Sevgili okuyucu Kürd kardeşlerim, inanın içimdeki Kürdlük duygum hep bana “Ana dilinle Kürdçe yaz” diyor, ama ben Kuzey Kürdistanlı bir Kürd olduğum ve sopa zoruyla Türkçeyi öğrendiğim için, çoğu kez Türkçe yazmak zorunda kalıyorum. Çünkü yeni nesil gerek köyümdeki, radio ve televizyonların Türkçe çarpık, anlamsız, sevgi ve dostluktan uzak, kavga, ölüm, sahtekârlık ve mafyatik dizilerini ve her türlü haber yayınlarını dinliyor, okullarda da Türkçe ders alıyor. Yani inanın Türk televizyon dizileri bizim mağaralarımıza dahi girmiş, seksen, doksan yaşındaki ana, baba ve dedelerimiz hep kendi aralarında Türkçe konuşurlar. Bundan 4-5 ay önce Youtube’de köyüm Kupık’a girdiğimde, yeni yapılan Cemevinde toplanan köylülerim, Mustafa adlı bir hain öğretmene son derece bir hürmetle, onun uzattığı her mikrofonu alan Türkçe konuşuyor, hiç birisi Tanrı aşkına, anne, baba ve dedelerinin bir tek Kürdçe sözcüğü ağzına alamıyor, herkes düşman dili Türkçe konuşuyordu. Hatta 105 yaşında olan Keko Yılmaz dede sazı eline alarak Türkçe beyit söylüyor, oğlu Cafer’de onu takip ediyordu. Köy muhtarı Kazım ve babası 95 yaşında ki Bırê Beyaz hakeza. Benim de niyetim Özgür Kürdistan gezimden sonra son bir kez daha köyüme gidip hasret gidermekti. Ama o manzarayı görünce gitmekten vazgeçtim. Hatta az kalsın vasiyetimden de vazgeçecektim, ama hasret duygum, çocukluğumun geçtiği o kutsal toprağı “Unutma yakılan bedenin külünü oraya götür serp dedi” ve külümün köye yakın bir yere değil, “Gaz Tepesi” dediğimiz Düzgün Baba ve Sılbus dağının karşısındaki yere serpilmesini çocuklarıma ve eşime rica ettim. Tabi eşimden önce ölürsem. Bunun içinde vasiyetimi dört dörtlükle son çıkacak olan “Pejnên Dawîya Jîyanek 90 Salî. Türkçesi “90 Yıllık Bir Yaşamın Son Duyguları”. İlk dörtlüğü şöyle:
Yakın beni, yakın beni
Bir torbaya koyun beni
Götürün beni köyüme
Gaz diyara serpin beni.
Sevgilii okuyucu Kürd kardeşlerim, bunları size niçin yazıyorum? Elbet bir sebebi olmalı. Sebep biz insanların tarih boyunca geçmiş yaşam biçimleri ve her türlü yalan, akıl dışı şeylere inanmalar. 105 yaşındaki Keko Yılmaz Dede (üç yıl önce hakka yürüdü, toprağı bol olsun, babam büyütmüştü, hikâye uzun) hiç bir okulun kapısından içeri giremeyen, Türkçeyi dört yıllık Türk askeri ocağında öğrenmesi, kesinlikle Yeniçerilerin Piri Hacı Bektaş Veli’ye inanmayan, son yıllarda ona hayran olan, Bektaşi olup “Doksan günlük yolu kuşlukta alan, Pirim Hünkâr Hacı Bektaş Veli kendidir” diyordu.(kendisi Baba Mansurlu bir Pir) Yani bu değişim, bu manevi Tanrı inancı, bir uydurma, Şeytan’ın mazlum bilgisiz toplumu kandırma metodu.
Sevgili okuyucu kardeşlerim bu kadar anlatımdan sonra, müsaadenizle başlık konusuna “Dün ve Bugün İnsanlık Dünyasına Bir Bakış meselesine gelmek istiyorum. Tabi bildiğim ve okuduğum kadarıyla. Yani insanlığın din ve inanç tarihine. Denildiğine göre bundan yaklaşık 13.000 yıl önce Orta Doğu olarak adlandırılan Güney Batı Asya’da, bir başka deyişle Mezopotamya’da başlayan, insanların artık ilk ilkel dönemi aşarak mağara, küçük kulübeler, küçük köy ve kasabalarda yaşamalarını sürdürmeleri, tarıma başlayıp arpa, buğday ve benzerlerini öküz ve kara sabanla sürmeleri ve belki de daha önceleri yani 13. 000 yıllarından önce. Bunu doğrulayacak kesin bir bilgimiz yok
İlk insan meselesine gelince İdealist felsefeye inanan kişilere göre Tanrı ilk insanı Adem’i balçıklı çamurdan yapmış sonrada Havva’yı. Adem’in sol kaburgasından çıkarmış. Demek ki Adem’in sol kaburgası çok büyükmüş, o yontup Havva’yı yaratmış. Peki bu Tanrı kerametini gören kim? Buna hangi akıl inanır? Peki Tanrı bu iki insanı yarattı, ikisi evlendiler, çoluk çocukları oldu, çocuklar birbiriyle evlendi, peki Âdem ile Havva’nın rengi nasıldı? Eğer ikisi beyaz idilerse bu siyah zenciler, sarı ırk Çinliler ve benzerleri, Amerika kıtasındaki kızıl deriler kimlerin çocukları? Ayrıca Adem ile Havva’nın yaradılış tarihleri bilim adamlarına göre 6000-7000 yılı geçmiyor. Oysa insanlık tarihi bir varsayıma göre 2.4 ile 1.4 milyon yıl önce yaşamış olan Homo Habilis Güney Doğu Afrika’da Pliyosen ve Pleistosen dönemlerinde 2.5 ile iki milyon yıl önce bu insanlar Kenya’da Türkan’a Gölü çevresinde yaşamış, sonra da dünyaya yayılmış olduğu söylenir.
