
Sevgili okuyucu Kürd kardeşlerim, defalarca yazdığım yazılarımda bahsettim. Ben bir siyaset yorumcusu değilim. Siyaset, Siyasi Bilimlerde okuyan, derin sosyal bilgileri olan hukukçular, üniversite öğretim üyelerinin işidir. Elbet benim yazılarımdan da siyaset kokusu gelmekte, fakat siyaset analizi ve yorumun yazılarımda olduğu kanaatinde değilim. Ben genellikle çeşitli tarihsel olayları ve siyaset meydanında görünen kişilerin bana göre doğru ve yanlışları üzerine yazı yazar, fikrimi beyan ederim. Bu yazımda da başlıkla ilgili düşüncelerimi sizinle paylaşmak istiyorum. Bundan yegâne kastım, biz Kürdlerin Sevme Duygusuyla ilgili genel görüşümü sizlere aktarmak. Yani size ne Recep Tayyip Erdoğan’ın dünyaya meydan okumasından, ne onun Kasımpaşalı tavrından, ne cennet ülkemizi viraneye çeviren onun barbar Türkiye’si ve askerinden, ne onun Suriye, Libya, Doğu Akdeniz, Kıbrıs, Yunanistan, Karabağ, Azerbaycan, Ermenistan ve biz Kürdlerle ilgili tavır, davranış ve siyasetinden, ne onun ülke ekonomisinin sıfıra doğru inmesinden, ne ABD dolarının sekiz Türk lirasına yükseldiğinden, ne Koronavirüs’ten ölen sayısı gizlenen zavallı kişilerden, ne Sağlık Bakanı’nın yanlış demeçlerinden, ne Ermeni dönmesi topal, hain, devşirme Doğu Perinçek’in “Ben ajan değilim, yakında devlet Abdullah Öcalan’ı İmralı’dan serbest bırakarak televizyon ekranlarına çıkaracak” açıklamasından, ne Türk’ün imha Kürd politikasından, ne helikopterden atılıp öldürdüğü insanlarımızdan, Roboskiden, ne halkımızın özgür iradeleriyle seçilen belediye başkanlarının yerine kayyum atamasından, ne HDP’nin başına getirilen iki Arap’tan ve otuz milyon Kuzey Kürd’ün ölüm sessizliğinden, ne uzun yıllardan beri şaşkın insanlarımızın derin arzuları olan Türkiyelileşmelerinden, ne kanla, talanla başlayan İslâm kardeşliğinden, ne kız aldık, kız verdik, et ile tırnak gibiyiz safsatasından, ne sözüm-ona solcu geçinen Kürd’ün katil Stalin, zalim Mıstê Kor’un mütefiki Lenin, Mao, Fidel Castro, dünya halklarının yoldaşlığı ve enternasyonalist aşklarından ve ne de “Ben Yürük Türklerdenim” diyen Ahmet Davudoğlu’nun Diyarbekir’de Kürdlere ne vaat ettiğinden, ne Türk mü, Kürd mü, belli olmayan, gerçek kimliğini açıklamayan, Diyarbekir ve Batman’da halkımıza seslenirken, ana dilde eğitim ve eşit yurttaşlıktan dem vuran Ali Babacan’dan hiç bahsetmeyeceğim. Çünkü bu işi yapan yüzlerce yazar ve siyasetçi var. Ben yalnız biz Kürdlerin çok önemli ve uğursuz bir huyumuzdan bahsetmek istiyorum. Yani bizim o lanet anlayış ve duygumuzdan.
Sevgili kardeşlerim, biz sevginin ne olduğunu tam olarak bilmiyoruz. Biz severken okşamayı değil, ısırmayı derin sevgi duygusu olarak algılıyor ve bu anlamda derin yaralar alıyoruz. Örneğin yüzbinlerce atalarımız Arap kılıcıyla şehit edilir, geri kalan büyük kesim İslâm olur, daha sonra bu yeni İslâm Kürdler, Arap’tan, Türk’ten, Fars’tan, tüm İslâm olan milletlerden daha fazla İslâm sevdalısı olur, onun için yapmadığı şeyi bırakmaz. Örneğin Selahaddin î Eyûbî. İslâm bayrağını göklere çıkaran, bu kanlı dini bugünkü duruma ulaştıran Kürd İmparatoru. Ona “Kürd” demek ne kadar doğru?
