
Sevgili okuyucu Kürd kardeşlerim, birkaç kez yazmıştım. Benim Sosyal Uyanış Tarihim 1962’dir. O yılda dünyanın kaç bucak olduğunu aklına getirmiş, fakat kaç bucaktan meydana geldiğinin bilincine sahip değil; o günlerin gençlik modası olan, Devrimcilik, Sosyalizm, Komünizm ile günlerimi geçiriyor, Dünya Proleter Devrimi’ni Kürd, Türk işçi, emekçi
sınıfıyla gerçekleştirebileceğinin rüya ve hayâlini görüyordum. Tabii bu konudaki hocalarımız, hep sözüm ona Türk Komünistleri idi. Onlar için Kürd, Kürdistan sorunu, Devrim Sonrası hallolacak bir sorundu. Onlara göre, parça bütünden ayrılamazdı. Bu diyalektiğin bir kanunuydu. Bu kanun sadece biz Kürdler ve on bin-yıllık ana vatanımız Kürdistan için vardı. Onlara göre koca Kürdistan Türkiye’nin bir parçasıydı. Onlar dağdan kimin geldiğine bakmaz, bağ sahibini hiç akıllarına getirmezlerdi. Onların ağzında hep devrim, ama nasıl bir devrim belirsizdi. Onlar bütün Kürdlere Mustafa Kemal’in anti emperyalist, yedi düvelle karşı savaşan bir kahraman olduğunu söyler ve inandırmaya çalışıyorlardı, ki o gün bu kuyruklu yalana inananlardan biri de bendim. Hatta merhum Deniz Gezmiş, (Kaypakkaya hariç) Mahir Çayan bile, kitlelere bunu söyler, bir zalim faşisti göklere çıkarıyorlardı. Ya Yahudi dönmesi, Nâzım Hikmet’i bize nasıl tanıtıyorlardı? Onlara göre Nâzım dünyanın en büyük Devrimcisi, Komünist ve en büyük şairi idi. O büyük şair, Devrimci ve Komünist ki, burnunun dibinde, gözlerinin önünde, Selanikli hemşerisi yüzbinlerce Kürdü vahşicesine öldürtürken, o, Hint’ten, Yemen’den, Çin’den bahs ediyor ama, bir satırlık şiiri Kürdler için beyaz kâğıda dökmüyordu. Oturup onu Antep’ten, Afyon’a uçurtup, o zalim katilin Kuve î Milliyesini övüp, destanını yazıyordu. Bütün bunlara rağmen, hemşerisi, yeni Türk Tanrı’sı, onu Bursa Kodesine koyduğunda, o, oradan ona mektup yazarak “Senin Devrimlerin Üzerine Yemin Ederim ki Suçsuzum” diyordu. Yani Komünist Nâzım, faşist kişinin kutsal devrimlerinden bahs ediyordu. (Dosyası) Ya sahte Komünist, Mihri Belli ne diyor ve sloganı ne idi? Onun da cunta ve faşizmi çağrıştıran meşhur bir sloganı vardı ki şöyle: “Ordu Gençlik Elele” ağızlardan eksik olmazdı. Kısacası bütün Türk Sol hocalarımız bize bunları söylüyor, Dünya İşçi Sınıfının Birliğinden bahs ediyor, ama bunun nasıl mümkün olacağını, yolu ve yöntemini kitlelere anlatmıyorlardı. Onlar için Kürdistan Türk’ün, Arap’ın ve Fars’ın sömürgesi değildi. Çünkü bu ülkeler de emperyalistlerin sömürgeleriydi. Doğru, emperyalistlerin bu ülkelerle ekonomik ve ticari ilişkileri vardı, ki bugün de bu böyle, ama bunların her biri, birer bağımsız devlet, kaderlerini kendi tayin eden ve Birleşmiş Milletler Cemiyeti’nin de birer üyeleriydi, bugün de durum böyledir. Kısacası bizim Komünist hocalarımız, bizim asıl sorunumuzun ne olduğunu bize söylemiyor, hep Kürd, Türk işçi sınıfının birlikteliğinden dem vurup, bizi kutsal davamızdan uzaklaştırmaya çalışıyorlardı.
