Sevgili okuyucu Kürd kardeşlerim, benim yazı yazma gündemimde size Sayın Ruşen Aslan, Kürd kardeşimin, yakın Kürd, Kürdistan Özgürlük Harekatı’nın tarihine, özellikle de 1960 sonrası kurulan Kürd Parti ve derneklerine ışık tutan değerli çalışması, isteğim üzerine bana gönderdiği “ÖMRÜ KISA ETKİSİ BÜYÜK KÜRD ÖRGÜTLENMESİ; DEVRİMCİ DOĞU KÜLTÜR OCAKLARI” adlı kitabı hakkında bir yazı yazmayı düşünüyordum, ama bütün dünyada gündem Amerika Birleşik Devletleri’nin Başkanlık seçimine, biz Kürdlerin de Şengal ve Güney Kürdistan’daki PKK’nın yeni bir Birakujiye zemin hazırlaması, beni Sayın Ruşen kardeşimin bu kitabı hakkında görüşlerimi size aktarmamı engelledi. Ama yine de her Kürdün bu kitabı okumasını çok isterim. Zira hem yakın Kürd Özgürlük Harekâtı için araştırma yapan değerli yazar araştırmacılarımız ve hem de gelecek genç kuşaklar için çok önemli bir kaynak. Wekî Çavkanîyên Munzur. Dilerim her Kürd yurtseveri bu kitabı bulup okuyacak. Zira kitapta hem çok özel Kürd Aydın ve yurtseverlerin isimleri, hem de Kürd halkımızın zalim düşmanlarının adları. Her Kürdün okuması dileğiyle, müsaadenizle yazının başlığıyla ilgili konuya gelmek istiyorum. Amerika’da da kim seçilirse seçilsin, ülkenin çıkarları neyi gerektiriyorsa, seçilen Başkan onu harfiyen yerine getirecektir. Churcill’in deyişiyle “Devletlerin dostu olmaz, çıkarlar söz konusu”. Yani emir Pentagon, CIA’da çıkar, Başkan kişi de o emri yerine getirir. Dilerim dünya lideri Amerika Devleti’nin çıkarı, halkımız Kürd halkının çıkarlarıyla örtüşür, bizi zalim üç barbar ırkın egemenliğinden kurtarır. “Kurtarır” diyorum, ama PKK bu kurtuluşa giden yolun bir kazıcısı. Kazma ile, kürek ile, patlayıcı mayın ile yolu kapatmaya çalışıyor. Yani anti Amerika, anti Avrupa ve İsrail düşmanı.
Sevgili Kürd kardeşlerim, defalarca yazdım, yüzlerce kişi yazdı, binlerce defa söyledim, binler söylediler, artık dillerde tüy bitti, nafile, nafile, nafile. Bir kanser ve bugünkü Pandemi Koronavirüs gibi dermanı, ilacı bulunmayan bir hastalık PKK. Asaleti, bir özel insani mahareti olmayan, ben gibi tezek kokan bir evde doğan, büyüyen bir fakir ailenin çocuğu olan Abdullah Öcalan’ı emsalsiz bir lider olarak halkımıza tanıtan bazı Kürd yurtsever gençler, daha sonra birer birer bu liderin kurbanı oldular. Öcalan, fiziki yapısı ve anlaşılmayan girbêjliğiyle bunlara “Birleşik Büyük Sosyalist Kürdistan” derken, ilk fetva ve emri “Önce iç düşman temizlenmeli” dedi o gençlere, 1960 sonrası Kürdistan’ın Bağımsızlığı için gayret sarf eden, çeşitli illegal parti ve demokratik sivil kurumlarını kuran lider ve sempatizanların ortadan kalkmalarını emretti ve o gençler yüzlerce yurtsever Kürd kardeşlerini zalimcesine öldürdüler. Öcalan bunlarla da yetinmedi; bu kez küçük feodal aşiret ağalarını, büyük feodal aşiret ağalarına, mülk ve nüfuz sahibi Şeyh ve Seyid kişilere karşı kışkırtarak, onlarla birlikte büyük Kürd Feodallere karşı; örneğin Siverek’te Bucak aşiretine savaş açtı, o savaşta iki tarafta