Sevgili okuyucu Kürd kardeşlerim, 71 yıldan beri doğup büyüdüğüm ülkem Kürdistan’ın Dersim beldesinin köyüm Kupık’tan uzak diyarlarda yaşamaktayım. Ömrümün iki yılı Adana, 14 yılı İstanbul, 3 yılımda Kıbrıs’ta geçtikten sonra, 21 Ocak 1970’ten bugüne kadar da dünyanın Güney Kutbu Avustralya’nın Sydney adlı kentinde yaşamaktayım. Yani 52 yıldan beri buradayım. Ben “Türkiye” adlı bir ülkede, insani düşüncelerimden, mensup olduğum halkımın bana verdiği kimliğimden, dini ve siyasi inancımdan dolayı ölmemek ve ömrümün son gününe kadar, demokratik, insan hak ve hukukuna saygılı, korkusuzca her türlü insani düşüncelerimi söyleyebileceğim bir ülke düşündüğümde, kader beni arzuladığım ülkeye, yani Avustralya’ya getirdi. Eğer Türkiye’de kalsaydım, kesinlikle faili meçhul kişilerden biri de ben olacaktım. Çünkü ben o genç yaşımda hem anarşist bir Komünist hem bir Kürd, hem dinen Kızılbaş, yani üç keli ve hem de halkını seven ve onun Özgürlüğü için karınca kadarınca çaba sarf etmek isteyen biri olduğumdan dolayı. 17 bin faili meçhullerden biri de ben olacaktım.
Evet, 52 yıldan beri bu ülkedeyim. Bu ülke beni dünyanın dört kıtasını dolaştırdı, çeşitli halk ve kültürleri, onlarca aydın, yazar, şair, siyasetçiyi bana tanıttırdı ama; ülkemdeki halkım olan Kürd insanını tanımaktan hep zorluk çektim ve çekiyorum. Çünkü ben bedenen, yani fiziki olarak Avustralya’dayım, fakat ruhen ve fikren hep ülkem Kürdistan’dayım. Rüyalarımı süsleyen, hayâllerimi renklendiren, beni ağlatan, beni neşe ile sevindiren hep ülkem ve halkım Kürd halkı oluyor. Oluyor ama bu halkın insanlarını da tanımakta zorluk çekiyor, bazen bunların söylem ve davranışlarından dolayı da bir insan olarak utanıyor ve derinden üzülüyorum. Nedense bu halk ağacın kurdu gibi hep birbirini yemeye çalışıyor, dost kim, düşman kim, birbirinden ayırt edemiyor, severken okşamayı değil ısırmayı, bir vampir gibi kan çıkarmayı alışkanlık haline getirmiş. İşte bu nedenle bu yazının başlığını “Ben Kürdüm Ama, Bazı Kürdleri Tanımakta Zorluk Çekiyorum” diye yazdım.
Peki neden ben bunları anlamaktan zorluk çekiyorum?
Sevgili Kürd kardeşlerim, defalarca Özgür ve Bağımsız bir Kürdistan arzu ve hayâlinin hangi tarihte başladığını yazdım ve benden başka da birçok insanımız yazdı. Modern Ulus Devletlerin Tarihi, Fransa Burjuva Demokratik Devriminden, yani 1789’dan sonradır, ki bugünkü bütün Avrupa ülkeleri ve dünyamızdaki bütün Ulus Devletler o devrimin ilhamıyla kurulan devletlerdir. Kürdistan’ın Özgürlük Tarihi de 1806’da başlamış, ama ne yazık ki o günden günümüze kadar bu kutsal arzu ve istek için milyonlarca Kürd şehit olmuş, ama ne yazık ki o arzulanan Özgür, Bağımsız Kürdistan kurulmamıştır. Bunun farklı nedenleri var.
Bir: Cennet coğrafyamızın etrafındaki üç zalim ve barbar ırkın çemberi.
İki: Dünyadaki koşullar ve bu dünyada bize yardım edecek bir dost devletinin bulunmayışı; ya da bizim gerçek bir dost aramamamız.
Üç: Düşmanlara karşı yek vücut olmayışımız ve kardeşçesine güçlerimizi birleştirerek savaş meydanlarına çıkmayışımız.
Dört: Dost kim, düşman kim, bunları birbirinden ayırmamamız.