Hiç unutmam, yukardaki istem ve slogana inanan Kayseri, Sarız İlçesi’nin Dallıkavak köyünden meşhur Ressam dostum Hasan Bağdaş, yaşadığım bu ülkenin Melbourne Kent’inde aktif bir toplumcu ve orada kendisi gibi düşünen bazı Kürd, Türk arkadaşlarıyla kurdukları “Viktorya Türk İşçiler Birliği” başkanlığını da yapmış kişi. 1984 yılında oraya gidip, orada oturan Kürdleri örgütlemeye çalıştığımda, Ressam Hasan Bağdaş bana: “Rıza Çolpan, ben bu Melbourne’de olduğum müddetçe sen burada Kürdleri örgütleyip, ayrı bir dernek kuramazsın. Sen işçi sınıfının birliğini bozup, bu ihaneti gerçekleştiremezsin, biz buna kesinlikle müsaade etmeyeceğiz” demiş, ama buna rağmen ben o Kent’te de Kürd kardeşlerimi örgütledim, “Viktorya Kürd Derneği’ni” kurdum ve birinci Genel Kurul Toplantısında, merhum Adana Kürdlerinden Zeki Çakır kardeşimiz başkan olurken, ikinci yılın Genel Kurul Toplantısında bizim Ressam Kürd Hasan değişip dernek başkanı oldu, daha sonra dernek PKK’lıların eline geçti, bugünde bu iki şehirdeki dernek PKK’lıların elinde ve bütün üyeler de her gün kendi parti kurmayları gibi Birlikten ve Ulusal Kongre’nin biran önce kurulmasını istemekteler. Bunu yalnız buradaki PKK şerbetini içen kardeşlerimizden duymuyoruz; Kandil’deki büyük Serok ve kurmaylar da, her dara düştüklerinde birlikten, beraberlikten ve “Kürd Ulusal Kongre”nin biran önce kurulmasından bahsedip duruyorlar, ama bu işin nasıl olacağını, net ve mertçe dile getirmiyorlar. Oysa birlik ve beraberliğin, Ulusal Kongre’nin bir an önce oluşmasına ve kriterlerinin neler olması konusu zavallı halkımıza anlatılmıyor. Diğer tarafta unutulmaması gereken şartların buna el verip vermemesi, hiç akla getirilmiyor. Bir diğer önemli gerçeklik, Kürdistan’ın bir Filistin, bir Güney Afrika olmadığı, iskeletin dörde parçalanması gözler önünde. Ayrıca bütün insanlar arasındaki ilişkiler, birlikte yaşamak koşularının şartları, şurtları var. Bu şartların oluşması da zirzopla olmaz, akılla, bilimle, karşılıklı anlayışla, hoşgörüyle, kendini herkesten üstün tutmamayla, küçüklen küçük, büyükle büyük, dürüst, namuslu, her şey gerçek insani duyguyla olur. Peki birlik ve beraberliği, düşmana karşı bir vücut olmayı ve Ulusal Kongre’yi isteyen bu kardeşlerimiz yukarıda saydığım bu vasıflara sahipler mi? Bilebildiğim kadarıyla bu insanların meydana çıktıkları günden bugüne kadar, bunlar gibi düşünmeyenleri, bunların gözleriyle dünyaya bakmayanları, liderlerini eleştiren kişileri ya öldürüp ortadan kaldırdılar ya da “Hain, ajan” ilan edip, toplumumuzdan uzaklaştırdılar. Yani 35 yıldan beri savaşan ve koca bir coğrafyanın tahrip olmasına, yüz bine yakın gencin ölümüne, milyonlarca insanımızın
kendi ülkelerinden uzaklaştırılmasına ve kendi içlerinde de 17 bin gencin imhasına vesile olan ve bütün bu yanlışlarından dolayı 50 milyonluk halkından, üyelerini öldürdükleri Kürd siyasi partilerinden ve haşa huzurlarınızdan, bu birlik ve Ulusal Kongre isteyenlerin İmralı lideri, bir diğer Kürd liderine “Orospu çocuğu” demesine rağmen ve özür dilemeden nasıl birlik kurulur? Nasıl Ulusal Kongre oluşur? Doğrusu anlamakta zorluk çekiyorum.