sayısızca Kürd insanlarımızın ölümüne sebep oldu. Yetmedi, döndü bu kez ondan önce kurulan parti ve derneklerin yönetici ve sempatizanlarına. Yüzlerce kişiyi öldürttü, bütün kurumları tasfiye etti, gidip Şam’da Kürd düşmanı Hafız Esad’la dost oldu ve 15 Ağustos 1984 Eruh da “Dayı” dediği zalim Türk’e karşı, sözüm ona savaş açma talimatını verdi. Tabii ona “Savaş” denilirse. Sonra Cemil ve Esad abisinin emriyle, Beka’da Filistin yoldaşlarına yakın Gerilla üssü kurdu ve orada 17 bin gencin iç infazının emrini verdi, körfez savaşında Saddam ordusuyla savaşması gerekirken, KDP’ye YNK’ye savaş açtı. Üçlü bırakuji savaşında binlerce genç Gerilla ve Peşmerge’nin şehit olmasının sebebi ve mimari oldu. Yine o sıralarda, Gerilla onun emriyle zaman zaman Türk karakollarına baskın yaparken, kaçacakları yeri de her zaman Güney Kürdistan’ı gösterdi. İlginçtir o dönem KDP lideri Sayın Mesud Barzani onları kardeş bilerek ses çıkarmıyordu. Daha sonra yine onun emriyle sık sık Türk karakollara baskın sonrasında Gerilla ve komutanları Güney’deki Kandil dağını kendilerine üs yaptılar. Her vurup kaçmada Türk NATO ordusu onları kovalama amacıyla, Körfez savaşı sonrası özgürleşen ve federatif bir konuma gelen Güney Kürdistan’ın 35 kilometre toprağına girdi, sonra Amerika’nın emriyle geri çekildi. O günden sonra PKK tüm gücünü Kandil dağında topladı ve üç düşmanla birlikte hem KDP’yi ve hem de o özgür ve federatif parçayı ortadan kaldırmaya çalıştı, bugün de yine o işi yapıyor. PKK ve onun karanlık lideri Abdullah Öcalan’ın talebe ve xulamları, Lozan’da dörde bölünen Kürdistan’ın hangi parçasına gitmişlerse, ilk işleri Kürd’ü, Kürd’e karşı tepki temelinde örgütlemek ve Kürd’ü Kürd’e düşman etmek olmuştur. Özellikle de KDP ve Barzani ailesini en tehlikeli düşman kategorisinin içine koyarak, müritlerini bu tarzda eğitmiş ve inandırmaya çalışmıştır.
Sevgili kardeşlerim, bizim irademizin dışında ve o günkü liderlerimizin ahmaklığı sonucu ülkemiz Kürdistan 1923 Lozan’da dörde bölündü. Biz Kuzey parçada barbar Türk devletinin egemenliği altında kalırken, ülkemizin Doğu parçasındaki kardeşlerimiz, Pers namertlerin, Güney kardeşlerimiz vahşi çöl Irak Arapların, Güneybatı kardeşlerimiz de, yine Suriye Arap devletinin egemenliği altında kaldılar. Bugün dünyada yaşayan biz 50 milyonluk Kürd halkı biyolojik olarak bir anne ve bir babanın insani hücrelerinden doğmuş değiliz. Biz sadece isimle kardeşiz. Aynı anne ve babanın çocukları değiliz. Bir anne ve babadan doğan kardeşler de, ölecekleri güne kadar bir evde beraber yaşayamazlar. Bu doğanın bir kuralıdır ve her canlı varlık için bu kural geçerli ve değişmezdir. Bunu şunun için söylüyorum. Güney Kürdistan’ın Özgür parçası bizim Kuzey Kürdlerin toprağı, malı, mülkü ve evi değil. PKK bu konuda yanılgı içerisindedir, sersemdir. Kürdistan’ın her karış toprağı her Kürdün malı, mülkü sayılmaz. Güney Kürdistan toprakları Kuzeydeki PKK kurmay ve yandaşlarının toprağı, evi ve mülkü değil. PKK o “Kutsal” saydığımız