Beş: Modern eğitimden yoksun ve toplumumuza liderlik yapacak Mele Mustafa Barzani, Qazi Muhammed gibi liderlerimizin çok az olması ve hiçbir özelliği, modern asaleti olmayan birinin çıkıp; “bu halkın lideri, kurtarıcısı benim. Kürd tarihi benimle başladı” diye binlerce Kürd beyin insanını zalimcesine yok ettirmesi.
Sevgili okuyucu kardeşlerim, bunları size niçin yazıyorum biliyor musunuz? Ben bir Kürd çobanıyım, ama bir okuma kurduyum. Kurdun koyunu sevdiği gibi, bende kitap okuma kurdu olduğum gibi, şiir, makale, hikâye okumayı da çok severim. Belki bu merak, okul kitaplarımın üvey ağabeyim tarafından yakılması ve beni okumaktan menetmesinin bir tezahürü, ya da sonucu olabilir. Bilmem.
Neyse konuya geçeyim. Ben kompüterin karşısına çıktığımda bildiğim bütün Kürd sitelerini tarayarak, haberleri ve her çeşit düşünceden yazarların makalelerini de okuyorum. Geçen gün, yani 31 Mart 2022 Perşembe günün akşamı Yeni Özgür Politika sitesini açıp o sitede yazı yazan yazarlar listesini açtığımda ilk makale Sara AKTAŞ adlı bayanın “Önderliksel Doğuş’un Tarihselliği” başlıklı yazısını okuyunca, inanın çok üzüldüm. Sara Hanım, sıfat olarak bir anne, saygı duyarım. Ama makale yazan, fikir beyan eden bir bayanın kör gözlerle dünyaya bakması, cidden şaşırtıcı. Bakın Sara Hanım, Tanrısı Abdullah Öcalan ve onun doğum günü için neler yazıyor. O konuya geçmeden önce, müsaadenizle bir parantez açayım, sonra konuya devam edeyim. (Abdullah Öcalan Türk devletinin ona verdiği nüfusta 4 Nisan, 1947 Urfa, Ömerli Amara köyünde doğmuş. Sara Hanım onun doğum tarihini 1949 yazmış) “Önder Apo’nun doğuşu halklar açısından asla unutulmaması gerekeni hatırlatır bize. Özgürlüğün bedeli özgürlük istemekten daha fazla bir şeydir. Büyük bir yürek kadar, büyük düşünmeyi ve büyük ve kesintisiz bir mücadeleyi şart kılar. İşte Önder Apo tüm bunları kendi kalbinde ve beyninde birleştirmiş, tüm faşist liderlere meydan okuyan bir önderlik olarak anlam kazanmaktadır” derken devamında “Her yılın ilk Nisan haftasında olduğu gibi bu yılda da Kürd halkı ve dostları Kürdistan’da ve dünyanın dört bir yanında (müritleri tarafından) kitlesel olarak halkların önderi haline gelen Önder Apo’nun doğum gününü kutlamaya hazırlanıyor. Zira geldiğimiz evrede 4 Nisan Kürd halkının öncülüğünde dünyada yükselerek belirginleşen, ezilenlerin direniş miladı olmuştur!” diyor.
Pe pe pe, wêy vay be. Virr û derew ne bi dirav
Lê, li we helal be Ava şêlo dikin xoşav
We ajot zevîyek Heqîqet li meydanê ye
Nerizîya genim, ce Lê nabînin gîşt kor in çav
Evet sayın okuyucu Kürd kardeşlerim dikkat edin Sara Hanım-efendi “Büyük yürek ve büyük düşünmeden” bahsederken, herhalde Önder Apo’sunun yakalandığı günü ve Türkiye’ye getirilişini, onu iki düşman bayrağı arasında, gözleri siyah bezle bağlı, sonra açılan gözlerini ve onun bayrağı öperken “Annem de Türk’tür, her türlü hizmete hazım” deyişini ya sağırdı duymamış veya da o an gözlerinin önüne kara bir perde çekilmiş görmemiş. Peki onun bütün savunmalarını bir araya getiren Serxwebun yayınları arasında çıkan kitabı da mı okumadı? Ya Aydınlığın çıkardığı video da Albay Atilla Uğur’a ne dediğini de mi duymadı? Hayret doğrusu. Gel de böylesine bomıklara kızma ve senin ismini taşıdığından utanma. Kürd…….
