Sevgili okuyucu kardeşlerim, bilebildiğim kadarıyla insanlık dünyası doğa babanın kanunu olan dört değişik hava durumunu ilk defa dörde bölen ve takvimleştiren Mısırlılardır. Kimileri de “Babiller” diyorlar ki genel görüş Mısırlıların bulduğudur. Yani M.Ö 4000 yılında o zamanki Mısır bilim adamları takvimi bulmuş ve bu takvime de “Güneş Takvimi” demişler. Adamlar ilk bu takvimde bir seneyi 365 gün olarak hesaplayıp bir seneyi on iki aya bölmüşlerdir. Mısırlıların bulduğu bu takvimi İyonlar, Yunanlar ve Romalılarca tekrar düzenlenip değiştirilmiş, daha sonra bu güneş takvimi Roma İmparatoru Jul Sezar ve Papa X11. Gregor tarafından günümüzdeki haline getirilmiştir. Kısacası bugünkü dünyamızın insanları genellikle bu takvimi kullanıyor, senenin dört mevsimine ve on iki ayına kendi ana dilleriyle isim vermişler.
Biz Kürdler de senenin dört mevsimine “Bihar, Havîn, Payîz ve Zivistan” on iki aya da sıra ile “Adar, Nisan, Gulan, Hêziran, Tîrmeh, Tebax, Îlon, Çirîya Pêşin, Çirîya Paşin, Çileyê Pêşin ve Çileyê Paşin”. Zira bazı ayların daha değişik isimleri de var, ancak takip edebildiğim kadarıyla çoğu yazarlar ve halkımız bu isimleri kullanır. Dilerim Özgür ve bağımsız bir Kürdistan’da bu değişik isimler yeniden düzenlenir.
Böylesi bir başlangıç ve dilek ile, bu kez de başlıktaki “Mart Ayı Biz Kürdlere Neyi Hatırlatır?” sorusuna geçmek istiyorum.
Sevgili kardeşlerim, senenin on iki ayının her gününde dünyamızda on binlerce insan ölür, on binlercesi dünyaya gelir, her gün ve her ay da yine dünyamızda akla gelen her türlü güzellik, şenlik ve sevincin yanı sıra yine her gün dünyanın bir çok yerinde savaşlar, kavgalar, hırsızlık, vahşet, zülüm, zorbalık gırla. Özellikle de Afrika ve İslam ülkelerinde bu tür olaylar her gün olmakta ve dünya insan severlerini derinden üzmektedir. Mart ayı birçok insan topluluğu için sevinç, huzur ve güven ayı, birçok millet ve topluluk için de yas, matem, zülüm, vahşet, hüzün ve gözyaşı ayıdır. Mart ayı 5000 yıl öncesinden bugüne biz Kürdler için hem sevinç, neşe, huzur ve hem de ölüm, matem, keder, hüzün ve gözyaşı dökme ayı olmuştur. 5000 yıl önce, belki daha fazla, Kürd atalarımız 21 Mart gününü kendilerine yeni yıl günü, yani kışın, karın ve soğuğun bitişi, baharı müjdeleyen gün olarak kutlamış ve bugüne “Newroz” yani “Yeni Gün” demişler. Bu yeni günü M.Ö 5000 yıl öncesinden başlayarak, yine M.Ö yedinci yüzyılın sonuna, yani 612 yılına kadar genellikle 21 Mart gününü yeni yılın başlangıç günü olarak kutlamış, her yerde ateş yakarak, ateş etrafında govend tutmuş, stran, kılam söylemiş ve kızıl ateş alevinin üstünden atlayarak, sevinç ve coşkularını birbirlerine göstermişler, ama gün gelmiş, köleci Asur Devleti’nin zalim Kral’ı Dehaq bütün Aryan soyundan olan insanların ülkelerini işgal etmiş, bin yılların o sevinç ve bayram gününü, onlara ölüm, zülüm gününe dönüştürmüş. Tarih, efsane ve mitolojiye göre bu zalim Kral bir gün hastalanır, iki omuzunda birer yılan başı peyda olur ve o zalime acı ve sızı veriyorlar. Bunun üzerine Kral o günkü hekim ve remilcilerini çağırır, “Benim bu acı ve sızılarıma bir ilaç bulun” dediğinde, Hekim ve remilciler; “Bu yılanlara genç insan beynini yedirirsek, acı ve sızı duyamaz ve rahatlanırsın” dediklerinde, Kral; “O halde her gün iki Kürd gencin kafasını kesin, beyinlerini bu yılanlara yedirin, ki ben acı ve sızı hissetmeyeyim” der ve o günden