Özgür, şanlı dört renkli bayrağımızın dalgalandığı, 6 milyon Kürd kardeşlerimizin çocukları ilk okuldan, üniversiteye kadar kendi ana dilleriyle eğitim gördükleri o parçadan çekilmeli. Zalim Türk devletiyle savaşmak istiyorsa, yaşadığı Kuzey parçada Türk devletiyle savaşmalı; karargahını Ağrı, Cudi, Sipan, Munzur, Nemrut dağında kurmalı. Kandil’de gelip Türk’e saldırdığında Kandil’e kaçmamalı. Kaçtığı zaman Türk zalim NATO ordusu, topuyla, tankıyla, savaş uçaklarıyla peşine düşer ve o özgür parçayı da işgal eder, ki zaten PKK’nın yüzünden barbar Türk ordusu 40 kilometre o parçanın toprağını işgal, 105 köyü viran etmiş, birçok askeri karakol ve üs kurmuştur. Peki kimin yüzünden? Hiç şüphesiz PKK’nın yanlış savaş stratejisinden. PKK 36 yıldır Türk devletiyle savaşıyor, peki kazancı ne? 36 yıllık bir savaşta, bir karış toprağı “Filozof, Kahraman ve Rêber” dediği lideri Öcalan’ın köyünü bile özgürleştiremedi. Üstelik 4000’den fazla köyün yakılıp yıkılmasına, koca bir coğrafyanın tahrip olmasına, 6 milyondan fazla insanımızın düşman metropollerine, yani göçüne sebep olmuş ve ilk başlangıçtaki isteğinden de yüzde yüz vazgeçmiş, onun yerine “Demokratik Cumhuriyet, Halkların Kardeşliği, Ortadoğu Konfederalizmi, yeni bir Ekolojik Toplum” demiş, ama nedense eldeki silahı bırakmamış, Kandil’den, Şengal’den çıkmamış, orada Güney kardeşlerimizin başına bela, KDP ve Barzani ailesine de düşman olmuş. Peki bu davranış ve istek doğru mu?
Sevgili Kürd kardeşlerim, bu son günlerde, merkezi Bağdat hükümeti ve Güney Kürdistan Hükümeti, Birleşmiş Miletlerin tavsiyesiyle Şengal için aldıkları karar inanın uykumuzu kaçırdı. Korkumuz yine BIRAKUJİ. PKK basını ve şartlanmış taraftarları Güney Özgür Parçayı ve Barzani ailesini kendilerine baş düşman görüyor, mümkün olsa hepsini bir kaşık suda boğacaklar. Hele sözüm ona çirkin suratlı, kadınlık ana ruhundan yoksun, Kandil’de KCK Genel Başkanlık Konseyi Üyesi, Sozdar Avesta, Stêrk TV’de yayınlanan özel bir programda: “Şengal halkı kaçkınların, ihanetçilerin (kastettiği Peşmerge, KDP ve Barzani Ailesi) iktidarını asla kabul etmeyecektir” deyip kustuktan sonra, diğer bir yerde ise şöyle bir palavra ile: “Tüm dünya bilmiyor mu PKK oradan çekildi. PKK nedir? PKK direniştir, teslim olmamadır, zulme karşı başkaldırıdır. Diyorlar ki Êzîdîler de böyle yapmak istiyorlarsa demek ki onlar da PKK’dır. Bu Rêber Apo’nun düşünceleri ve felsefesidir. Rêber Apo’nun fikirleri ve felsefesi sadece Kürdistan’da mı kabul ediliyor? Hayır. Kürdistan dışında Afrika’dan, Amerika’ya kadar halklar Rêber Apo’nun fikirleri ve ideolojisini esas alarak örgütleniyor. Ortadoğu’da görüyoruz. Örneğin Kuzey-Doğu Suriye’de 5 milyondan fazla insan Türk devleti ve uluslararası güçlerin saldırısı olmazsa huzur içinde yaşıyorlar” diyor ve bir sürü saçmalık ve palavradan sonra, yine bir yerde: “Halkımız kaçkın ihanetçilerin, halkı DAİŞ’e teslim edenlerin iktidarını kabul etmeyecektir” diyor bu çirkin suratlı, anne sıfatındaki yaratık.