Materyalist felsefe ve inanışa göre, başka bir deyişle Darwin teorisine göre insan Hamini Şempanze türündeki, günümüzde 5.5 ile 7 milyon yıl önce bugünkü şekline dönüşmüş. Bu teoriye inananlardan biri de benim. Yani biz insanlar kuyruksuz maymunlardan türemiş onlarla akrabayız. Bu bir kötülük anlamı taşımaz. Çünkü insan da konuşan ve yaratıcı güce sahip bir yaratık. Hem de bütün canlı yaratıklarının en vahşisi, en canavarı, hem cinsine düşman.
Tarihin ilk din meselesine gelince. İnsanoğlu kendini insan bildiği günden günümüze kendine sayısızca Tanrı yaratmış. İlk “Modern din ve ilk Peygamber” dediğimiz din Zerdeşt’in Zerdüşt” dinidir. Yanı tek Tanrı inancını dünyaya yayan Kürd asıllı Zerdeşt’tir. Zerdeşt eski İran’da MÖ 1400-1200 yıları arasında bir Peygamber olarak kabul görür. Bir başka deyişle Zerdeşt üç Semavi dinin tek Tanrı inancının de Piridir. Birinci ve ikinci Zerdeşt’in elimizde somut bir belgesi yok. Ama üçüncü Zerdeşt’in elimizde Zend Avesta’sı var. Ayrıca Êzîdî Kürd kardeşlerimiz Êzîdî Xan’nın Zerdeşt’en önce olduğunu söylerler, ama bu iddiaya göre somut bir belge elimizde yok, sadece söylence
Sevgili kardeşlerim, bunları size niçin yazdım? İnsanoğlu ilk insan olduğunu bildiği günden ve yerleşik hayata başladığında hep birileri tarafından idare edilmiş ve onu kendine hem Tanrı, hem kurtarıcı, hem karın doyurucu ve hem de her sorununu gören olmuş. İnsanın ilk Tanrısı Anne olurken, sonra bu Tanrı baba olmuş, Yani gün anaerkilden babaerkil’e dönüşmüş. Bunun nedenleri uzun. Kısacası erkeğin kadından fiziki olarak daha güçlü olması. Semavi dinlerde ise kadın Ana tam köleleştirilmiş ve kadınlar erkekleri hem kendilerini koruyan başkan ve hemde evin reisi görmüşler. Günümüz siyaset dünyasında da bu böyledir. Ukrayna’da Zelenski, Rusya’da Putin, İsrail’de Netenyahu, Filistin’de Hamas yobaz lideri, Türkiye’de Kasımpaşalı Gürcü Reco milyonların başkanı. Bunların her dediklerini milyonlar kabul eder ve yüzbinlerce genç şehit olur, milyonlar, “Vatan, Millet Sakarya” der, ölen yavrularını başkanlarına kurban ederler.
Ya peki biz Kürler 40 yıldan beri ne yapıyoruz? Geçmişi unutalım.