sonra her gün iki Kürd gencin kafası kesiliyor, beyinleri yılanlara veriliyor. İşte o tarihte ülkesinde demircilik yapan Kawa isimli demircinin de 7 oğlu var ve sıra ile onun 6 oğlu zalim Kral Dehaq’a kurban edilir, daha sıra son oğluna gelmeden Demirci Kawa, onun gibi evlat acısını çeken ve zulmü gören kendi halkını örgütler, bütün yüksek yerlerde ateş yakarak, dumanı bir başkaldırı işareti yaparak, 20 Mart’ı, 21 Mart sabahına bağlayan gecede Kral sarayına saldırıya geçerler. Kawa kendi demir çekiciyle zalim Dehaq’ın kafasını ezer, onun zalimane yönetimine son verir ve bütün Aryan halkını özgürlüğe kavuşturur, Feridun adlı birini de Kral yapar ve o günden sonra yılbaşı kutlama günümüz iki ayrı anlam ve duyguyla günümüze kadar kutlanarak gelir. Kısacası 21 Mart günü hem baharın geliş müjdesi hem yeni yılbaşı günümüz ve hem de zalime karşı Özgürlük günümüz olarak kutlanır ki bu başkaldırı insanlık tarihinde zalim ve egemen güçlere karşı ilk başkaldırı olarak kabul edilir. Ayrıca bu olay ve efsaneyi değişik anlatanlar da var, ama genel görüş kanımca benim anlattığım gibidir, diye düşünüyorum.
Evet sevgili okuyucular, gelelim 20’inci yüzyılından günümüze kadar Mart ayın da biz Kürdler neler görmüşüz ona bakalım. “Bakalım” diyorum ama ne yazık ki biz çoğu Kuzey Kürdistan parçasında yaşayan Kürdler, bu kutsal bayramımızın olup olmadığından habersizdik. Çünkü zalim TC’yi yöneten faşist ve barbar beyinli devşirme Paşalar bütün kutsal değerlerimizi yasaklamış, bize “Kürd diye bir millet, Kürd dili diye bir dil yok; siz halis-muhlis dağ Türk’ü ve Oğuz soyundasınız” demiş,
“Hayır” deyip bu saçma uyduruk teze karşı gelen her Kürdü de barbarca ya yok etmiş ya da susturmuştur. Örneğin benim 1965 yılına kadar ne Newroz bayramından haberim vardı ve ne de Kawa diye bir Kürd kahramanından. Kawa ismi bizim Dersim’de, Qîya olmuş, benim annemin babasının ismi de (dedem) Qîya imiş. Şimdi ise, Qîya olmuş Kaya. Ayrıca Dersim’de birçok Newroz isimli kız ve kadınlar vardı, ama “Newroz bayramı” diye bir bayram bilmiyorduk; ancak merhum annem,
senenin Mart ayının yedisinde, dokuzunda, on yedisinde ve yirmi birinde kesinlikle oruç tutardı. Bilhassa Mart’ın 21’ici günü onun için en kutsal gündü. Ben ona, onun kutsal diliyle “Dayê tu çira her sal di heft, neh, dehûheft (me hivde nedigot) û 21’e Mardê da rojîyê digirî? Pirs dikir, (me jî ji Adarê ra “Mart” digot, “Adar” nedıgot) wê jî ji min ra: “Lawê min va her çar rojana, rojên bimbarek in. (mubarek) Bi taybetî di roja 21’ê Martê da sêla sur dikeve binê erdê, erdê germ dike, berfê dihelîne, me hemû zindî û jîndaran ber bi biharê, ber bi jîyanek nû û xweşik ve dibe” diyordu.
