kadına özgürlük verdi ha? Peki sayısızca genç gerilla kadın ve kızları öldürten kim? Ya Kesire Yıldırım’ın ölüm fermanı çıkaran kim? Kesire benim annemin öz dayısının torunudur. Babası Ali Yıldırım devlet ajanı diye, kızı da mı ajan? Peki babasının ajan olduğunu biliyordun, niye ajan kızıyla evlendin? Oysa Kesire pirüpak bir yurtsever kız, ajan değil. Onu tanıyan bilir. Ayrıca kadınlara özgürlük tanıyan, Kürd kadınına “Tanrıça” diyen Abdo, bir kadın konferansında “Kürd kadını kokar, yanına yaklaşılmaz” diyordu. Bu kulaklar onun Şam’da telefonla konferansın divanındaki kadınlara söylerken duyuyordu Veysi bey. Ben o gün Almanya Köln kentinde idim.
Değerli kardeşlerim, müsaadenizle Veysi beyin son üç hayâliyle yazıya son vereyim. Uzattığım için de beni bağışlayın.
Barış için her şey var. Ama savaş yayılıyor. Çünkü Öcalan esarette
Barış isteyen insanlık, Öcalansızlığın acısını çekiyor.
Öcalan’a özgürlük demek, dünya barışı demektir. Vay, vay, vay. Doğrusu Allah, mallaha inanmam, ama eğer varsa öyle bir güç, Reco vasıtasıyla Öcalan’ı İmralı’dan çıkarıp özgürlüğüne kavuştursun” diyorum. Çünkü onu halkımın yakinen görüp tanımasını istiyorum.
Saygılarımla.