Sevgili kardeşlerim, böylesine bir his ve düşünceyle Kürdlük mü olur? Bu çirkin kadının halkına böyle düşmanca bakışını kim aşıladı? Diyelim ki “Peşmerge kaçtı” peki Peşmerge’nin mensup olduğu halk, bu kaçkın terimini kullanabilir ve kabullenebilir mi? Dünyada hiçbir ülke, savaş anında düşman karşısından kaçan askerine, ordusuna “Kaçkın” diyemez. Bunu ancak askeri bilinçten ve insanı duygudan yoksun kişi ve kişiler söyler, ki PKK bu tür deyiş ve ithamların da ustası ve piridir. Çok yazık. PKK kardeş kanıyla kılıcını kızıllaştıran, sözüm ona bir partidir. PKK geçen Çarşamba günü Çemanke kasaba sınırında dört çocuk babası Haris Cewher adında bir Peşmerge’yi yine şehit etti. PKK’nın o Özgür parçada işi yok. Oradan çekilmeli ve Bırakuji’ye sebep olmamalı. Onun düşmanı Peşmerge, KDP ve Barzani ailesi değil, yaşadığı parçada zalim Türk devletidir, onun dağlarına, ovalarına, köy ve kasabasına gitsin, orada savaşsın, biz de görelim kahramanlığını. PKK kurmaylarının Barzani düşmanlığını Rêberleri Avdo’dan almışlar. Yıllar önce onun Mesud Barzani’ye çirkin hitabesini kulaklarımla duymuş, nasıl kişilik olduğunu anlamıştım. Ama o sözleri tasdik eden, o hitap şeklini yerinde bulan çok mürit ve sersem kişi tanıdım. Dünyada hiçbir lider, düşmanı bile olsa, ona (…) çocuğu demez. Ama Avdo söyler ve söyletir.
Evet, işin diğer bir ilginç yanı, bu Şengal meselesi için, bazı kişiler, Mesud Barzani’yi atış hedefine koyup, ona kurşun sıkıyor ve: “Hani sen diyordun ben yaşadığım müddetçe Bırakujiye müsaade etmem” demiştin, diye sorup, sert yaklaşım içine giriyorlar. Bunlardan biri Belçika’da: “Kürdistan Kamuoyuna” başlıklı şöyle bir yazı yazmış ve yazı da Mesud Barzani’ye: “Sevgili Mesud Barzani! Millet olarak çok dağınık ve disiplinsiz bir durumdayız! Zat-i alinize rica ediyorum, yalvarıp yakarıyorum, ayaklarınıza kapanıyorum, liderliğinize iltica ediyorum ve diyorum ki; evinizden dışarıya çıkınız, halkımızın içine karışınız, onlarla musafaha ediniz ve aydınlarınızla tartışınız ve hææalkımıza milli bir konferansın müjdesini veriniz!” diyor.
Herhalde bu arkadaş, Mesud’un hiç halkla ilgisinin olmadığını söylüyor ve sanki kendisi ülkesi Kürdistan’ın çok önemli bir kurumun başkanıymış gibi, Kürdistan Kamuoyuna” bir bildiri şeklinde yazı yazıyor, ardından, yeni bir paragrafta: “Mesud Barzani yukarıdaki çağrımıza icabet etmesi gerekirken, tam ters istikamette. Kürdler arası barışı, kardeşliği ve milli birliği (sahiden milli birlik var mı?) bozan ve işgalci devletleri sevindiren açıklamayı bu akşam saatlerinde yaptı” demiş.
Sevgili kardeşler, Mesud Barzani ne demiş? Herhalde Avdo şekliyle kimseye hitap etmemiş ve şöyle demiş: “Ancak bu tutumumuz yanlış yorumlanarak Kürdistan Bölgesi’nin yasal egemenliğini istismara neden olmamalı. Silahlı ve yasal olmayan bir iradenin Kürdistan halkına dayatılması girişimi kabul edilemez. Kürdler arası savaşı haram etmemizin il ve ilçelerimizin güvenlik ve istikrarının bozulması ve kazanımlarımızın yok edilmesi, vatandaşlarımızın evlerini terk etmek zorunda bırakılması, öldürülmeleri ve haksız bir şekilde şehit edilip kimsenin ses çıkarmaması için kullanılması kabul edilmez” sözlerinden sonra, bu arkadaş yine devamla: Mesud Barzani bu sözleriyle, işgalci devletlerin elebaşları gibi konuşuyordu, PKK savaşçılarını hedef alıyordu ve Kürd gerillasının kendi öz toprakları (Öz toprakları Güney Kürdistan, Kandil, Şengal değil, Kuzey parçasındaki, eğer varsa toprakları, öz toprakları orası) üzerinde yaşamayı ve işgalci devletlere karşı mücadele etmeyi yasa dışı