Yani onun da haberi tarihten ve zalim Türk devletinin biz Kürler için getirdiği yasaklardan haberi yoktu. Belki de vardı, korkudan bize söylemiyordu. Bunu net olarak bilemem. Çünkü o zaman hem çok genç ve hem de dünyadan habersiz biriydim.
Ne ise uzatmayayım, geleyim asıl konuya. Yani geçmiş yüzyılın Mart ayın da biz Kürdler için gelişen iyi, kötü gün ve olaylara. Tabii bilebildiğim kadarıyla.
Bir: 20 Mart, 1937 günü zalim ve barbar Türk devleti Dersim Kürd halkına saldırmaya başlar, Ağustos 1938 tarihine kadar 70.000’den fazla çoluk, çocuk, genç, ihtiyar, kız, ana ve gelinlerimizi barbarca öldürür ve bugün ise Dersim bir virane beldesidir. Çok az Kürd kalmış o kutsal Kürd yurdunda. Kalanların çoğu da hain Ebubekir Pamukçu’nun talebeleri, “Biz Kürd değil, Zaza’yız” diyorlar. Oysa otuz sene öncesine kadar, Dımılki konuşan Dersimliler, “Zaza” sözcüğünü hakaret olarak kabul ediyorlardı ki, kanımca bu da iki ayrı dinsel inançtan kaynaklanıyordu. Yani Dımılki konuşan tüm Alevi Dersimliler, Sünni Zazaları Kafir ve Yezit sayılıyorlardı. Tabii Sünni Zazalarda, onlara bir başka gözle bakıyor, kindarca şunu diyorlardı: “Onlar Alevi, namaz kılmaz, abdest almaz, Ramazan orucunu tutmaz, hacca gitmez, zekât vermez, çıra söndüren, ana ve bacı tanımayan sapık bir topluluk” diyorlardı. Neyse, bu konu uzun bir konu, detayına girmek istemem. Ölmezsem, belki ileride bu konu ile ilgili bir yazı yazacağım.
İki: 11 Mart 1970’de Irak barbar rejimi, Güney Kürdistanlı kardeşlerimize bazı hakları vermeye mecbur kaldığı tarih.
Üç: 1 Mart 1979’da, büyük Kürd lider, ölümsüz Mele Mustafa Barzani’nin Washington’da dünyaya gözlerini yumduğu gün.
Dört: 5 Mart 1991’de yine Güney Kürdistan parçasındaki kardeşlerimizin faşist Baas rejimine karşı ayaklanmaları ve o ayaklanmada ölen binlerce mazlum kardeşlerimizin günü.
Beş: 16 Mart 1988, yani 31 yıl önce Irak zalimi Saddam Hüseyin, Halepçe adlı kentimizde yaşayan kardeşlerimizin üzerine kullandığı kimyasal zehirli gazlarla o gün 5000 kardeşimiz şehit, 10.000 kardeşlerimizin de yaralandığı gün. Onları ve daha önceden günümüze kadar Kürdistan’ın özgürlüğü için şehit olan bütün şehitlerimizi saygıyla, hürmetle anar, hepsinin toprağı bol, o topraklar üstünde doğa babanın rahmeti eksik olmasın diyorum. Zira önümüzdeki 31 Mart günü, Kürdistan şehitlerinin anma günü. O gün bizler için matem günü. Hepsini tekrar saygı ve derin Kürdlük duygularımla anar, “O kutsal toprakta rahat uyusunlar” diyorum.