Evet, Sara Hanım, daha neler yazmıyor ki. İnsan okuyunca inanın “İnsan bu kadar mı bomık, bu kadar mı gözü kör olur” diyesi geliyor. Ona göre Öcalan, tüm dünya faşist liderlerine meydan okuyan bir lider, bir önderlik olarak anlam kazanmış. Vay be. Peki burada yine bu mürit bomık Hanıma soralım “Senin o göklere çıkardığın anti faşist liderlere meydan okuyan Önderin 15 yıl Şam’da, Türk ajan ateşenin modern binasında ve havuzlu villalarda genç güzel Gerilla Kızlarla yüzerken ve Beka vadisinde kimin güdümünde kalıyor ve kimin can arkadaşı olarak yaşıyordu? Keçê, sana göre faşist, diktatör Hafız Esad ve abisi Cemil’in sıfatları neydi? Hafız Esad bir Melek lider miydi? Onun Mıstê Kor, Kenan Evren, Franko, Pinochet, hatta Mussolini ve Hitler’le farkı neydi? Bir başka soru: “Hangi dünya halkı senin Önder Apo’nun doğum yılını kutluyor? Sti Sara, senin Önder Apon ne zaman Kürd halkının siyaset meydanına çıktı? 1977 filan değil mi? Peki çıkarken, kurtarıcı Önder sıfatını kendine laik gördüğünde ne yaptı? O değil miydi ondan önce Kürd siyaset meydanına çıkan bütün Kürd yurtseverlerini öldürten ve yok eden? O değil miydi kendinden başka lider, partisi PKK’nın dışında da parti tanımayan ve hepsine “Hain, işbirlikçi” diyen? O değil miydi Kürd aşiretlerini birbirine kırdırtan? O değil miydi birakujiye sebep olan? O değil miydi KDP’yi düşman gösterip, haşa Mesud Barzani’ye, telefonda “O……… Çocuğu diyen? O değil miydi yine telefonda bir kadın konferansına “Kürd kadınları kokuyor, yanlarına yaklaşılmaz” diyen? Kadın özgürlüğünden dem vuran o, neden Kesire’yi “hain, ajan” ilan ederek onun ölüm fermanını çıkardı? Sahiden Kesire ajan mıydı? Oysa o ne ajan ve ne de haindi. Kesire benim annemin dayısının kızının kızı ve bütün annemin dayıları o yeğenini tanıyan ve seven insanlar. Onun nasıl bir insan olduğunu Mehdi Zana’nın kız kardeşi Nedret Bilici bana misafir gelirken anlatmış, “İsveç’te çok iyi arkadaşım” demişti.
Evet, yazıya Sara Hanım’a diğer birkaç soruyla son vereyim.
Sara Hanım, senin PKK’an 1984 yılında silahlı mücadeleye başladı. Bugün tarih 2022, peki senin Önder Apon ve partisi PKK Kürd halkına ne verdi? Senin Önder Apon ve PKK’nın çıkışıyla günümüze kadar Kuzey parçanın tüm coğrafyası tahrip, 5 bine yakın köy virane, 10 milyona yakın Kürd halkının göçüne ve onları asimilasyon çarkının önüne atılmasına, yüz bine yakın gencin şehit-edilmesine, 8-10 şehir ve kasabasının yerle bir edilmesine vesile olurken, acıdır bir karış Kuzey parçanın toprağını da özgürleştiremedi. Ayrıca Güney Batı da da Efrin, Gırê Sıpi, Serê Kanîyê ve diğer birçok yer zalim faşist Türk devletinin işgaline verildi. Ya 17 bin iç infaz? Keçê sana daha neyi sayayım. Tanrı-manrıya pek inancım yok, ama eğer varsa öyle bir güç size akıl ve tüm Kürd halkını da sizden, Apo’nuzdan PKK’nızın belasından korusun” diyorum. Siz Kürd Özgürlük harekâtının önünde bir belasınız. Lütfen kendinize gelin, palavra atmayın, yalandan, dolandan elinizi çekin, mazlum halkımızı kandırmayın, kardeşi kardeşe düşman etmeyin. Tekrar ediyorum lütfen kediyi kaplan, çakalı aslan, korkağı Rüstem, Şeytan’ı Melek olarak halkımıza göstermeyin yazıktır bu mazlum, fakir halka. Unutmayın sizin bu tavır ve davranışınızla Özgür ve Bağımsız bir Kürdistan kurulmaz. Lütfen, lütfen daha fazla bela olmamaya çalışın, kardeşlerinizle kardeş olun, ki bizde yüzyıllardan beri onun için şehit milyonların yüzü-hürmetine o hayal ettiğimiz Özgür ve Bağımsız Kürdistan’ımızı görelim. Böylesine bir dilekle. Saygılar.