Sevgili okuyucu Kürd kardeşlerim, ben bildiğim kadarıyla 1980 yılından sonra, Kürdistan’ın dört parçasındaki çoğu siyasi partiler Ulusal Kongre için çok çalıştılar, ama ne yazık ki o kutsal kurumu inşa edemediler, ki bununda birçok sebepleri vardı, bugünde o sebepler mevcut. Bunun en önemli sebeplerinden biri, PKK mantığıyla hareket eden güçlerin istem ve arzuları. Örneğin Sayın Mesud Barzani, 25-26 Ağustos, 2013 tarihinde Ulusal Kongre için gereken hazırlığı yaptı ve Kürdistan’ın her dört parçasındaki bütün Ulusal Güçlere 150 delege önerdi, ama PKK hem delegelerin yüzde 70’ni, ve hem de yüzde on kontenjan da Türk soluna istedi; ve ayrıca Kürd halkının yüzde doksanının kabul ettiği bayrağını ve Ulusal Devlet istemini kabul etmediği için o Kongre günü iptal edildi, ki bende bir misafir olarak o Ulusal Kongre toplantısına gitmeye çalıştım, ne yazık ki Mardin’den geri döndüm; çünkü ertelendi.
Evet sevgili okuyucu canlar, dikkat ederseniz, PKK her dara düştüğünde, hemen Ulusal Kongre çağrısı yapıyor. İlginçtir, bu son günlerde de bu istem birçok kişi için gündem olmuş, bu gündemi de belirli Kürd internet sitelerinden okumaktayım. Bakıyorum PKK’ya bağlı birkaç kurum Diyarbekir’de Kürd Ulusal Kongre için bir konferans düzenlemiş, ki bunların çoğu Apo’nun talimatıyla kurulan kurumlar. Yani aklı başında her Kürd yurtseveri bu gerçeği biliyor. Ayrıca artık çaptan düşmüş, altınını pisliğin içine atmış, 65 yaşındaki saçı, sakalı siyaha boyalı, Ozan, Dengbêj, uzun yılların popüleri, Şıvan Perwer’in de öncülüğünde Almanya’nın Köln Kent’inde, “Sanatçı (Eski Berxwedan gurubun başkanıyla) ve “Aydınlar İnisiyatifi” adı altında Ulusal Birlik ve Ulusal Kongre için çağrı yapıyor. İsviçre’nin Lozan Kent’ine gidip orada bir yürüyüş düzenleyerek, yürüyüşte Kürdçe, Türkçe ve İngilizce konuşma yapıyor. Yani kendini çok dil bilen bir filozof olarak tanıtmaya çalışıyor. Herhalde Şıvan artık çepık seslerini duymuyor, böylesi hareketiyle kendini eski Şıvan yapma gayreti içine girmeye çalışıyor, ki bu artık mümkün değil. Ağırlığını, kilosunu bilmeyen kişilerin sonu gülünç ve hüsrandır. Çok yazık. “Manga mirî, dew birrî”. Hiç unutmam Şivan’ın merhum danışmanı, yoldaşı Mahmut Baksi de, bu dünyadan ayrılmadan önce, PKK’lı olmuş, Avdo’ ya methiyeler düzmüş ve onun cennetine gitmişti.