Evet, Halepçe katliamından birkaç gün sonra ben orada şehit olan kardeşlerim için tam 41 dörtlük şiir yazdım ve bu 41 dörtlükler “Reş Girêdan” başlığıyla “Hîroşîma Duwem Halepçe” adlı kitabımda, şehitlerin birçok resimleriyle birlikte, Veng Yayınları arasında yayınlandı.
Sevgili okuyucu kardeşlerim, şiirin başlangıç üç dörtlüğü şöyle:
Hezar nehsed heştê heşt bû
Kurdperweran reş girêda
Nûçe ya reş zû belav bû
Kurdevînan reş girêda
Eman, eman, eman, eman
Halepçe bû mij û dûman
Pênc hezar Kurd cangorî bûn
Birîndaran nedît derman
Eman, eman, eman, Yadê
Zar, zêç, pîr, kal, teyrên Xwedê
Bi bayê kîmyewî mirin
Reş girêda Kurdo, Werdê.
Şiir böyle uzayıp gider. Söylence ve mitolojiye göre, biz Kürdlerin ilk atamızın adı Kurdo, ninemizin adı ise Werdê. Tabii ne kadar doğru onu bilemem. Bunu ilk bana söyleyen merhum dünyaca ünlü, çocuk doktoru Profesör Saidê Îbo idi. Onu Erivan hastahanesinde karanlık eller şehit etti. O Kürd bilim insanını saygı ile anıyor, “Toprağı bol olsun” diyorum.
Sevgili okuyucu kardeşlerim, Mart ayı diğer 11 aylar gibi çeşitli olaylarla dolu bir ay. Bu ayın dünyaca ünlü olan günü “8 Mart Dünya Kadınlar günüdür” ki (ayrı bir analar günü olmasına rağmen) ben bugüne de “Dünya Analar Günü” diyorum. Çünkü her kadın bir anadır. İster çocuk doğursun ister doğurmasın ister emekçi olsun, ister hiç çalışmasın, onun gerçek sıfatı bu.
Evet, bugünün geçmiş tarihteki hikâyesi şöyle anlatılır:
8 Mart 1857 yılında Amerika’nın New York kentinde tekstil sektöründe çalışan yüzlerce kadının düşük ücretlerini, uzun çalışma saatlerini ve insanlık dışı çalışma koşullarını protesto etmek için grevler yapması olarak kabul edilmektedir. Bu grevler sırasında çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçmaması sonucunda çoğu kadın 129 işçi can vermiş, bu olaylardan 52 yıl sonra (1910) Danimarka’nın Kopenhag kentinde düzenlenen II Sosyalist Enternasyonal toplantısında Clara Zetkin’in önerisiyle, 1857’de başlayan, kadın haklarının kazanılması ve kadınların birlikteliği mücadelesinin her yıl “Kadın Günü” olarak kutlanması kararlaştırılmış ve bu karar 1957 yılında Uluslararası Kadınlar Yılı olarak kutlanmış. Yapılan etkinlikler kapsamında Birleşmiş Milletler, 8 Mart’ı “Dünya Kadınlar Günü” olarak kutlamaya başlamışlar ve ayrıca iki yıl sonra 1977 de, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 8 Mart, “Kadın Hakları, Uluslararası Barış Günü” olarak kabul edilmiş.
Evet 8 Mart, Dünya Analar Günü” kanımca dünyada ana bilincine sahip olan bütün analar bugünü kutladı. O günü, bu yazıyı yazmadan altı gün önce buradaki Kürd, Türk, anne, baba ve çocukları tarafından şarkı, türkü ve güne ait marş ile bir salonda kutlandı. Ben de bir ananın çocuğu olarak o gün o toplantıda bulundum ve kendi kendime: “Keşke Bütün Dünyayı Analar Yönetse” dedim. Dilerim bu arzu ve dileğim bir gün gerçekleşir. Çünkü onların -istisnalar dışında- yürekleri sevgi ve şefkatle dolu.