ilan ediyordu” diyor, inanın insan ne diyeceğini bile şaşırıyor. Peki Mesud’un bu açıklaması işgalci devletlerin sevinmeleriyle ne ilgisi var? Herhalde bu kendini bir kurumun başkanı gören kişi, PKK her gün birkaç Güneyli, ya da KDP’yı öldürdüğünde, Mesud’un sesini çıkarmamasını istiyor, ki bu çok yanlış, bu bir. Diğer bir yanlışın altını da kalın kırmızı çizgiyle çizmek istiyorum. Mesud Barzani, “Ben yaşadığım süre içinde “BIRAKUJİ’Yİ HARAM KILIYORUM” derken, o diğer dört parçada yaşayan Kürdler için söylemedi. O, yaşadığı o parçadaki 1961 sonrası gelişen olaylar sonucundaki BIRAKUJİ’yi kastediyordu. Örneğin 1977 sonrası, Kuzey parçadaki PKK’nın BIRAKUJİ eylemlerine hiç müdahale etmedi. Belki tavsiye anlamında bir öneride bulunmuş, ama tüm dört parçadaki Kürd ırkdaşları için bunu söylememiş ve terbiye boyutunu da aşan hiçbir Kürd kurum ve kişiye de Avdo gibi hitap etmemiş. O parçaya giden her Kürdü misafir etmiş, yer vermiş, sevgi ve saygıyla yaklaşmış bir kişi olarak, tıpkı merhum ölümsüz babası gibi: “Burada her türlü siyası çalışmanızı yapabilirsiniz, ancak bizi zalim Türk devletiyle karşı karşıya getirmeyin. Çünkü ona karşı savaşacak o denli gücümüz, silahımız yok” demiş, ama PKK ne buna saygı göstermiş ne de denilene kulak vermiş. PKK çıktığı günden günümüze, kendi dışındaki bütün Kürd Parti ve yurtsever kurumlarını kendine düşman rakip görmüş, liderlerine de “Düşman işbirlikçileri” demiş. Bunu özellikle de KDP ve lideri Mesud Barzani’ye demiş ve hâlâ da demektedir. Peki bu doğru mu? Mesud tüm dünyada bir Kürd lideri olarak tanınıyor. Dünya lideri Amerika’nın Beyaz Sarayında Kürd ve Amerika bayrağının gölgesinde ve liderininde karşısında oturuyor ve saygı görüyor. Düşman Türk bile, onu PKK kadar kötülemez ve onu bir lider olarak görüyor. Gerçek durum bu iken, peki Mesud kimin işbirlikçisi? Türkiye ile alışveriş yaptığı için mi? Peki globalleşen, küresel bir dünyada, Kürdistan coğrafyasını da göz önüne getirerek, Mesud kiminle alışveriş yapmalı? Dünyadaki devletler şu ve bu anlamda hepsi birbirleriyle alışveriş içindeler. Peki biz bunlara ne ad vereceğiz? Doğrusu PKK’yı yöneten kadroları anlamak gayet zor. Bunlar kendi gözlerinin önündeki merteği görmüyor, başkalarının gözlerinin önündeki kılı koca bir kavak ağacı gibi görüyorlar. Örneğin PKK’nın legal partisi olan HDP, 80 milletvekili ve Avdo’nun öz yeğeni Dilek Öcalan’da vardı ki, bunların her biri faşist düşman Türk devletinden her ay 22 bin Türk lirası maaş alıyorlardı, bugün de o maaşı almaktalar. Ayrıca, o düşman devletinin meclisine girdiklerinde de, kürsüye çıkıp şu yemini içtiler: “Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik Cumhuriyet’e ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma, toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasa’ya sadakatten ayrılmayacağıma; büyük Türk Milleti (kargalar Anka, kediler de Kaplan olmuş) önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim”. Peki bu yemini yapan Avdo’nun bu sayın müritlerine ne ad vereceğiz. Mesud Barzani ve onun tüm aile fertleri ne zaman Bağdat Arap meclisinde bu faşist ve ırkçı yemine benzer bir yemin edip ant içtiler? Bunu bilen ve duyan var mı? PKK sadece bir bela değil, yalancı, iftiracı, “Çamur at iz bırak” deyişe uygun bir kurum. Her zaman söylüyorum, eğer varsa insan üstü bir varlık, halkım, zavallı Kürd halkını bu PKK belasından korusun. Ölmeden bunu çok görmek isterdim. Yazıyı yine uzattım, bağışlayın. Ne yapayım içim kan ağlıyor, kısa yazmayı bir türlü öğrenemedim. Saygılar.
rizacolpan@gmail.com