Şimdi burada Şıvan’a ve Diyarbekir’de konferans düzenleyen beylere sormak istiyorum; “Ulusal Birlik, Ulusal Kongre” nasıl oluşur? Ben söyleyeyim. Ulusal Birlik, Ulusal Kongre Ortak Ulusal güçlerden, yani istemleri bir olan tüm Yurtsever Siyasi Parti, Kurum ve Kuruluşlardan
oluşur. PKK 1977’de çıkarken, lideri Avdo, Said Kırmızıtoprak’ın mirasını da devralırken, onun önerdiği yoldan gitmedi. Özgürlüğe susamış Kürd insanlarına “Büyük, Birleşik, Sosyalist Kürdistan” dedi ve iç düşmanı da, o güne kadar karınca kadarınca kendi halkına hizmet eden, zalimin esaret zincirlerini kırmaya çalışan kurumları gösterdi ve bu yolla binlerce beyin insanını yok ettirdi. 1999’da bir senaryo sonucu Kenya’da yakalanınca, bir seksen dönüş yaparak düşmana “Ben yanlış yaptım, annem de Türk, özür dilerim, hizmete hazırım. Ben devleti altın tepside verseniz de kabul etmem. Ulusal devletlerin miadı dolmuştur. Biz, Demokratik Cumhuriyet, Halkların Kardeşliğine dayalı bir düzen, Ortadoğu Konfederasyonunu ve Ekolojik bir toplum istiyoruz” dedi, sonra onun xulamları legal alanda “Halkların Demokrat Parti’sini” bu anlayış doğrultusunda kurarak, onlarda: “Biz bir Kürd Partisi değil, Türkiye Partisiyiz, halkların kardeşliğini ve Türkiyelileşmek istiyoruz. Bizim bir Kürd devleti kurma niyetimiz yok” dediler. Peki devlet istemeyen, Türkiyelileşmek isteyen, Kürd bayrağını kabul etmeyen bir kurumla nasıl birlik kurulur ve nasıl Ulusal Kongre oluşur? Peki devlet isteyen güçler, bu hem devlet istemeyen hem Kürd bayrağını kabul etmeyen, Ulusal Kongre için de delegelerin yüzde yetmişini kendilerine, Türk soluna da yüzde on kontenjan isteyen güçle nasıl bir birlik ve nasıl Ulusal Kongre oluşur? Vallahi benim aklım böylesi bir birliği kesinlikle kabul etmez, diğer güç ve kişileri bilmem. Dilerim bu istemde bulunan güç ve kişiler, akıllarını başına toplar, bütün yanlışlarından vazgeçer, bugüne kadar yaptıkları hatalardan dolayı Kürd halkından, onun yurtsever kişi ve kurumlarından özür diler, ondan sonra Ulusal Kongre ve Ulusal Birlikten bahsederler. Böylesine bir dilekle birlikte, ana dilimle bir dörtlük ve iki mısralık diğer bir şiir ile bitireyim. Dilerim kime ve ne dediğim anlaşılır.
Ji keça xwe ra bibêjim, bila bûk fam bike.
Bi salan e pevdiçin
Ewk hatine, ewk diçin………………..
Birîn kûr e, jan dide
Nizanin ku bipêçin.
Rastîyek.
Kevirê giran di cîyê xwe da nalive
Ne lehî dilivîne, û ne jî ba dibe.
Not:
Değerli okuyucu Kürd kardeşlerim, iki hafta sonra yeni bir yıla giriyoruz. Bu vesileyle ben şimdiden sizin ve ülkemiz Kürdistan’da yaşayan tüm Kürd Yurtseverlerin 2020 yeni yılını kutlar, hepinizin tüm çalışmalarınızda başarılar diler, 2020 yılı tüm dünya halkları için
barış ve demokrasi, mazlum halkımız için de Özgürlük ve Bağımsızlık yılı olmasını gönülden ister, ji Yezdanê Gewre û ji Xizirê Dêrsimê vê daxwazîya dilê xwe yê kul dixwazim. Yılbaşından sonra tekrar buluşmak umuduyla. Tabii ölüm ve hastalık olmazsa. Hoşça kalın. Bimînin di
xweşîyê da.