Sevgili kardeşlerim, yukarıda biz Kürdlerin yılbaşı ve Özgürlük günümüz olan Newroz’dan bahsetmiştim. Beş gün sonra bu kutsal günümüz hem ben gibi ülkesinden uzak, dünyanın değişik ülkelerinde bulunan soydaşlarımız ve hem de ülkemizin dört parçasında yaşayan kardeşlerimiz tarafından coşku ve şenlik ile kutlanacaktır. Ülkesinden 68 yıl önce çıkan ve 40 yıldan bugüne kadar her 21 Mart günü, kutsal Newroz bayramını çocuklarım ve tanıdığım Kürd yurtsever kardeşlerimle kutlayan biri olarak, bu sene de eğer önümüzdeki beş gün içinde bir hastalık ve ölüm olmazsa, yine çocuklarım, eşim ve buradaki yeğenlerimle birlikte, diğer Kürd kardeşlerimizle Newroz’umuzu kutlayacağız haberini verir, siz okuyucuların ve tüm Kürd yurtseverlerin de Newroz bayramını kutlar, “Bütün günleriniz Newroz olsun” diyor, ayrıca Mart ve Newroz için yeni yazdığım Kürdçe iki ayrı şiirim ile yazıya son vermek istiyorum. Zira yine uzun yazdım, bağışlayın.
Newroz
Newroz e,
Newroz e
Roja nû ye
Zava ye
Şoşpan e
Bûka nû ye
Roj e
Tav e
Sîye
Newroz dawet e
Dîlanîye
Nîşana Azadî
Agir e, dû ye
Mîrata Cemşît, Zerdeşt û Kawa ye
Ji bîrnekin Kurdino
Newroza we pîroz be
Xuşk birano, merdino.
Adar
Adar e, Adar e
Dew li dar e
Rojek hênik
Rojek sar e
Rojek berf e
Rojek baran e
Zivistan şuva maye
Dem bihar e
Di axuranda mî, bizin û çêlek dizin
Deng tê, dengê kalandina karik û berxikan e
Mûremûra çêlek û gan
Zirr e, zirra keran e
Di malanda guftûgoya jin, bûk û keçan e
Çîrokbêj çîrokan dibêjin
Kêf kêfa guhdaran e
Li ser gir, gaz û tatan da
Dengê tê
Dengê dîksilêman
Pepûk û kewan e
Li ser pişta xanîyan
Kaw dileyîzin
Deng tê, dengê xort û zarokan e
Şêşt û heşt sal zû hatin çûn
Ji her tiştî bêpar ma
Ev kesîbê Xwedê, Rizê Guran e
Dikşîne kesera welêt
Qom û qebîl
Xuşk û biran e
Li xerîbîyê tune
Li ser meyîtê wî bigîrin
Der û cîran e
Adar jibo me Kurdan, bi piranî
Meha êş û derd û kulan e
Meha Hîroşîma duwem Helebce
Penc hezar cangorî
Deh hezar birîdaran e
Sê nijadên hov û har
Jibo kuştuna me Kurdan
Pêkve derxistine ferman e
Ferman e
Ferman e
Ev ferman, fermana barbar û zaliman e
Hêvî dikim, ku heye Xwedê
Ji me ra bişîne felatkarekî
Yekî wekî Şah Dîyako yê Medan e
Ew pîrê mêrxwas, leheng û merdan e
Bişîne bijîşkekî wekî Hekîmê Loqman e
Ji nexweşîya neyekbûna me ra bibînin derman e
Pêkbînin yekîtîya hemû hêzên Kurdan e
Ku li hember Tirk, Ereb û Farisan bi hevra
Şer bikin wekî biran, şêr û mêran e
Ji welêt derxînin wan hov û haran e
Rizgar bikin dayîka me Kurdistan e
Dilşa bibe pênce mîlyon Kurd
Û berê mirinê
Ev kurê Kurd
Kesîbê Xwedê
Riza Çolpan e.
16-3-2019, Sydney.
Bimînin di xweşîyê da.