Sevgili kardeşlerim uzun bir zamandan beri PKK’lı Kürd kardeşlerimiz (tabi kardeşliğimizi kabul ederlerse) Öcalan’ın Özgürlüğü için bir çalışma yürütüyorlardı. Bu çalıma önce (yanılmıyorsam) binler Şanlıurfa’nın Halfeti ilçesi, Ömerli (Amara) köyüne gidip, yine Öcalan’ın doğup büyüdüğü evin kerpiç duvarını öpüp, topağı muska yapıp Hacı oldular. Sonra 20 Şubat 2024’te bir miting düzenliyorlar Öcalan’ın özgürlüğü için. Keşke Özgür bıraksalar. Dilerim Reco onu özgür bırakır. İnşallah, Bi a Xwedê. Bakın o gün için Selim Ferat, Yeni Özgür Politika köşesinde ne yazıyor:
20 Şubat 2024 Köln’de tazelenen hafıza Öcalan’a Özgürlük mitinginde ve yazısının bir yerinde “Bê Serok Jîyan Nabe”. Yazının son üçüncü ve ikinci satırlarında da “Adım adım Rojava’ya, Şengal’e doğru yol alacaklar, ama Öcalan’sız, -değil!!! Öcalan’sız da asla” diyor. “Keşke dediği olsa” diyorum, (sahiden Öcalan Şengalı hiç götmüş mü?) ama Selim Bey’in bu arzu ve isteği, biz insanların bir bütün insanlaşmadığımızın bir gerçeği. Selim Bey’i yıllar önce Berlin’de dostum Abuzer Balı Han’ın evinde tanıdım, uzun uzun sohbet ettik. Onlar ailece bizim köylü Seid Bayê, Seid Bırê ve şimdi de çocukları Hüseyin ve Kasım Kılavuz ailesinin talipleri. Dedesi Mehmet Şerif Ferat, 1949 yılında hiçbir bilimsel yanı olmayan “Doğu İlleri Varto Tarihi” adlı kitabı çıkınca amcası Xelil tarafından vuruldu. Kimisi o haince yazılan kitap için “Xelil Bey vurdu” dediler, kimisi de “Kadın sorunu” dediler. Hangisi doğru bilemem. Ancak Pirlerinin akrabası büyük Ozan, Seyid Veli Yılmaz, ona iki Kürd lehçesinde, Kurmancı ve Zazaca uzun bir ağıt yapmış, ben o zaman ağıtın bir kısmını ezberlemiştim. Aklımda kalan Zazaca bir dörtlük şöyleydi:
Hêfê min wîno, to Şerîf Feratî
Vengê mîrê min koto derê Karî
Welatê nav Erzingan û Têrcanî
Xelê ocaxkor çito dêmda Begê Kurdistanî.
Ağıt baya uzun ve yürek yaralayan türdendi. İşin garip tarafı böyle bir adamın torunu, Haydar Bey ailesinin genç torunu, okumuş, demokratik bir ülkede, ne yazık ki gerçek bir insan olamamış, hâlâ “Bê Serok Jîyan Nabe” diyor. Yani insanlar, başkansız ve Seroksuz yaşayamazlar. Peki Yarın Mesud Barzani, Nêçirvan ve Mesrûr ölürlerse altı milyon kardeşlerimiz “Em bê Serok man, çi xwelîyê em li serê xwe kin” desinler. Birde Amerika başkanı Bıden yarın ölürse Amerika halkı “Biz Seroksuz kaldık mı diyecekler. Yahu ayıptır, ayıptır bu bomıkça slogan. Bu slogan beni son derece utandırıyor. İnsanlar artık Allah, Din, Mezhep için kul köle olmasın. Birbirni sevsinler, ama birilerine kul, köle olmasınlar. Öcalan’da herkes gibi bir insan, ona kul olunmaz. Sevin ama lütfen Tanrılaştırmayın. Zaten o kendini Peygamber ve yarı Tanrı ilan etmişti Şam ve Beka vadisinde. Dinler tarihi, katliamlar tarihi, kişiyi tanrılaştırma anlayışı da tek kelimeyle insanlığın ayıbıdır. Bilmem Selim Bey bu ayıbın farkında mı?
Saygılar.
Not:
Üç gün önce cagribegmutan99@gmail.com e-mail adres adlı bir kısa mesaj aldım. Kimse bu adam, nereden bana mesaj gönderiyor belli değil. Adam kısa mesajında bana “Ulan Allah’ını sikerim, orospuçocuğu” deyip küfrediyordu. Tabi bu terbiyesizin kim olduğunu bilmem. Aklıma ilk gelen Veysi Sarısözen oldu. Çünkü geçen yazımda ondan bahsetmiş “Sersem” demiştim. Oysa bu sözcük iki dilden meydana gelmiş. Ser, Kürdçe’de baş, Sem ise Arapçada zehir demek. Yani ben Veysi Bey’e “Zehir başlı” demiştim ki bu haşa huzurunuza küfür sayılmaz. Eğer bu bir Abdocu mürit ise, tam terbiyesizin biri. Yazımı beğenmiyorsa insanca eleştirebilir, kendi görüş ve inancını insanca bana yazabilir. İşte biz Kürdlerin gerçek hali bu, küfür ve hakaret, birbirine düşman, düşmana da dost. Başkanları da bu türden bir insan. O da haşa huzurunuzdan Sayın Mesûd Barzani’ye “Orospu Çocuğu” diyebiliyordu. Bu çirkin sözü bir PKK videosunda kulaklarımla duymuş, gözlerimle de üzülerek seyretmiştim. Biz bu kafayla askere gidersek, teskereyi katiyen alamayız. Ben Kürdistan TV’deki bir söyleşide Kürdçe ana dilimle “Em Kurd nizanın hevdu hez bikin, em hevdu gez dikin” demiştim, ki bu bizim gerçek durumumuz. Ben o terbiyesize haşa aynı sözlerle cevap veremem, onun annesi annem, bacısı da kızım ve bacım. Ben tüm “Kadınlara, kızlara XUDAWEN, yani Tanrıça, Tanrım” diyorum. Tekrar saygılar, sevgiler.