Sevgili okuyucu kardeşlerim, siz hiç duyup okudunuz mu, ki tarih boyunca herhangi bir kişi, İsa, Musa ve Mekkeli Muhammed, ya da herhangi bir Kral, Padişah için kendini yaktığını? Vallahi ben ne okudum ve ne de duydum. Ama Selim Çürükkaya, merhum Mazlum ve Delil Doğan kardeşler, Rıza Altun, Ali Haydar Kaytan, merhum Mehmet Hayrı Durmuş, Kemal Pir, Mehmet Şener, Sakine Cansız, Çetin Güngör gibiler halkımızın hiç tanımadığı Abdullah Öcalan’ı bu zavallı halka kurtarıcı bir Tanrı olarak tanıttılar ve onun için yüzden fazla genç insanımızın kendilerini yakmasına vesile oldular. Yani kendini yakan kişilerin hiç birinin görmediği bu kişiye, bu denli aşık olmaları ve onun için canına kıymaları, Kürd’ün ne gibi saçma bir sevgi duygusuna sahip olduğunun açık bir göstergesidir. Oysa bir insanın sevdiği kişi için yaşaması ve sevdiği kişiyle öleceği güne kadar bir arada olması en doğalıdır. Yani Kürd’ün sevgisi normal bir sevgi değil. Kerem, Ferhat, Mecnun gibi ilkel, zapt-edilmez aşırı bir sevgidir. Kürd Serok’a, Şêx’e, Seid’e, Mele ye meftun ve kurbandır. Şêx Musa, Urfa, Mardin, Diyarbekir, Muş, Van, Siirt, Bitlis gibi şehirlerimizde büyük keramet sahibi, Tanrı gibi sevilmekte, birçok insanımızın çocuğunun ismi Şehmus’dur. Oysa o keramet sahibi Şêx Musa, köyünde bir tuvalet yapmasını bile köylülerine öğretmemiştir. Keramet sahibi denilen Seid de aynı. Benim doğup büyüdüğüm köyümde üç keramet sahibi kişiden bahsediliyordu, ki mezarları hâlâ ziyaretgâhtır. Bütün köylülerin dua ve bedduaları, bu üç kişinin ismi, Xızır, Mansur ve Düzgün Baba dağı üzerinedir. Kürd aşık olduğu ölüye, ölen kişidir. Çünkü aşkı ve sevdasının sınırı yoktur. Taptı mı, bütün benliğiyle tapar ve ölüyle ölür. Pireyi deve, karıncayı ejderha, kediyi kaplan, küçük tepeyi Everest, gölü Okyanus, korkağı Rüstem ve Herkül, palavracı gevezeyi Albert Einstein, çirkini dünya güzeli yapar. Em in ev gela.
Sevgili kardeşlerim, bunları niçin size yazıyorum? Söyleyeyim.
Bundan birkaç gün önce, yani 11 Ekim’de, Rojeva Kürdistan ve Nêrina Azad sitesinde Dengbêj Ciwan Heco kardeşimizin merhum Mehmet Uzun’un 13’üncü ölüm yıl dönümünde: “Onun romanları sayesinde binlerce Kürd kişi Kürdçe öğrendi” diyor. Yine merhum Yaşar Kemal abimiz ise, Mehmet için: “Kürd romanının, dilinin dikenli yolunu açmıştır” demişti. Hatta bazıları da merhum için “O modern ve klasik Kürd dilinin ve romanının babası” diyorlar ki, bu hiç de doğru değil. Mehmet roman yazdığından günümüze, hiç de Ciwan Haco’nun dediği gibi binlerce kişi Mehmet’in romanlarıyla Kürdçe öğrenmedi. Aksine Mehmet’in ve diğer birçok
kişinin yazdıkları roman, öykü ve şiir kitaplarından, günümüze, yüzbinlerce Kürd ana dilini unuttu. Özellikle PKK’ya sempati duyan milyonların onda biri, Kürdçe konuşmuyor. İmralı ve Kandil dili Türkçedir. Yani Ciwan Haco kardeşimiz bu konuda yanılıyor. Herhalde Kuzey Kürdistan’ı, Güneybatı Kürdistan sanıyor, ki bu yanlış. Elbet merhum Mehmet kardeşimiz akıllı, aydın, yurtsever bir Kürd düşünürü ve övgüye laik kişi. Bunu hiçbir Kürd yurtseveri inkâr edemez. Ancak Ciwan kardeşimiz biraz abartıyor. Hatta bazı kişilerin övgü demeçlerinin gerçeklerle ilgisi yok. Yani merhumun Kürd romanının babası belirlemeleri yanlış. Hele merhum Yaşar Kemal’in: “O Kürd romanının, dilinin dikenli yolunu açmıştır” belirlemesi daha da yanlış. Kürd dili on binlerce yıllık bir dildir. Bu dili ben ve Mehmet’ten daha çok güzel ve eksiksiz konuşan yüzlerce kişilerimiz, yazar, çizerlerimiz var. Biz Kürdler ve Mehmet kardeşimiz bu dilin talebeleri. Mehmet bu dilin dikenli yolunu açan kişi değil, sadece o yolun ben gibi bir yolcusuydu. Ben Mehmet’i yakından tanıyan biriyim. Onunla Paris Kürd Enstitüsünün organize ettiği iki konferansta bulundum konuştuk, tanıştık. Diyarbekir hastahanesinde ölümle savaşırken, eşimle birlikte kendisini görmeye gittik ve ağlayarak
oradan ayrıldık. Ayrıca daha evvel ben merhumu Rizgariya Kürdistan dergisinden ve Kürdistan Pres gazetesinden yazılarını okurdum. Mehmet’in yazılarının çoğu Türkçe idi. O’da ben gibi çok sonra Kürd Alfabesiyle tanışan ve kendi kendine Kürdçe okuma yazmayı öğrenen kişiydi. Kürd Latin harflerle yazım dilinin üstadı merhum Celadet Bedirxan ve kardeşleridir. Mehmet daha onların çıkardıkları Hawar ve Ronahi adlı yayın organlarını görmeden, ondan yıllarca önce Bedirxan kardeşlerin çıkardıkları bu yayınları okuyan, Kürd Latin Alfebesiyle tanışan binlerce Kürd vardı. Örneğin merhum Musa Anter, çıkardığı yayın organlarında Kürdçe makale ve şiir yazardı. Onun Qimil adlı şiiri, ki o zaman merhum Memed herhalde genç bir kişi idi. Ayrıca Özgürlük Yolu’nun çıkardığı, (Türkçe, Kürdçe) Roja Welat gazetesi, iki dilde yayın yapıyordu. Kemal Burkay Memê Alan hikâyesini Kürdçe yazmıştı. Kısacası merhum Mehmet Uzun modern Kürd dilinin üstadı ve Kürd romanının da babası değil. Kürd romanının babası Êzîdî Kürd Şêxî merhum Erebê Şemo’dur. Kürd romanın babası ve çobanı odur. Hele onun Dimdim Kalesi’nin romanı ve roman kahramanı Xanoyê Lepzêrînî Kürd yurtseverlerine tanıtması. Sonra Mehmet’ten çok önce birçok insanımız Kürdçe roman, öykü ve şiir kitapları yazmışlar. O kişilerin hakkını yememek lazım. Ben merhumun bütün romanlarını okuyan kişiyim. Mehmet romanın nasıl yazılacağını çok iyi bilmektedir, ancak romanlarında birçok Türkçe kelimeleri de kullanmaktadır. Halbuki kullandığı o Türkçe terimlerin, Kürdçe orijinalleri vardır. Bu da gösteriyor ki Mehmet Kürd dilinin yegâne üstadı ve bu dilin dikenli yolunu açan kişi değildir. Yirminci yüzyılın ikinci çeyreğinde, zalim Türk devleti tarafından yasak ve inkar edilen bu dilin ilk Latin Alfabesini yazan, yeniden dirilten kişiler, Kürd dilinin dikenli yolunu açmışlardır, ki onlarda Bedirxan kardeşlerdir.
Evet, Mehmetlerimizi severken, sevgi sınırını lütfen aşmayalım. Mehmet bizim bir değerimiz, onu sevgi ve saygıyla anmalıyız, ancak göklere de çıkarmamalıyız. Tıpkı merhum Mehmet Şener, onun ölüm fermanını çıkaran, Abdullah Öcalan için: (Diyarbekir zindanında altı yıl hapsedilen Bitlisli bir Kürd yoldaşımın bana anlattığı şekliyle) “O ölüye üflerse, diriltir” demesi gibi, merhum Mehmet’i de göklere çıkarıp, onu Kürd dilinin üstadı ve Kürd romanının babası da yapmayalım lütfen. Sevelim, ama göklere çıkarıp tanrılaştırmayalım ve o tanrılar için aptalca kendimizi yakıp öldürmeyelim. Çünkü ölüm yokluk, yaşamsa varlıktır. Mehmet’i saygıyla anar, “Toprağı bol, Kürdistan anasının rahmeti o toprak üstünden eksik olmasın” diyerek yazıyı burada noktalıyorum. Saygılar.
rizacolpan@gmail.com